Yusufoğlu Şükrullah

Kefensiz Gömülenler


Скачать книгу

kendi başına gelince yıkılmış, iman ettiği ideolojinin bir yalandan ibaret olduğunu idrâk etmiştir. Bu durum, Kefensiz Kömilgenler kitabının gözler önüne serdiği en önemli hakikattir. Roman, insanı ve toplumu bütün değerleriyle birlikte inkâr eden Sovyet ideolojisinin, üstelik Stalin’in tanrılaştırıldığı yıllardan itibaren en şiddetli taraftarlarının nazarında dahi tıpkı bir buz dağı gibi hızla eriyerek yerini imana terk ettiğini anlatır. Bu, yazarla birlikte kitapta isimleri zikredilen eski komünistlerin, ideolojinin önünde deli taylar gibi çılgınca koşarak insanlık adına önlerine dikilen her şeyi vahşice yıkıp devirdiğini, ondan sonra da pişmanlık ve hatta suçluluk duyarak hakikate teslim olduklarını gösteren bir trajedidir. Sovyetler Birliği’nin tamamen dağılmasından sonra yayımlanmış olan pek çok eser, bu konu hakkında kaleme alınmış trajik hikâyelerle doludur.

      Batı’da ve Türkiye’de hem Sovyet döneminde, hem de Sovyet sonrası dönemde, ideolojinin sebep olduğu faciaları anlatan pek çok eser yazılmış ve yayımlanmıştır. Dünyada ilgi uyandırması bakımından söz konusu eserlerin en tanınmış olanı, hiç şüphesiz Nobel edebiyat ödülü sahibi Aleksandr İsayeviç Soljenitsin (1918-2008)’in Gulag Takımadaları (1915-1956) adlı üç ciltlik romanıdır. 1974 yılında Selim Taygan tarafından Rusça aslından Türkçeye de tercüme edilen eserin sahibi Soljenitsin, Stalin’i tenkit ettiği için Şükrullah ile aynı yıllarda sekiz yıl hapis cezasına çarptırılmış, çalışma kamplarına gönderilmiştir. Yazar, söz konusu eserinde, bir mahkûm olarak hapishanelerde ve çalışma kamplarında yaşanan hayatı hikâye eder. Ancak bu eserde sadece Soljenitsin’in ve Rusların acıklı hikâyesi anlatılmaktadır. Yazar, “herkes kendi ölüsüne ağlar” sözünü doğrularcasına Rus olmayan zavallıların hikâyesine, eserinde yer vermez. Onun eserinde, Rus asıllı olmayan mahkûmların hikâyesi anlatılmaz. Yazar, bu eseriyle dünya kamuoyu önünde ülkesini küçük düşürdüğü gerekçesiyle vatandaşlıktan çıkarılmış ve yirmi yıl boyunca yurdundan uzakta yaşamak mecburiyetinde kalmıştır. Fakat bugün gelinen nokta itibariyle Rus hükûmeti, Soljenitsin’in bu eseri ile ilgili olarak yeni bir karar almıştır. 10 Eylül 2009 tarihinde basında yer alan haberlere göre eser, Rusya ve bütün dünya tarihi için son derecede önemli bir belge olarak kabul edilmiştir. Bu sebeple Rus Eğitim Bakanlığı, Sovyetler Birliği döneminde yasaklanmış, yazarı da ülkesinden kovulmuş olan eserin özet hâlindeki yeni baskısını, Rus okullarındaki “üst sınıf öğrencilerinin okuması zorunlu” kitaplar arasına dâhil etmiştir.

      Özbek şair ve yazar Şükrullah Yusufoğlu, Kefensiz Kömilgenler adlı eserinde, Aleksandr Soljenitsin’den farklı olarak kendi başına gelen felâketlerden hareketle diğer milletlere mensup zavallılarla beraber Türk asıllı mahkûmların facialarla dolu hikâyesini anlatır. 1990 yılında Özbekistan’da yayımlandığı zaman büyük bir alâka ile karşılanan Kefensiz Kömilgenler adlı roman, 2005 yılında D. Ahsen Batur tarafından Türkiye’de de yayımlanmıştır. Türkiye Türkçesinde yapılan bu söz konusu yayın, aktarma ve baskıdan kaynaklanan bazı hataları ihtiva etmektedir. Kefensiz Kömilgenler adlı roman önemine binaen yeniden yayına hazırlanırken hatalar telâfi edilmeye çalışılmış, eserin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak maksadıyla Türkiye’deki okuyucunun tanımadığı bazı şahsiyetlerle terim ve kelimeler hakkında kısa bilgiler dipnotlar hâlinde ilâve edilmiş, ayrıca eserin sahibi Şükrullah Yusufoğlu ve romanda anlatılan dönem hakkında da bilgi verilmiştir.

      BİRİNCİ BÖLÜM

      KEFENSİZ GÖMÜLENLER

      HATIRALARIN YAZILIŞ SEBEBİ

       Nevâî gama kaldı öz kelâm-ı can-fezâsından, Anıŋdek kim, yeter bülbüle mihnet öz nevâsından. 34

Ali Şîr Nevâî

      Sohbetlerden birinde, söz arasında, birisinin bakan tayin edildiğini söylediler. Orada bulunanlardan biri, bu acaba nasıl bir bakan olacak, öncekinden daha iyi mi olur, yoksa bu da öncekiler gibi mi, diyerek anlatmaya başlamıştı ki, bir başkası söze karışarak:

      – Bizde hiç iyi idareci oldu mu?.. Stalin… O öldükten sonra Kruşçev, Brejnev, ondan sonra Çernenko, ondan sonra… Âdet olduğu üzere, bizde idarecilerin iyi veya kötü oldukları sağlıklarında değil, bilâkis öldükten sonra söylenir, dedi.

      Yarı şaka, yarı ciddî söylenen bu söz, beklenmedik bir gülüşmeye ve sonunda da tartışmaya dönüştü.

      – Yine de iyi bir devirde yaşıyoruz, eğer böyle sözler otuzlu, hatta ellili yıllarda birisinin ağzından çıkacak olsaydı, sen Sovyet yöneticisiyle alay mı ediyorsun, bu parti yönetimini hafife almak demektir, şeklindeki siyasî bir suçla itham edilerek apar topar halk düşmanı sayılıp tutuklanırdı, dedi görüp geçirmiş olanlardan birisi.

      Otuzlu, ellili yılların dehşetini, tutuklamalarını görüp geçirmek bir yana, henüz o sırada doğmamış olup da o sohbet sırasında aramızda bulunan yirmi yaşlarındaki bir gence bu sözler masal gibi gelmiş olmalı ki, hafiften güldü. Fakat onun bu yersiz gülüşü, babası henüz gençlik çağında 1937 yılında kurşuna dizilenlerden birini şiddetle rahatsız etmiş olmalı ki, delikanlıya bakarak:

      – Sen hiç Abdullah Kâdirî35, Osman Nâsır36 gibi yazarların adını duydun mu? Peki, Feyzullah Hocayev37, Ekmel İkramov38 gibi büyük devlet adamlarını? Onları kim öldürdü? Niye? Biliyor musun?.. İşte yanında oturan Şükrullah, halk düşmanı ilân edilerek yıllarca hapse mahkûm edildi, nice yıl hapishanelerde yattı, toplama kamplarında kaldı, çıktı, buna da inanmıyor musun? Nice ölümlerden nasıl sağ çıkabildiğini, maruz kaldığı hakaret ve işkenceleri hiç duydun mu?

      Delikanlı, duymadığını ifade etmek üzere başını önüne eğdi.

      Bugünkü nesil, maalesef her biri büyük kabiliyet olan ilim-irfan sahibi dedelerinin vatana ve halka ihanet ettikleri için kurşuna dizildiklerine inanmakta!

      Orada bulunanlardan biri, bu nesil kanlı tarihi öğrensin, anlatın, dercesine bana baktı.

      Anlatın, demesi kolay. O kadar dehşet verici ve facialarla dolu hadiseleri de tıpkı bir masal dinler gibi dinlemek de mümkündür. Fakat hapishanelerde parça parça olan olan bu yürek, tamamen yıpranmış olan bu sinirler, acaba uğradığı iftira ve hakaretlerin azabını şimdi tekrar hatırlamaya tahammül edebilir mi?!

      GÖZLERİ BAĞLI ADAM

      Adam öldürmekten, hırsızlık etmekten dolayı veya herhangi başka bir suç işleyip de tutuklanan birinin hâlini tasavvur etmek mümkündür. Fakat hiçbir şeyden haberi olmayan ve tamamen masum olan bir adamı evinden ellerine kelepçe vurarak götürüp hapsetmek, kuru bir iftira kimin aklına gelir ve bunun hangi kitapta yeri var?!

      1951 yılında yayınevinde yazar olarak çalışıyordum. Hiç tanımadığım bir adam, işten çıkmak üzereyken telefon ederek, sizin hayranlarınızdan biriyim, sizinle görüşmek istiyorum, dedi. Vaktin geç olduğunu ve şimdilik buna imkânım olmadığını söyleyip yazarlık mesleği hakkında başka bir zaman da görüşmenin mümkün olabileceğini belirtmeme rağmen nihayet beş dakikacık vaktinizi alacağım, yakın yerdeyim, yerinizdeyseniz hemen gelirim, dedi ve benim cevabımı dinlemeden telefonu kapattı. Aradan çok geçmeden yayınevi memurlarından birisi, dışarıda yabancı bir adamın beni beklediğini ve gelmemi rica ettiğini söyledi. Çıktım.

      Yabancı adam sırıtarak selâm verdi. Etrafı kaçamak gözlerle süzerek beni