Sabir Şahtahtı

Azatlık Türküsü


Скачать книгу

çocukluktan beri çok büyüktü, bir de gözlerimi açtım ki bu organizasyonun öğrencilerle irtibatını sağlayan kişiyim.

      Eylül 1988’de mitingler, protestolar ve grev çağrıları tüm ülke çapında gerçekleşiyordu. Bu sürecin önde gelen üyelerinden biriydim. Öğrencileri bu olaylardan uzak tutmak için her yıl 1 Eylül’de başlayan okulları bu yıl 15 Eylül’de açtılar. Bu olaylardan dolayı, derslerde kontrolü kaybetmiştim. Ancak öğretmenler, etkinliğimi ve bu süreçler başlayana kadar derslerimin iyi olduğunu göz önünde bulundurarak sınavlarımı geçiştiriyorlardı. Bakü’de milyonlarca insanın katıldığı ilk ulusal miting 17 Kasım 1988’de gerçekleşti. Kasım mitingine kadar fabrika ve yüksek okullardaki gizli toplantılara katıldığım için kasım mitinginin organizatörlerinin hemen hemen hepsini tanıyordum.

      Niye yalan söyleyeyim, biraz doğal hislerim biraz da kendimi göstermek için sık sık, bazen lazım olmasa da tribünlere çıkmam nedeniyle mitingcilerin büyük bir bölümü de beni tanıyordu. Mitingin dördüncü gününde, bir kızın kalbi sıkıştığı için çevresindeki insanlar onu dışarı doğru çekerek kıza hava gelmesini sağlamaya çalıştılar. Hemen kıza yaklaştım. Nabzını tuttum, çok zayıftı. Etraftaki hava çok boğucu olduğu için çok zor nefes alıyordu. Emredici bir sesle: “Sahneye çıkmamıza yardım edin,” dedim. Bir şekilde kızı ileri doğru çektik. İnsan yoğunluğu kızın hareket etmesine izin vermiyordu. Bileğinden tutmuştum. Elinin sıcağı aniden yüreğimden süzülerek ayak parmaklarıma akarak tüm varlığıma hakim oldu. Neredeyse dengemi kaybedecektim. Biraz daha ilerledik ve kız bayıldı. Kızı kollarıma aldığım anda, Mehdi Hüseynzade’nin Vesili’yi5 kollarının üstünde götürmesi sahnesi gözlerim önünde canlandı: Biz de savaş bölgesindeydik. Sadece uzak sahillerde değil, gerçek sahillerdeydik. Savaşımız da baba ve dedelerimizin gücü ile mağlub ettiğimiz Alman faşistleri ile değil, yıllardır topraklarımızı işgâl eden Sovyet İmparatorluğu ile idi.

      Ben artık komünist olmak istemiyordum. Tüm bu fikirler kafamda dolaşa dolaşa sahnenin yanına vardım. Yukarı çıkar çıkmaz birinin verdiği suyu kızın yüzüne serptim. Hava alamadığı için bayılmıştı. Sahne yüksekte olduğu için havadaki esinti hissediliyordu. Bu esintiyi içine çeken kız, kendisine geldi. Gözlerini açtığı anda bakışlarımız birbirine değdi. Şükran ve sevgi dolu bakışlarla gülümsedi. Eteğinin yukarı doğru sıyrıldığını farkedince aceleyle eli ile eteğini ayaklarına doğru çekti. Etrafında insanların toplandıklarını gören kız, hızlı bir şekilde ayağa kalkarak kulağıma “Sanırım sizi korkuttum,” diye fısıldadı. Onun sıcak nefesi tüm vücuduma yayılmıştı. Bu, biraz önce yaşadığım duyguların bir devamıydı. Gözlerimi ondan alamıyordum. Gülümseyerek bana bakışı beni kendimden geçirmişti. Bu defa herkesin duyabileceği bir sesle:

      –Teşekkür ederim, dedi.

      –Önemli değil, havasız kalmışsınız biraz.

      O sıcak elinden bir kez daha tutarak onu sahneden indirdim. Kendimden geçmiş bir hâlde onun kalabalığa doğru yürümesini izliyordum. Biraz ilerledikten sonra bir daha geriye dönerek bana gülümsedi. O gün kaderimin değiştiğini içimde kopan fırtınalardan anlamıştım. Adını sormamıştım ama onu yine göreceğime emindim.

      İşte bu tesadüf, bizi 5 Aralık tarihine kadar miting alanlarının daimi sakinine döndürdü.

      ŞULE

      Olaylar o kadar hızlı gelişmişti ki onun adını sormaya vakit bulamamıştım. Akşama doğru onu bir kenara çekilip, Bakü köylerinden mitinge katılanlar için gönderilen patatesli böreği yerken gördüm. Hemen yanına gittim. Elindeki böreği benimle paylaştı. Bir yandan böreği yiyor diğer yandan hayran hayran onu izliyordum. O, kendi başına hareket eden bir milliyetçi değil, büyük bir ulusal bilinç ile herkesten, hatta benden farklı olan ve bu davranışları ile kalbimi fetheden bir kızdı. Güzelliği de ön plana çıkıyordu. Uzun saçlarını asla açık tutmaz, örerdi. Çift örgülü saçlarının birisini sürekli arkasında, diğerini önünde tutuyordu. Göğsünde duran saçlarının uçlarını parmakları ile sürekli oynamayı alışkanlık etmişti.

      Elimde olmadan: “Sana bir şey sorayım ama lütfen dürüstçe cevapla!” dedim. Kızın cevabını beklemeden devam ettim:

      –Sahneye çıkmak için bayılma numarası mı yaptın?

      Ağzındaki böreği çiğnemeyi durdurdu ve avurtlarını garip bir şekilde şişirdi. Gözleri yerinden çıkacakmış gibi pörtlek bir bakış fırlattı ve oturduğu yerden ayağa kalkıp, ağzındaki böreği yuttu ve ellerini yanlarına koyarak tuhaf bir şekilde:

      “Yaşımı sorsaydın bundan daha kibar olurdu!” diyerek bir kahkaha attı. Etraftakiler dönüp bize baktılar. Neyse ki tam o anda, halk şairi Halil Rıza’nın şiir okuyacağı ilan edildi.

      Biz kendimizi çoktandır bir dost, sevgili ve yürek sırdaşı gibi hissediyorduk. Dışarıdan bakan birisi, birkaç saat önce karşılaştığımızı düşünemezdi. Bize beş börek vermişlerdi. Her birimiz ikişer tane yedik. Geride kalan böreği ortasından ikiye bölerek ellerine aldı. Ellerini terazinin kefesi gibi aşağı yukarı sallayarak gülüyordu. Onun tüm hareketleri çok doğaldı. Davranışlarında hoşlanmadığım hiçbir şey görmedim. Son böreğin yarısını bana uzatarak başı ile yan tarafını işaret etti:

      –Şahve, oraya su getirdiler, birini alabilir misin? İçim yanıyor.

      İsmimi ilk defa söylüyordu. Demek ki beni tanıyordu. Bu sözleri öylesine yürekten söylemişti ki…

      Standlara “Sirab” ve “Bademli”6 getirmişlerdi. Hepsi yeşil kaplı şişelerdeydi. Her birinden bir şişe alarak kızın yanına döndüm. Şişeler güneş altında iyice ısınmıştı. İki şişenin kapağını birbirine iliştirerek kuvvetlice çektim. Her iki kapağın açılmasıyla birlikte, gazlı su üstümüzü başımızı ıslattı. Bunu bahane ederek elimi kızın ıslanmış bileğine sürdüm. Kızgınca bana baksa da elini geri çekmedi. Her iki su şişesi de onun elindeydi. O şişeleri benden nasıl aldığını anlamamıştım. Sadece şişelerin her birini bir elinde tutarak birkaç defa “Üç badem, bir ceviz!” diyerek Bademli suyunu içmeye başladı. Hareketlerinde erkek çocuklarına mahsus şımarıklık vardı ama hiçbir ciddiyetsizlik yoktu. Belki de ilk anlardan başlayan sevgi gözümü kapatmıştı. Hakikat ise: Benim zevkime uygun bir çiçek ortaya çıkmıştı. İlk bakışta bu güllerin kokusunu doyasıya olmasa da koklayabilmiştim. Sonbaharın kokusunu onda aramaya ve görmeye başlamıştım.

      Halk, Bakü’de yapılan ülke çapındaki bu mitinge isim vermişti: “Meydan Hareketi!” Şahsen, bu isim benim için çok değerliydi. Mitingler devam ederken, meydanın daimi sakinleri arasında belirli bir samimiyet doğmuştu. Bazıları bunu, ulusun içinden çıkan doğal bir örgütlenme olarak değerlendiriyordu. Kesintisiz mitinglerin devam ettiği bu yerde, mitingleri idare edenler arasında gruplaşmalar başlamıştı. Bunu hissetmek için alim olmaya gerek yoktu.

      Süreç, gittikçe kontrol edilemez hale geliyordu. Nemet Penahov, bu örgütlenmede çalışanların arasında en genç olanıydı. Ortalıkta dolaşan söylentiye göre, Nemet’in, Haydar Aliyev’in adamı olduğu ve onun emirlerine göre adım attığı yönünde bir algı vardı. Bu gerçeklik benim için daha cazipti. Bunda kötü olan ne vardı ki?

      Beni daha çok rahatsız eden meydanda kurulmuş olan miting komitesiydi. Bu komite kurulduğundan beri meydanı terk etmeği tavsiye ediyor “kan dökülecek” ile ilgili dedikodu yayıyordu. Korkaklığı köleliği imparatorluğun eteğinden daha sıkı tutmayı aşılamaya çalışıyordu. Siyasi konularda ne kadar