Şahtahtı
Azatlık Türküsü
Takdim
Azatlık Türküsü’nden Tarih Yazan Yazar: Sabir Şahtahtı Men vatanı canım kimi séverem, Ruhum, etim, qanım kimi séverem.
Geride bıraktığımız yüzyıl, soğuk savaş döneminin bitişi ile tarihe geçti. Yirminci asır başlarında millî mücadele vererek bağımsızlığına kavuşan milletlerin Rus İmparatorluğu tarafından gaspedilen özgürlüklerine Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla tekrar kavuştuğu çok uzun bir yüzyıl oldu. Azerbaycan, karşılaştığı tüm zorluklara rağmen 1918 ‘de Şark’ta ilk defa kurmuş olduğu demokratik Halk Cumhuriyetinin 1920 yılında işgâlinden sonra doksanların başında bağımsızlığa tekrar kavuşmak için çok çileler çekti, çok kurbanlar verdi ama pes etmedi. Su ve hava gibi özgürlüğü soluyan Azerbaycanlıların, dillerindeki azatlık türküsünü yaşam biçimine dönüştüren şerefli bir milletin gerçek hikâyesidir. Sabir Şahtahtı‘nın kaleme aldığı “Azatlık Türküsü“ adlı kitap. Azerbaycan’ın yakın dönem tarihinin sayfalara prototipler (Şahve & Şule) aracılığıyla yansıması olan bu tarihî siyasî roman gelecek nesiller için o zor, çalkantılı döneme dair çok zengin belgeler ihtiva eden önemli bir arşivdir. “1980’lerin sonlarında, ülkedeki durum yapay “Dağlık Karabağ” sorunu yüzünden günden güne gerginleşiyordu. Ben de bir vatan evladı olarak mitinglere katıldım. Bununla birlikte, bu mitingde, sadece vatan sevgisini değil, yar sevgisini de anladım. Orada bir kızla tanıştım. Payız’ın kalbinden atılmıştım, Şule’nin ışığına düştüm. Çok akıllı ve cesur bir kızdı. Cesareti beni büyüledi. El ele verip herkes gibi Özgürlük Meydanı’na koşuyorduk. Herkes gibi bizim de kalplerimizi özgürlük aşkı sarmıştı. Halk, esaretten kurtulmak istiyordu. Yaklaşık iki yüzyıl boyunca Rus İmparatorluğu’nda yaşayan insanlar, artık özgürlüğü tatmak istiyorlardı. Fakat özgürlük kolay gelmeyecekti, bunun farkındaydık.” Romanın erkek kahramanı Şahve’nin dilinden yansıyan bu fikirler o dönemi yaşayan Azerbaycan halkının duygularıdır. Kolay elde edilmeyen özgürlüğün zorlukları eserde ayrıntılı bir şekilde fakat abartılmadan, yaşananların adeta kameral tasviri şeklinde okuyucuya sunulmaktadır. “Ana vatanımızın üstünde rahat gezmeye, vatanımızın özgürlüğü için bütün gücü ile mücadele eden evlatlar olarak herkesin gözünün içine dik bakmaya, hem benim hem de Şule’nin manevi hakkı vardı. Bu hakkı kazanabilmiştik.“ “Azatlık Türküsü” romanını okurken sadece bir kitap değil Azerbaycan’ın tarihini okuyoruz: Tarihî roman yazarı mutlaka romanında ele aldığı dönemi ve olayları iyi bilmelidir. Yaşanan olayların aydınlatılmasına yönelik bir kurgu yapılması büyük önem taşır. Bu kurgu yapılırken ise tarihî romanlarda en önemli kural, yaşanan olayların ve dönemin gerçekliğine sadık kalınmasıdır. Sabir Şahtahtı’nın Azerbaycan millî mücadele hareketinin bizzat iştirakcısı olduğu yarattığı kahramanlarından belli olmaktadır. “Eylül 1988’de mitingler, protestolar ve grev çağrıları tüm ülke çapında gerçekleşiyordu. Bu sürecin önde gelen üyelerinden biriydim. Öğrencileri bu olaylardan uzak tutmak için her yıl 1 Eylül’de başlayan okulları bu yıl 15 Eylül’de açtılar. Bu olaylardan dolayı, derslerde kontrolü kaybetmiştim. Ancak öğretmenler, etkinliğimi ve bu süreçler başlayana kadar derslerimin iyi olduğunu göz önünde bulundurarak sınavlarımı geçiştiriyorlardı. Bakü’de milyonlarca insanın katıldığı ilk ulusal miting 17 Kasım 1988’de gerçekleşti. Kasım mitingine kadar fabrika ve yüksek okullardaki gizli toplantılara katıldığım için Kasım mitinginin organizatörlerinin hemen hemen hepsini tanıyordum.” Tarihî roman, Azerbaycan‘ın millî istiklal mücadelesinin şeref sayfasını oluşturan, Sovyetlerden ayrılarak özgürlüğüne kavuşmak için 20 Ocak 1990 faciasını, ardından 26 Şubat 1992 Hocalı Soykırımı yaşayan Azerbaycanlıların aynı yüzyılda Ermenilerce gerçekleştirilen 31 Mart 1918 mezalimine, 28 Nisan 1920 de maruz kaldıkları Millî Halk Cumhuriyeti’nin işgâline ışık tutmaktadır. Biz, nasıl ki Anadolu Türklüğünün yedi düvele karşı yürüttüğü millî mücadeleyi Halide Edip Adıvar’ın “Türk’ün Ateşle İmtihanı“ adlı tarihî romanından, Güney Kafkasya’da, somut olarak Azerbaycan’ın Bakü, Şamahı, Guba, Karabağ, Zangezur bölgelerine, iç Anadolu ‘da ve Güney Azerbaycan‘ın Selmas, Urmiye, Hoy, Merend, Erdebil bölgelerinde yüz yıl önce vuku bulan Türk-Müslüman mezalimini o dönemde kaleme alınmış olan Memmed Seid Ordubadi’nin “Kanlı Yıllar” eserinden öğreniyorsak, Sabir Şahtahtı‘ının “Azatlık Türküsü“ adlı siyasi, tarihî romanından da Millî Azerbaycan Devletinin kuruluşunda yaşanan olayları öğreniyoruz. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin yıkılmasından sonra Mehmet Emin Resul-zade, Alimerdan Bey Topcubaşov, Ceyhun Hacıbeyli ve çok sayda diğer siyasi muhacirler gibi yurt dışında hayatını ikame eden Millî hükümet mensuplarının vatan için son nefeslerine kadar gösterdikleri bağlılık haklı olarak kitapta kıymetini almaktadır. 1985 sonrası Sovyetler’in Perestroyka2 süreci, milliyetçi kuvvetlerin bileşiminden güç alan ve milyonlarca insanı etrafında toplayan Halk harekatının Azatlık Meydanı’nı tıka basa dolduran özgürlük mitingleri, kronolojik tarihe uygun olarak romanda kahramanların anlatımıyla mükemmel bir şekilde ifade edilmiştir. Azerbaycancılık ideolojisinin pratiğe dönüşmesinde ve müstakil Azerbaycan’ın dünyaya tanıtılmasında müstesna hizmetleri olan Ulu Önder Haydar Aliyev‘in milletin tarihinde oynadığı tarihî misyon objektif şekilde romanda geniş bir yer almıştır. Tarih, belge, bulgu ve bilgiler ışığında tutarlı dayanaklar ve tespitlerle aydınlatıldığında gelecek nesillere aktarılan çok önemli mirasa dönüşüyor. Yazar Sabir Şahtahtı tarafından Şahve ve Şule’nin hikâyesi şeklinde kurgulanan, mükemmel anlatım, gerçekçi karakterler ve olağanüstü ustalıkla okuyucuyu yaşanmış olayların içine çeken bu tarihî roman, Azerbaycan hakikâtlarinin gelecek nesillere aktarılması bakımından çok kıymetli edebî ve tarihî bir mirastır. Daha önce kaleme almış olduğu “Anadolu Çırağı” adlı hikāyesi ile de ortak tarihimize ışık tutan yazar Sabir Şahtahtı, gayretli, aydın ve bir millet iki devletin kültür sanat elçisi olarak Türk millî mefkûresinin gelişmesine hizmet eden eserleriyle bizleri sevindiriyor. Türk milleti olarak her ailenin böylesine bir hikâyesi olmasına rağmen yaşlılarımız hayatını kaybederken o yaşanmışlığın acı tarihi onlarla birlikte mezarlara gömülmektedir. Gelecek, tarih hafızasına sahip milletlerin yüzyılı olacak tarihinden kopan milletler yok olacaktır. Azerbaycan’ın bağımsızlığına tekrar kavuşması için verdiği olağanüstü mücadeleyi ihtiva eden bir dönemin romana dönüşen tarihini yazdığı “Azatlık Türküsü“ ile yaşananları tarih hafızamızda ölümsüzleştiren Sabir Şahtahtı‘ya bundan sonraki faaliyetlerinde başarılar diliyoruz…
Giriş
Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa, Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır; Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır. Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol! Ey hak, yaşa, ey sevgili millet, yaşa… Var ol!
Ah vatan, vatan… Canımdan çok sevdiğim vatan! Rüzgārın da beni ısındırırdı vatan! Fakat nereden bilebilirdim ki doğduğum gün senin facia günün olacak vatan…
İçimde öyle bir yara açıldı ki ömür boyu kanadı. Ne durdu ne de yaram kabuk bağladı. Dertlerime sığınmaktan başka çarem kalmadı vatan! Tek tesellim o oldu ki; aynı gün yeni bir kahramanlık destanının temeli atıldı.
1980’lerin sonlarında, ülkedeki durum yapay Dağlık Karabağ sorunu yüzünden günden güne gerginleşiyordu. Ben de bir vatan evladı olarak mitinglere katıldım. Bununla birlikte, bu mitingde, sadece vatan sevgisini değil, yar sevgisini de anladım. Orada bir kızla tanıştım. Payız’ın kalbinden atılmıştım, Şule’nin ışığına düştüm. Çok akıllı ve cesur bir kızdı. Cesareti beni büyüledi. El ele verip herkes gibi Özgürlük Meydanı’na koşuyorduk. Herkes gibi bizim de kalplerimizi Özgürlük aşkı sarmıştı. Halk, esaretten kurtulmak