Анонимный автор

Ali Akbaş Armağanı


Скачать книгу

resimler yapan; Divan, Doğuş Edebiyat ve Kanat dergilerinin yayınlanmasında öncülük eden; Ötüken, Töre, Hisar, Türk Edebiyatı, Türk Yurdu, Kardaş Edebiyatlar, Erguvan, Dolunay başta olmak üzere kitapların dışında kalan bâzı şiirleri de çok değişik dergilerde yayınlanan ve hâlen Kardeş Kalemler Dergisi’nin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini büyük bir titizlikle sürdüren, Türkiye’nin yaşayan en önemli şairlerinden birisidir.

      O; “Masal Çağı4, “Kuş Sofrası5, “Eylüle Beste6, “Turna Göçü7, “Erenler Dîvânında8 isimli beş şiir kitabı yayımlanan, 2018 yılında bunlar “Bütün Şiirleri9 ismiyle bir araya toplanan ve “Gökte Ay Portakaldır10 adlı bir masal kitabı da bulunan; Türkiye Yazarlar Birliği’nin “1991 Yılı Çocuk Edebiyatı Dalında Yılın Şâiri Ödülü”nü alan, 1993’te Kazakistan’ın başkenti Almatı’da gerçekleştirilen II. Türk Dünyası Şiir Şöleni’nde “Mağcan Cumabayulı Ödülü”ne lâyık görülen, Kosova’da yayınlanan Türkçem Çocuk Dergisi tarafından “2004 Yılı Şiir Ödülü” verilen, 2005’te İtalya’nın Venedik kentinde düzenlenen 57. Şiir Bianeli’nde ve 2007 yılında 20. Moskova Kitap Fuarında Türkiye’yi temsil eden, 2019’da “Selçuklu Vakfı Edebiyat Ödülü”ne, 2020’de Gönüllerde Birlik Vakfı “Muhsin Yazıcıoğlu Edebiyat Ödülü”ne ve 2022 yılında Türk Edebiyat Vakfı tarafından da “Yaşayan Dede Korkut Ödülü”ne lâyık görülen Türk şiirinin günümüzdeki yüz akıdır

      O, edebiyat hocası olmasının verdiği dil hâkimiyetiyle Türkçenin bütün inceliklerini bilen; günümüz Türk şiiri içinde yeni bir ses, yeni bir nefes, yeni bir renk, yeni bir âhenk ve yeni bir mihenk olan; şiire mükemmeliyet hassasiyetiyle yaklaşan, şiirin teknik ve estetik yönüne önem veren, şiiri ciddî bir iş olarak gören, uykusuz gecelerini şiire hasreden, güçlü şâirliğini, edebî sanatları kullanmadaki mahâretini, rûhunda yaşayan çocuğun ve çocukluğunun duygu dünyasını hep canlı tutarak şiirlerine taşıyan gerçek bir erbâb-ı kalemdir.

      O; yazdığı her dizeyi hayatın ve tabiatın şiire yansıması olarak algılayan, şiirlerinin arka planındaki derin bir bilgi birikimiyle; insana, eşyaya ve olaylara hikmet nazarıyla bakan, geleneğin mîrasını geleceğe aktarmak için klasik Türk şiirinden modern şiire geçerken, serbest şiirde de iç kafiyeyi ve sembolleri çok büyük ustalıkla kullanan, her hangi bir edebiyat akımına bağlı olmayan, damıtılmış şiirlerin sâhibi olan, dildeki büyük titizliğini şiir üslûbuna da yansıtan şiir semâmızın yıldızlarındandır.

      “Leylânın başına örttüğü tül kadar ince

      Dolunay bir buluta bürününce

      Şiir oluyor

. .

      Apansız bir yıldız düşüyor göğümüzden

      İçimize köz düşüyor

      Şiir oluyor

      Siyeci bozulmuş viran bahçelerde

      Güller soluyor

      Şiir oluyor11

      O, şiirle hayâtını anlamlı kılan bir ehl-i kalem olarak; edebiyat dünyasının hâkanı, nazım ve nesir ülkesinin sultânı, gönül dilinin tercümanı ve fetânet imbiğinden süzülen duygu çiçeklerinin elvan elvan açıldığı efsunkâr bir fesâhet gülistanı olan şiiri çok önemseyen bir şâirdir. O; Doğu’nun ve Batı’nın şiir geleneğiyle Türk şiirinin usta şâirlerini ve şiirin ana malzemesi olan dilimizin bütün inceliklerini çok iyi bilen, kendine has üslubuyla basit gibi görünen çok derin ifâdeleri dizelere döken; ârızasız, sağlam ve yarınlara kalacak şiirlerin müellifidir.

      “Ey şiir, kanayan yaramsın benim

      Göğsümde taşırım, gören gül sanır.

      Ağıdım, feryâdım, nâramsın benim

      Uzaktan duyanlar, bir bülbül sanır.

      Söz düşmüş payıma Bezm-i Elest’te

      Bir vefâsız yâre oldum Dilbeste

      Çırpınır dururum hep bu kafeste

      Söylemem derdimi tahammül sanır.12

      O; türkülerimizden, masallarımızdan, vecîzelerimizden, folklorumuzdan, coğrafyamızdan, halk şiirimizden, divan edebiyatımızdan ve tasavvuf anlayışımızdan gelen unsurlarla şiir dünyasını şekillendirmiş, klasik motif ve mazmunlara yeni anlamlar yüklemiş, yeni tasvir ve tabirlerle modern bir tavır sergilemiş; stilize edilmiş bir hece, hecenin uzunlu kısalı kalıpları serpiştirilerek âhenk hâlinde yansıyan bir aruz, kısa hatta tek kelimelik mısra yapısının ustaca kullanıldığı bir serbest tarz ortaya koymuş, demlenmiş bir dille yazdığı şiirlerinde genellikle lirizmden çok; ses uyumunu, aliterasyonu, ritmi ve iç musîkiyi ön planda tutmuştur.

      “Yıldızlar

      İri şehlâ gözlerdir

      Geceyi gamlı kılan

      Uzaktan süzerler bizi

      El değmemiş ter ü tâze tenleri

      Ölmüş ergen kızlardır

      Yıldızlar

      Yıldızlar,

      Derin, Harran göklerinin

      Solmaz çiçekleri, naz çiçekleri

      Her gece perişan düşerler suya

      Yıldız saya saya varır bebek uykuya

      Dökülür yastığa bir mavi rüyâ

      Onlar ki en hazin ninniyi söyler

      Öper öksüz çocukların alnından

      Saz benizli ecemizdir

      Yıldızlar

      Yıldızlar

      Bahtımız, yalnızlığımız

      Leylâ demeye gör

      Gök yankılanır

      Okşar yeryüzünü bir kuş kanadı

      Bu en güzel kadın adı

      Havvâ’dan beri

      Kim bilir nasıldı elleri?..

      Hey eski zaman güzelleri

      Arzu, Şirin, Züleyhâ,

      Dilberler dilberi Meryem

      Kem gözlere mahrem

      Kızlardır

      Yıldızlar13

      O; şiirlerini bir Anadolu kilimi gibi bize âit renk, desen ve motiflerle süslemiş, dizeleri Hoca Ahmet Yesevî’nin, Yunus Emre’nin, Mevlânâ’nın bedesteninden alınan ipek ipliklerle