Анонимный автор

Ali Akbaş Armağanı


Скачать книгу

tarih, mekân ve aşk penceresinden bakabilme kudreti

*

      Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, erenler ve alp-erenlerin nefesiyle Erenler Divânında söylediği mısralar

*

      Modern dünyanın kafese kapattığı/kapattırdığı çocuklarımıza duymamız gereken suçluluk

      Anneleri çaydadır

      Partidedir çaydadır

      Çözün uçsun bebekler

      Çözün kundaklarını

*

      Unutulan, unutturulmaya çalışılan, itilip- kakılan Kerkük isyanı:

      Ne zaman ki Kerkük gelir aklıma

      Boğazlanan bir Türk gelir aklıma

      Fuzûli bağını talan edenin

      Yüzü için tükrük gelir aklıma

      Kerkük bir öbek kar çöl ortasında

      Ah anamız ağlar el ortasında

      Sağır mısın sağır mısın Ankara

      Öldük güpegündüz yol ortasında

*

      Elbistan’a, Buhara’ya, Semerkant’a, Altaylar’a, Çanakkale’ye, Ural’a, Hazar’a, Aral’a bitmeyen özlem

      Her meyvenin kurdu içinde saklı

      Her yeni gün Hakkı müjdeliyor bak

      İri bir gül gibi büyülü, sıcak

      Güneşimiz hep doğudan doğacak

*

      Köklere bağlılık: “Klasiklerle beslenmeyen yeninin kalıcı olamayacağı ve ancak geçmişten, yâni maziden güç alarak yeniyi kurabiliriz.”

*

      Ve şiir… Sadece şiir.

      SÖNMEZ KOR

      Tahir KAHHAR

      O kendine özgü şairdir, başkalarından farklı olarak geleneksel yönlerden kaçar ve değişiklik sağlamaya çalışır, şiirlerinde belli bir şekil endişesi gözetmez.

      AY ve GÖK

      -Türkiyeli şair Ali Akbaş’a-

      Çay akarken Ay bakar… Ay ve Gök, göksudadır

      Ay – Yiğit Gök göğsünde. Ay ile Gök, sudadır

      Yâr benim göğsümdedir. Ben de Yâr göğsündeyim

      İkimiz Yer göğsünde, Yer de Gök göğsündedir…

28. 10. 2011 Ankara

      Sonbaharda turna kuşunun göçmesi doğal fenomendir. Dolayısıyla bu olay mevsimin sonlandığını anlatıyor. Oysa onların yaşadıkları güzel hayatın geride kalması çok üzücü bir şeydir aslında. Şair bu çizgiyi şiirlerinde yansıtırken, kendisine çağdaş olan uzak- yakın kişiler gözünün önünden göçmen kuşlar gibi geçer, onların yüzü, ruhu, gönül dertlerini düşünür ve hisseder…

      Ali Akbaş tüm güzel şairler gibi vatan, yurt sevdalısı! O bütün Türk milletinin, topraklarının, medeniyetinin, geçmiş tarihi ve fedakâr insanlarının aşığıdır! O yüzden okuyucu Ali Akbaş’ın şiirlerini okurken, Türkiye’nin bugünü ve geçmişi hakkında bilgiye sahip olmakla beraber Türk milletinin tefekkürü ve ruhunu da hissedecektir.

      Şairin eserlerinde konu çoğunlukla Türk Dünyası ile ilgilidir. Özellikle Azerbaycan, Tatar, Kazak, Özbek, Türkmen, Kırgız, Saha, Kırım-Tatar, Kerkük vb. ülkelerinin güzel tabiatı ve fedakâr insanları hakkında yazdıkları övgüyü hak ediyor. Şair bu çizgileri okuduğu kitaplardan esinlenerek değil, aksine gezilerinden, gördüklerinden kaynaklanarak kendi şiirlerine “döktü”. Mesela, Özbekistan seyahatinden kaynaklanan Aral ve Çolpan gibi şiirleri Türk Dünyası’nın geçmişi ve bugününü köprü gibi bağlamışsa, Azerbaycan gezileri esnasında yazdığı Göygöl, Şehriyar gibi şiirlerinde vatan ve millet kaygısı öne çıkıyor. Kazan Tatarları ve Yakutistanlı kardeşleri ziyaret ettikten sonra doğan Tokay şiiri, Oyunskiy Sagusu, Kuzey Kıbrıslı ve Fuzuli’yi yetiştiren Bağdat-Kerküklü okuyucularla buluştuktan sonra onların duygularını yansıtan Bağdat Ateş İçinde, Kerkük, Bir Türkmen, Fuzuli gibi şiirleri dünya yüzünü gördü.

      Kutlu Taş şiiri okuyucuyu Orhun-Yenisey abideleri, eski Türk yazıları ve medeniyeti beşiği olan kutsal yerlere hayalen götürüyor. Onun, Kırıldı Altın Kalemim şiiri Türk Dünyası’nın büyük yazarı Cengiz Aytmatov hakkındaki duygu ve düşüncelerini ifade ediyor, Bizim şarkılar, Armağan, Serdengeçti adlı şiirlerinde ise okuyucuya çağdaş Türk sanatçıları hakkında söylüyor. Kazak Bozkırlarında şiirini okurken, kalbimizin eski Türkistan sınırları gibi genişlediğini hissetmiş oluruz.

      Kısacası, Ali Akbaş şiirleri okuyucunun gözünün önünde Türk Dünyası haritasını, Türk insanının duygularını, ruhunu çizmekle zevk sunar.

      Bu özelliğiyle Ali Akbaş’ı iyice takip etmek gerekir: o hem hece hem de serbest hareket edebilen bir şairdir. Gazelleri, tuyuğu da vardır. Öyle bir özelliği taşıyan şiirleri de var ki, şair mısraları ipliğe dizerken hiç bir yerde noktalama işaretleri kullanmıyor. Dolayısıyla bu durum daha derin anlamlar verir, okuyucuyu daha ince düşünmeye davet eder. Ali Akbaş’ı izlerken, aynı şiirde hatta karışık hecelerle de karşılaşırsınız. Yeri gelmişken şunu belirtmek gerekir ki, o kendine özgü şairdir, başkalarından farklı olarak geleneksel yönlerden kaçar ve değişiklik sağlamaya çalışır, şiirlerinde belli bir şekil endişesi gözetmez. Yalnız hangi tarzda yazılmış olursa olsun bu şiirlerin ortak özelliği müzikal ve sade oluşlarıdır.

      “Kuş Sofrası” adlı şiir kitabı Makedonyada Mariya Leontiç çevirisiyle 2000 yılında, Özbekistanda Miraziz Azam çevirisiyle 2013 yılında yayınlanmıştır. Ramiz Esker tarafından Azerbaycan Türkçesinde “Seçilmiş şiirler”i 2011 yılında Bakü’de neşredilmiş. III. Türk Dünyası Edebî Dergileri Kurultayında “Yılın Şairi” olarak seçildikten sonra, şiirleri birkaç Türk dilli ülkeler basınlarında yayımlandı. Özbekistan’da yayımlanmakta olan Cihan Edebiyatı ve Gülistan dergilerinde ve birçok gazetelerde okuyuculara armağan edildi.

      Yeri geldiğinde Ali Akbaş’ın özellikle Özbek edebiyatının Türk Dünyası’nda ve Türkiye’de tanınmasında hizmet verdiğini söylemek gerekir.

      Yetmiş yaşını aşmış, hâlen dünya derdi ile yanıp ateşlenmekte ve hizmet peşinde koşmaktadır. Bence şairin her güzel şiiri, koru sönmez bir ateştir. Şair Ali Akbaş yaratıcılığının ateşi de sönmezdir.

      USTALIĞI GİBİ İTİBARI VAR, İTİBARI GİBİ USTALIĞI

      Todur ZANET

      Onu ilk gördüğünde bir kere bile o bir şair ya da literatür adamı demeyeceksin. O, milyonlarca insan gibi, sıradan bir insan.

      Bu dünyaya zaman zaman milyonlarca şair gelir. Onların kimileri, su gibi akıp gider. Kimileri, kuvvete hizmet edip ceplerini altınla doldurup, sonunda dibe batar. Kimileri, durmaksızın “ban! ban!” bağırıp, hep üstte olmaya çalışırlar ama içleri, eserleri boş olduğu için, şamandıra gibi, su üstünde oynarlar, sonunda ise öldüklerinde kaybolurlar. Bu sırayı daha çok uzatabiliriz ama Allah’a şükrederiz ki, o boşların arasında ara sıra dünyaya halis, usta ve millî şairleri de yolluyor. Onların eserleri binlerce yıl insanların aklında, kalbinde, fikirlerinde kalıyor. Öyle şairlerden biri