Yusufoğlu Şükrullah

Kefensiz Gömülenler


Скачать книгу

kastetmesi mânasına gelirdi.”

      Şair, ilk şiir ve destanlarının Özbekistan basınında 1938-1939 yıllarında çıkmaya başladığını da mektubunda haber vermektedir. Sâbir Mirveliyev, Şükrullah’ın “Baht Kânunu” adlı ilk şiirinin 1939 yılında neşredildiğini kaydetmektedir.11

      Şükrullah, 1946 yılında, Gafur Gulam ve Aybek’in tavsiyesiyle Yazarlar Birliği’ne üye kabul edilir. O sırada Aybek Yazarlar Birliği’nin başkanıdır; Şükrullah da müşavir tayin edilir. Aynı yıl Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreteri Andrey A. Jdanov (1896-1948)’un ideolojiden sapma ve kozmopolitizm hakkındaki açıklaması ve Leningrad’da yayımlanan edebî dergiler hakkında alınan tedbir, bütün şair ve yazarlarla birlikte bilhassa Şükrullah gibi sanat hayatına yeni atılmış olan gençleri endişeye sevk eder. Herkeste bir tedirginlik başlar. O günlerde Şükrullah’ın kendisinden Şark Yulduzı dergisinde yayımlanmak üzere bir şiir istenir. Genç şair, 1939 yılında Karakalpakistan’da öğretmenlik yaptığı sırada Aral denizi için yazdığı “Deŋizde Bir Tün” başlıklı şiirini verir. Bu şiir yüzünden başına gelmedik felâket kalmaz. Bazı tenkitçiler, onun bu şiirini, A.A.Jdanov’un “ideolojisizlik/ideolojiden sapma ve kozmopolitizm” hakkındaki açıklamasına örnek gösterirler. Şair, “şiirde emeğe yer verilmiyor, sadece deniz manzarası methedilmekte,” denilerek suçlanır.12 Şairin felâketine sebep olan bu şiiri şöyledir:

DENİZDE BİR GECE

      Yavaş yavaş çöktü, gömüldü güneş,

      Minik dalgalara gark oldu deniz.

      Şafakta kıpkızıl olunca ufuk,

      Hüsnünü göz göz kılıp parladı ay-kız.

      Vapur yavaşça süzüldü yerinden,

      Dalga gibi canlanıp çırpındı bayrak.

      Milyonla yıldız gibi gözleri cezbeder.

      İlyiç ışıklarının parladığı sahil.

      Himmet sandığı masmavi açıldı deniz,

      Eriyen kalay gibi, nura gömüldü.

      Ayın nuru, iz bırakmadan süzülen vapur,

      Tıpkı kaymak kesen bir bıçak gibiydi.

      Vapur gider gecenin koynun yarıp,

      Göze görünür sadece gök ve su.

      Yarım gece oldu ay ağdı sehere,

      Sevinçten gözlere girmez uyku.

      O zaman dostlarla şirin sohbetler,

      Deniz dalgası gibi canlanırdı.

      Zevklerine yeni zevkler katar

      İlk seher göğünde cilvelenen yıldız.

      Zemine saçılan gökteki yıldızlar,

      Birer birer derilir gibi azalıp bitti.

      Denizin sahilinde yanan bir alev gibi

      Güneş doğarak kızıl ışıklar saçtı.

      Kızıl bayrak sanki altın renge boyanıp

      Gönüllere ferahlık verip dalgalanıyordu.

      Aral balıkçısının neşeli türküsünü

      Rüzgâr bizim türkülere bağlıyordu.

      Türküler sahili sahile bağlar,

      Vatanımın denizi güzellikte eşsiz.

      Her nereye varsam mihnet, saadet,

      Ergin kızlar gibi görünür güzellik.

DEŇİZDE BİR TÜN

      Aste-aste çökdi, şonğıdı kuyaş,

      Meyde tolkınlarge kömildi deŋiz.

      Şafakdan ufknıŋ beri kızargaç,

      Hüsnin köz-köz kılıb balkıdı ay-kız.

      Parohod sılcıdı este ornıdan,

      Tolkınday tavlanıb yelpindi bayrak.

      Million yulduzlardek közni tartardı

      İlyiç çirakları parlagen kırğak.

      Sehâvet sandığı kök açdı deŋiz,

      Erigen kalaydey, nurge çömildi.

      Ay nurı, parohod süzedi beiz,

      Kaymak keseyatgen pıçakdey edi.

      Parohod baradı tün koynın yarıb,

      Közge körinedi fakat âsmân, suv.

      Yarım keçe boldı ay ağdı-seher,

      Şâdlikden közlerge kelmeydi uyku.

      Hemân dostlar bilen şirin suhbetler,

      Deŋiz tolkınıdek alar edi evc.

      Zevkleriŋe yene zevkler koşadı

      İlk seher kökide yulduz urıb mevc.

      Kökdegi yulduzlar saçılgen teŋe,

      Bir-bir terilgendek bitdi kemeydi.

      Deŋiz kırğağıda yangen elenge

      Kebi kuyaş çıkıb, elvan nur yaydı.

      Kızıl bayrak göya zerge boyalıb,

      Dillerge zevk berib yelpiner edi.

      Aral balıkçısın şâd koşığını

      Bizniŋ koşıklarge yel ular edi.

      Koşıklar kırğaknı kırğakka ular,

      Vatanım deŋizi gözellikke bay.

      Kayerge barmagıl, mehnet, saâdet

      Yetük kızlar kebi körgizer çıray.

      Şair, sadece tabiî güzellikleri ve deniz manzarasını terennüm ettiği için “idealsizliğe” örnek gösterilerek çok ağır bir şekilde cezalandırılmasına sebep olan bu şiirini, öğretmen olarak çalıştığı yerden Taşkent’e dönerken gemi yolculuğu sırasında hangi duygularla yazdığını şöyle ifade etmektedir:

      “Karakalpakistan ve Harezm diyarının güzelliğini gördüm, meftun oldum. Ormanlarında kaplanlar kükrer, adı sanı bilinmedik kuşlar öter. Sabahtan akşama kadar balıkçı şarkılarının yankılandığı ve sadece Özbekistan’ın değil, bütün Orta Asya’nın aynası olan Aral denizinin gönül okşayıcı titreşimleri arasında gemi ile Taşkent’e doğru yol aldım.”13

      Komünist Partisi Merkez Komitesinin sanat ve edebiyat hakkındaki kararının bölgelerdeki “icra”sının nasıl takip edildiğini göstermek üzere örnek olarak bu tür şiirlere ihtiyaç olduğu ilân edilmiştir. Aslında bu, 1948-50 yıllarında, aydınların tekrar asılsız suçlamalarla yeniden tasfiyesi için başlatılmış olan bir hazırlıktır.

      İşin esası şudur ki, 1930’lu yıllardaki edebiyat politikası, savaş yılları (1941-1945)’nda biraz değişikliğe uğramıştır. Bütün herkesi savaşa seferber edebilmek maksadıyla edebî eserlerde millî konuların ve tarihî büyük şahsiyetlerin söz konusu edilmesine izin verilir. Savaş yıllarında Hamid Âlimcan Mukanna, Aybek Mahmud Târâbiy, Maksud Şeyhzâde ise Celâliddin Mengüberdi adlı dramalarını yazarlar. Aybek de meşhur Nevâiy romanını kaleme alır. Savaştan sonra zafer sarhoşu olan Stalin tanrılaştırılır, aleyhinde konuşmak ve onu tenkit etmek tamamen imkânsız hâle gelir. Artık Komünist Partisinin mutlak hâkimiyeti