Анонимный автор

Ali Akbaş Armağanı


Скачать книгу

Çin Seddine Türk Dünyası’nın dört bir yanını gül bahçelerine çeviren bize âit nağmelerin en içli gülümsemesidir. Türkülerimiz; muhteşem ezgileriyle insanımızı yüreğinden yakalayan ve halkımızın ruh dünyasında coşkun ırmaklar gibi çağlayan bu aziz milletin gönül sesidir. Türkülerimiz, insanımızı; millî kimliğimizle, medenî birikimimizle, irfanî geleneğimizle, insânî hasletlerimizle ve edebî kıymetlerimizle buluşturan hudutsuz bir kültür hazînesidir. Türkülerimiz, şâir bir milletin kendi yüreğine doğru yürümesiyle işittiği âşinâ seslerden ve sevdâ gergefinde doyumsuz bir aşkla dokuduğu ışıklı nağmelerden oluşan bir şehrâyindir. Türkülerimiz; hayâllerimizi, ideâllerimizi, duygu ve düşüncelerimizi, gelenek ve göreneklerimizi dile getiren; daha doğmamışlarla yaşayanların ve Âhiret Yurdu’na göçenlerin gönüllerini aynı sevdâ sofrasında buluşturan, İslâm Medeniyetinin ve Türk kültürünün genetik kodlarını içinde saklayan ve duygu penceresinden ömür rüyâsını seyreden bir hayat destanıdır. O; “Yetik Ozan’ın azîz hâtırasın” ithâf ettiği ve türkülerimizi muhteşem mısralarla anlattığı “Türküler” şiirini ve “Huma Kuşumuz”u okuduğumuzda ne demek istediğimiz çok daha iyi anlaşılacaktır:

      “Bin yılda yoğurduk her mısraını

      Yüzüğe kaş ettik Ağrı Dağı’nı

      Dünyaya değişmem bir aksağını

      Gönlüme göredir bizim türküler

      Türküler bilirim Vanlı, Yemenli,

      Yemen’in yolları güllü çemenli

      Söylemiş gelinler gözleri nemli,

      Künyedir, kuradır bizim türküler

. .

      Elif ördek olur, göllerde yüzer

      Suyun aynasında saçını çözer

      Ceylanlar peşinde avcılar gezer

      Bir mîrî meradır bizim türküler

. .

      Bin dereden su taşımış elekle,

      Bin senedir kavgası var felekle

      Tırmanır sırtında ağır şelekle

      Ağrı’dır, Hîra’dır bizim türküler

. .

      Bağlama dediğin üç tel bir tahta

      Ne şaha baş eğmiş, ne taca tahta

      Tüm dertleri özetlemiş bir ah’ta

      Bozkırda nâradır bizim türküler” 27

       “Yine duman almış Palandöken’i

      Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

      Türküler bağrımda bir gül dikeni

      Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

      Yükseklerde öten huma kuşumuz

      Issız gecelerde can yoldaşımız

      Sen söylerken göğe değer başımız

      Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

* * *

      İşimiz yok bizim hasetle, kinle

      Gam, kasavet dağıt gür nefesinle

      Yüce endâmınla yiğit sesinle

      Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

      Dadaş göğsümüze bir velvele sal

      Rûhu coştur, çürük aklı yele sal

      Birbirine girsin gerçekle masal

      Kerem et Mükerrem bir türkü söyle” 28

      O; şiirde esas olanın; düşüncenin borazanlığını yapmak değil, imge ve sembollerle duygu ve düşünceyi bir sentez ve bir denge içinde ve latif bir biçimde ifâde etmek olduğuna inananlardandır. Bu sebeple o; nesirle yapılması gereken “tebliğ” yöntemiyle didaktik şiirler yazmamış, nazmın kollarında şekillenen “telkin” usûlüyle fikriyâtını dizelere dökmüştür. O; şiirlerinde fikrî temâyüllerini ve inanç değerlerini edebî sanatlar muvâcehesinde sanatkârane bir biçimde ortaya koymuş, “tebliğ” değil, “telkin” etmek için; estetikle fikri, düşünceyle duyguyu, hayâlle ideâli şiirlerinde mükemmel bir biçimde harmanlamış, fikirlerini çayda eriyen şeker gibi şiirlerinin içine katıp eritmiş, hasılı şiiri fikirleştirmemiş, ancak fikirlerini şiirleştirmiştir.

      O; şiirlerinde belli bir şekil endişesi gözetmemiş, yazacağı şiirin hece mi, serbest vezin mi, aruz mu olacağını o anki duygu ve ilham sağanağının belirlediğini söylemiştir. O; zarif buluşlarını ve imge çeşitliliğini şiirlerine yoldaş eylerken, gözden kaçan mahzun güzellikleri de soylu bir romantizm, yalın ancak vurgulu bir tarzda anlatmıştır. O; estetik bir söyleyişle duygularını dile getirmiş, kelime seçiminde çok titiz davranmış, mısralarını aliterasyon ve asonanslarla beslemiş, ses ve ritim armonisinin oluşturduğu müzikâl bir âhenkle dizelerini şekillendirmiş ve gelenekle modern şiir arasında güzel bir terkip meydana getirerek nev’i şahsına münhasır özel bir şiir üslûbu oluşturmuştur. Bu şiir dış estetiğiyle Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Behçet Necatigil formunda görünse de; öz ve muhtevâ olarak Yunus Emre, Yahya Kemal, Necip Fâzıl ve Arif Nihat Asya çizgisindedir.

      “Gün kısaldı, virdimiz oldu elfâz-ı güz

      Soldurur her çehreyi güller gibi emrâz-ı güz

      Gül solar, bülbül susar, efgân olur has bahçede

      Yükselir dağdan dağa ah bir hazin âvâz-ı güz

      Bir ölüm raksıdır her şey kuş, böcek, yaprak, çiçek

      Dem tutar dallarda rüzgâr inledikçe sâz-ı güz

. .

      Demledik deryaya karşı erguvan akşamları

      Sâyesinde şîr olduk ismi pinhân, râz-ı güz

      Sıkletinden kurtul Akbaş, hemdem ol yapraklara

      Rûzigâr alsın götürsün başlıyor pervâz-ı güz29

      Hâsılı O; îman dolu bir yüreğin sâhibi kâmil bir Müslüman, Hac vazifesini de edâ eden samimi bir mü’min, tarih şuuruyla tebellür etmiş bir münevver, düşünce ufkumuza yeni güzellikler katan bir muallim, millî değerlerimizin savunucusu gerçek bir entelektüel edip, irfanî sevdâyı ve Tûrânî düşünceyi baş tacı eden mümtaz bir ülkücü, “millet, ümmet, beşeriyet” halkalarını içten dışa doğru kucaklayan bir ehl- dil, Türk Dünyasının dertleriyle hemdert olan ve Dünya Türklüğünün hürriyet mücâdelesine en asil duygularla sâhip çıkan çilekeş bir milliyetperver, yüreği sevgi deryâsı olan bir güzel insan, kelimenin kâmil mânâsıyla Türk şiirinin günümüzdeki yüz akı olan bir büyük şâir ve mükemmel bir dil mîmârıdır…

      O; “Kevser akan, Gül kokan30 kutlu bir sevdânın müftehiridir.

      O; “Sirkeci’den tren gider / Evim barkım viran gider” diyen “Göç”ün