Naim Kerimov

Çolpan


Скачать книгу

ve bu sebeple Süleymankul adını almıştır.

      Süleyman bezzaz, üstadı Muhayyir’in tesiriyle bir süre gazel ve muhammesler meşk etmiş ve sonra onları küçük bir divan hâline getirmiştir. Bu elyazması divan, bezzazın torunlarının elinde bugün de muhafaza edilmektedir. “Vâle-i Resvâ”, “Resvâ Vâle” mahlasları ile yazılan bu gazellerin ekseri hiciv tarzında olup, bunların lirik duygu ve felsefî fikirlerle yüklü olması, Süleyman bezzazın gerçekten de şair yaradılışlı, sofiyane görüşlere mâyil bir kişi olduğuna delâlet etmektedir. Çolpan’ın babasındaki şiir istidadının işte bu kıvılcımlardan yaratılması ve başka men-balar sebebiyle daha da parlayıp gelişmiş olması gayet tabiîdir.

      Muhterem okuyucunun Vâle-i Resvâ hakkında muayyen bir tasavvura sahip olması için onun “divan”ından bir gazeli burada iktibas ediyoruz:

      “Edâ-yı yâr olıb umrim ötib âhir edâ boldım,

      Kadd-i zеbâ senem, ruhsâriŋge zâr u gedâ boldım.

      Yutarmen zehr u hecriŋ bâde o‘rnıga kеçe-kündüz,

      Helâket içre kaldım, ‘al, kulım’, deb bеnidâ boldım.

      Şehâdet şerbetin içmakka nâziŋ nevbeti yetdi,

      Bolıb bеhud bu istiğnâ sebeb özdin cüdâ boldım.

      Evvelde sеn işantirdiŋ vefâ kılmakka, ey cânım,

      Sеni bu va’de-i bâfiŋge mеn cânı fidâ boldım.

      Nedür ayyarlik, mekkârlik aldab mеni mundak,

      Harâb etdiŋ vefâ kılmay, heme hasret sadâ boldım.

      Humâr oldım visâliŋ bir körib bâr-ı diger körmey,

      İlindim rişte-i mеhriŋge takdir-i hudâ boldım.

      Öziŋge âşnâlik köçesi şâm u seher isteb,

      Kiyib egnimge canda hem kalender bânidâ boldım.

      Ne eylermen sеniŋ ışkıŋda boldım Vâle-i Resvâ,

      Bolıb her kılmışımdan münfail mahve vidâ boldım.”

      Vâle-i Resvâ’nın başka şiirleri gibi, bu gazeli de aruz gülşeninin hoş kokulu güllerindendir. Ama bununla birlikte onda mümtaz şiiriyetin mevzuuna yönelişi, mazmunlar âlemi ve tеkniğinden haberdar bir kişinin mührü de yok değildir. Çolpan, babasının kaleminden çıkan böyle gazelleri okumaktan ve onlarla gençlik şuurunu nurlandırmaktan geri durmamıştır elbette. Hattâ onun 1914 yılına ait Cedidâne şiirlerinden evvel bu gazelleri takliden şiirler yazmış olması da ihtimalden uzak değildir.

      Çolpan’ın yakın akrabalarından olan Velican Dedecanоv, Süleyman bezzazın Hartumlu çağdaşı Tеmürbay hacı babadan duyduklarını şöyle hikâye etmektedir:

      “Süleyman bezzaz Andican’ın en büyük zengini (doğrusu, zenginlerinden biri – N.K.) olmanın dışında, en himmetli kişisi (doğrusu, himmetli kişilerinden biri – N.K.) idi. Mukaddes Ramazan ayının birinci gününden tâ bayram sabahına kadar fakir, dul kadın ve muhtaçlara zekât verirdi. Bununla da yetinmez, mahallenin sokaklarına adamlarını gönderip, türlü hasta, yaralı veya endişe gibi sebeplerle zekât almayan kişileri buldurup, ayrılmış olan zekâttan onları da nasiplendirirdi. Bazı nazikçe yerlere ise zekâtı kendi eliyle götürüp teslim ederdi. Bu zekâtlardan kadınlar da nasipsiz kalmazlardı ki, kadınlarla ilgili işlere vâlide-i muhteremeleri Tâci nine el-kol olurlardı. Hakikaten Süleyman bezzaz ailesinin sağlam direği olan bu kadının salâhiyeti de büyük olmuştur.”

      Süleyman bezzaz hakkındaki hatıralarda tarif ve tavsif yıllar geçtikçe yükselmiştir. O hayatta ne kadar faziletli bir kişi olursa olsun, evvelâ kendisini Müslüman evlâdı, diye hissetmiş, din ve şeriat kanunları dairesinde herkese iyilik etmeye çalışmıştır. İyiliğin bu kanunlarla uygun olmadığını gördüğü hâllerde ise aksi hareketler de yapmıştır ki, bu konuyu yeri gelince hikâye edeceğiz.

      “Süleyman bezzazın başka bir hususiyeti,– diye devam ediyor V. Dedecanov, – o gayet fukaraperver bir kişi olup, mahallede veya uzakta-yakında herhangi bir miskin fakir kişi vefat etse, koltuğuna kefenliği kıstırıp, oraya gider, bütün matem merasimini parası ile veya iştiraki ile aynı şekilde edâ eder ve hattâ herhangi bir cenazeyi yıkayacak kimse bulunmadığı zamanlarda, kendi elleriyle yıkadıklarını duymuştuk.”

      Tahminen, Tеmürbay hacı baba yaşlılığı sebebiyle Süleyman bezzazı başka bir adam ile karıştırıp, ona ait olmayan hasletleri de bu hürmet edilen kimseye yapıştırmış görünmektedir.

      Onun bezzaz hakkındaki aşağıdaki hatırası ise hakikate oldukça yakın ve acayiptir:

      “Şahit olanların anlattıklarına göre, günün birinde Süleyman bezzaz bütün halkı düğüne çağırıp, kızlarının nikâhını ilân eder.”

      Burada yine bir hatıra olup, Süleyman bezzazın Çolpan’dan sonra doğan evlâtlarını tanımak gerekir gibi görünüyor. Evvelâ söylemek lâzımdır ki, Süleyman bezzaz ile Ayşe ninenin nikâhından, söylediğimiz gibi, Çolpan’a kadar bir oğul ile bir kız doğmuş ve onlar bebeklik çağında vefat etmişlerdir. Sonra peş peşe üç kız, Kâmile (1902 yılında doğmuş), Fâzıla (1905 yılında doğmuş, 1994 yılında vefat etti) ve Fâika (1908 yılında doğup, 1995 yılında vefat etti) dünyaya gelmiş.

      Şimdi hikâyenin devamını dinleyin:

      “…Elbette, kız balaya düğün yapmak ve hattâ iki kızı birden evlendirmenin de hayret edilecek bir tarafı yok. Ama bu düğünün yine şöyle bir tarafı var idi ki, bu düğünü damat tarafının da ve damat olacakların da tâ nikâh vaktine kadar Süleyman bezzazdan başka hiç kimsenin bilmemesiydi. Hattâ Süleyman bezzazın evlenen kızları Kâmile ve Fâzıla hanımların valide-i muhteremeleri olan Ayşe nine de bunu bilmiyorlardı…”

      Aklınızda bulunsun, fazilet sahibi Süleyman bezzaz, bir taraftan, bir günde iki kızını evlendirmek isteyip (gelecekte Çolpan ile Fâika ananın düğünleri de hemen hemen aynı güne tesadüf etmektedir), diğer taraftan, tereddüt ettiği düğün hakkında ne hanımını, ne de evlenecek kızlarını haberdar etmiş, hattâ bu damatlar ve onların baba-anaları için de sır olarak kalmıştır.

      “…Ve, nihayet, düğün bitip, ahali dağılıp, nikâh merasimi vakti yaklaşınca, düğünde hiçbir şeyden habersiz hizmet eden iki makbûl hizmetkâr delikanlıyı çağırıp, hamama gitmelerini buyurmuş, sonra onlar hamamdan çıkınca, önlerine damatlık elbiselerini getirip:

      – Oğullarım, sizler benim elimde filân zamandan beri çalışıyorsunuz. Bu zaman içinde sizler bеni ve bеn sizleri iyi tanıdık ve öğrendik. Şimdi bеn sizleri kendi kızlarım Kâmile ve Fâzıla hanımlara damat olmanızı lâyık gördüm. Eğer razı olursanız, sizler için ayrılmış evler hazır. Nikâhtan sonra bu evlerde yaşayıp, birlikte çalışırız ve eğer razı olmazsanız, karar sizin, önceki gibi yine baba-oğul gibi çalışırız, diyerek razılık sormuş. Ve kendi kızları ile de tahminen bu tarzda sohbet etmiş, tarafların razılıkları alınıp, nikâh kıyılıp, geniş avlunun bir kenarında gizlice bеzenmiş odalara sokulmuşlar.”

      Bu hatırayı zikretmekten maksat, gerçi okuyucuyu Çolpan’ın babası ile tanıştırmak olsa da, her nasılsa, mademki konu Kâmile ve Fâzıla’nın düğününe geldi, bu kızlar ve onların sonraki kaderlerine de az çok bir göz atıp geçmek gerekir. Yeri gelmişken, bendeniz Kâmile ana hakkında hiçbir malûmata sahip değilim. Maalesef, Fâika ana hayattayken ne Kâmile ve ne Fâzıla ablaları hakkında