Yusufoğlu Şükrullah

Kefensiz Gömülenler


Скачать книгу

Çarlık Rusyası ve Bolşevik idare altında Türkistan halkına ve bilhassa Türkistanlı aydınlara yapılan zulümleri anlatır. Esarete düşen Türkistan halkının istiklâl mücadelesini, Ubeydullah Hocayev’in hayat hikâyesi etrafında kaleme alır. Romanın kahramanı Ubeydullah Hocayev, hukuk tahsilini Rusya’da yapmış olan ilk Türkistanlı avukattır. En önemlisi, Ubeydullah Hocayev, 1910-1920’li yıllarda, romanda adları sık sık zikredilen Abdurrauf Fıtrat, Mahmudhoca Behbudî, Münevver Kâri, İlyas Alkin, Zeki Velidî, Mustafa Çokay ve diğer tanınmış Ceditçi aydınlarla beraber Türkistan’ın istiklâl mücadelesine iştirak etmiş, Sadâ-yı Türkistan gazetesini çıkarmış, Türkistan Muhtar Cumhuriyeti’nde savunma ve içişleri bakanlıklarında bulunmuş, hem Çarlık, hem de Bolşevikler döneminde milliyetçi ve Ceditçi olduğu için defalarca hapsedilmiş, defalarca sürgüne gönderilmiş, bütün Ceditçiler gibi Türkistan’ı Sovyet ittifakından ayırarak Türkistan Muhtar Cumhuriyeti’ni kurmak, milliyetçilik, pantürkizm ve panislâmizmi benimsemek suçlarından dolayı mahkûm edilmiş ve nihayet hayatını sürgünde kaybetmiş olan bir aydındır. Yazar, eserini kaleme alırken teyzesinin oğlu olan Ubeydullah Hocayev’le beraber Abdurrauf Fıtrat, Mahmudhoca Behbudî, Münevver Kâri, Süleyman Çolpan gibi pek çok tarihî şahsiyete ve bu şahsiyetlerin başından geçen olaylara dair belgeleri, titiz bir tarihçi gibi kullanmıştır. Bu sebeple gerçek olaylar zemininde yazılan Tirik Ruhlar romanı, sömürgecilik döneminin panoramasını ve yaşanan faciaları bütün çıplaklığıyla gözler önüne serer. Eserde, Ceditçilik hareketi ve Ceditçi aydınların faaliyetleri, Ubeydullah Hocayev’in hikâyesi etrafında anlatılır. Roman, milletlerin kendi istiklâllerini ancak kendilerinin tesis edebileceği düşüncesini esas alır ve “hürriyet verilmez, alınır” fikri etrafında döner. Bundan daha da önemlisi, roman, Türkistan’ın istiklâli için çalışan ve hayatlarını bu yolda kaybeden Ceditçilerin, bedenen ölmüş olmakla birlikte rûhen yaşamaya devam ettikleri mesajını verir. Yazara göre, bugün Türkistanlıların zihnindeki istiklâl fikri, bu “tirik ruhlar”ın eseridir.

      1990 yılında Taşkent’te Yaşlik dergisinin 8-10. sayılarında tefrika edildikten sonra 1991 yılında kitap hâlinde neşredilen Kefensiz Kömilgenler adlı roman ise, şair Şükrullah Yusufoğlu’nun 1951-1955 yılları arasında Taşkent hapishanesi ve Sibirya’daki çalışma kamplarında kendi başından geçen olayları hikâye etmektedir. Yazar, başından geçenleri anlatırken, gerekli gördüğü yerlerde, Sovyet imparatorluğu hakkındaki değerlendirmelerini de dile getirmektedir. Kitabın 129. sayfasında belirtildiği üzere, çalışma kampları, rejim tarafından “ölüme müstehak” sayılan milyonların, ayağına bir numara bağlanıp elbiseleri soyularak kefensiz gömüldükleri ebedî buz ülkesi olan Sibirya’dır. Şükrullah, ağır işkenceler altında geçen bu döneme ait hatıralarını roman şeklinde kaleme almıştır. Yazar, Ekim devriminden sonra, 1920’li yıllardan başlayarak Sovyet imparatorluğunda nasıl bir dönemin yaşandığını, zaman zaman hanımı Münevverhan’ın ve kendisinin çocukluk ve ilk gençlik hatıralarına dönerek anlatır. Kefensiz Kömilgenler adlı roman, Komünist Partisi’nin iktidarı uğrunda birbirlerine düşman edilen insanların son derecede ağır sefalet altında geçen hayatları, dindarların cezalandırılması, çok küçük varlık sahibi ailelerin bile her şeylerinin müsadere edilerek yabancı ülkelere sürgün edilmeleri, parti ideolojisini kabul etmeyen aydınların iftiradan ibaret suçlamalarla tasfiye edilmeleri, bütün herkesin her bahaneyle sindirilerek korkunun hâkim olduğu bir toplumun yaratılması, İkinci Dünya Savaşından sonra aydınlara karşı yürütülen üçüncü dalga tasfiye hareketinin hangi bahanelere dayandığını ve Sovyet hapishane ve çalışma kamplarında milyonlarca masum insanın akıl almaz işkenceler altında yaşamaya mahkûm edilmelerini gözler önüne sermesi bakımından önemli bir tespit romanıdır. Bu itibarla yazar, eserinde, sadece kendi başından geçenleri değil, bunlarla beraber Türkistan’ın kara günlerini de tasvir etmiş, Türkistanlıların istiklâl mücadelesini ezen felâketleri anlatmıştır. Roman okunduğu zaman Çolpanların, Fıtratların, Behbudîlerin niçin daha önce karalanıp “halk düşmanı” ilân edildikleri, 1956-57 yıllarında niçin aklandıkları çok iyi anlaşılmaktadır. Yine roman, Sovyet rejiminin ilk kurulduğu yıllarda dünyaya gelen, Sovyet okullarında eğitim gören ve bütün hayatı Sovyet toplumu içinde geçen bir şairin, içeriden birisi olarak Sovyet sanat anlayışı hakkındaki değerlendirmelerini, hür dünyaya cennet olarak takdim edilen Sovyet toplum hayatı hakkındaki tespitlerini, bütün herkesi doğduğu günden öldüğü güne kadar hiç aralıksız ölüm korkusu altında yaşatan Sovyet rejimi hakkındaki düşüncelerini ortaya koyması bakımından da son derecede önemlidir. Kefensiz Kömilgenler adlı kitap, bir gerçeği daha gözler önüne sermektedir. Şükrullah gibi halk düşmanı ilân edilerek çeşitli bahanelerle cezalandırılanların aslında tek suçları vardır: Suçsuz olmak!

      Özbek yazar Açıl Tagayev, Kefensiz Kömilgenler kitabı sebebiyle kaleme aldığı yazıda Sovyet politikalarını değerlendirirken, siyasî jenosid (= soykırımı) hâlinde cereyan eden bu uygulamalardan, halka tesir ederek rehberlik etmeleri ihtimal dâhilinde görülen kişilerin halktan ve vatandan uzaklaştırılması maksadının gözetildiğini söyler. Yazara göre, bütün toplumun ağır baskı altında tutulması, klâsik eserlerin yasaklanması, mimarî mirasın harabeye çevrilmesi, tarihî şahısların küçük düşürmek maksadıyla karalanması ve ahlâkî değerlerin gülünç duruma düşürülmesi, genel olarak millî kültürü yok etme politikasının bir parçasıdır.31 Vâsıl Kabulov da Stalin’in ölümünden sonra siyasî hata olarak itiraf edilen politikaların aslında hata olmayıp, üzerinde çok düşünülmüş bir plân olduğunu söyler ve bunun gereği olarak da Türkistan’ı hiç aman vermeden talan etmek, yer altı ve yer üstü zenginliklerine el koyduktan sonra asıl sahiplerini borçlu çıkarmak için aydınların zaman zaman tasfiye edildiklerini belirtir.32

      Tutuklanmak, hapsedilmek, sürgüne gönderilmek gibi cezalandırmalar, Sovyet toplum hayatındaki en yaygın uygulamalardır. Bu sebeple, herhangi bir bahane ileri sürülmek suretiyle başı bir şekilde belâya girmemiş kimse âdeta yok gibidir. Yazar, tutuklandığı dönemin genel manzarasını tarif ederken “musibetli yıllar” ifadesini kullanır ve şu örneği verir:

      “Hapishanede gardiyan mahkûmdan sorar:

      – Niye hapsedildin?

      – Hiçbir şey yüzünden.

      – Yalan söylüyorsun, alçak! Hiçbir şey için on yıl veriyorlar, sana on beş yıl verdiler.

      Elbette bu şakalar boşuna değildi.”33

      Roman bize, siyasî soykırım politikasının canlı şahidi ve kurbanı olarak sadece Şükrullah’ın hikâyesini anlatmaz. Eserin tek kahramanı olan Şükrullah, haksızlıklara ve ağır işkencelere maruz kalan bütün Özbek aydınlarını temsil eder. Bu itibarla bir nesil romanı olan eser, aynı zamanda Sovyet ideolojisine iman eden veya ettirilen bir neslin hayal kırıklığının da hikâyesidir. Yazar, Sovyet idaresine karşı bozgunculuk yapmak, inandığı hâlde ideolojiden sapmak ve milliyetçi davranışlar sergilemek suçlarından ötürü halk düşmanı ilân edilerek yirmi beş yıl hapis, beş yıl da hak mahrumiyeti cezasına çarptırılır. Bu, Şükrullah’ı ölümün eşiğine getiren çok ağır bir cezadır. Cezanın adaletsizliği, onun için çok ağır bir darbe olur. Böylece onun ideolojiye olan imanı da tamamen sona erer. Bu, roman kahramanının güvendiği dağın yıkılması demektir. O, şair olarak evvelce Sovyet idaresinin halka lûtfettiği bahtiyarlığı terennüm etmiştir; aslında halk zulüm görmekteydi ve bedbahttı. Yine şair olarak angaryayı hürriyet, şeref, şan diye methetmiştir; aslında bu kölelikten başka bir şey değildi. Eserlerinde, kolhoz sisteminden