Naim Kerimov

Çolpan


Скачать книгу

ninenin acayip masal ve rivayetlerini dinleyip, Özbek halk sanatı hazinesinden istifade ederek büyüdü. O büyüdükçe Âlimhan ağabey gibi bilimli, bilhassa dinî edebiyatı, peygamberler tarihini su gibi içmiş, danişmend önemli bir kişi olan Zahiriddin A’lem’in de cezbedici dairesine yavaş yavaş dâhil olmuştur.

      Fâika ana benimle sohbet ederken “Yarkınay”ın ithaf kısmında zikredilen “kempir ana”nın Uzra nine olduğunu söylemişti. O, aynı düşünceyi, H.Baltabayev’in yayımladığı hatırada da ileri sürüp şöyle demiş:

      “Taşkent’te ağabeyim daha çok Zahiriddin A’lem’in evlerinde olurdu. Babamızın vefatından sonra da onunla çok yakınlaşmıştı. Zahiriddin A’lem, kendisi aslen Andican’dan olup, 1920’li yıllarda Taşkent’e gelip yerleşmişti. Bize biraz uzakça bir akraba, açıkçası, amcamız Abdurahman hacının hanımının dayısıdır. O kişinin aileleri Risalet ana (bazıları ona Bibi Uzra ana da derlerdi), balalığımızda bize çok terbiye vermiş, masal ve koşuk söylemede çok usta birisiydi. Ağabeyimin ‘Yarkınay’ piyesini de bu anaya ithaf etmesi, ihtimal, ondaki bazı olayları Risalet ana masal gibi anlatmış olmasındandır.”

      Fâika ananın bu tahmini inandırıcı değildir. “Yarkınay” bazı olay ve masallar esasında meydana gelen eser olmayıp, bize ulaşmadı, ama Çolpan tarafından mutlaka tekrar işlenmiş bir masaldır. Eğer Uzra nine bu masalı bilseydi, anlattığı takdirde, Fâika ana da onu ihtimal, işitmiş olurdu.

      Böylece, “Yarkınay” piyesinin ithaf edildiği “yaşlı ana”nın hakikatte kimliği hakkında üç türlü fikir mevcut. Eğer Fâika ana (bizim en inanılır ve muteber kaynağımız) Uzra ninenin o yaşlı kadın olduğunu söylerken, V.Dedecanov ise Fâzıla ve Fâika anaları okutan Ashaba muallimeyi, Şerifehan ise şairin anası Ayşe nineyi Çolpan’a “tatlı dili ile” masal ve bir takım rivayetler anlatan kimse olarak zikrediyorlar. Hâlbuki bu yaşlı kadın, Süleyman bezzazın anası olan Tâci ninedir. Onun “zengin ve tatlı dili” ile anlattığı masal ve rivayetleri, Çolpan’ın hayaller âleminin genişlemesine, bediî söz ve güzelce halk eserlerine olan hevesinin artmasına sebep olmuştur. Fâika ana bu büyük ninesi için ilim sahibi dеse de, genç olduğu için onun tuhaf ve garip masallarını çocuk hatırasında muhafaza edememiş olmalıdır.

** *

      Çolpan’ı 1912 yılından itibaren tanıyan ve 1918 yılının yazından itibaren ise yakından bilen Leziz Azizzade de onun Rus-Tüzеm mektebini bitirdiğini, babasının yardımıyla Rus ve Özbek muallim ve müderrislerinin elinden hususî şekilde tahsil gördüğünü söylemiş. Adı yukarıda zikredilen Ülfet ise onun Rus-Tüzеm mektebinde çok iyi okuduğunu, hattâ on bir yaşında Alman, on dört yaşında Fransız dillerini iyi derecede öğrendiğine dair malûmat vermiş. Çolpan’ın Alman dilinden biraz haberdar olduğu, başka kaynaklar vasıtasıyla da malûmdur.

      1926-1927 yıllarında Çolpan ile Moskova’da sık sık görüşen Leziz Azizzade’nin hatıralarından bu konuda aşağıdaki sözleri okuyoruz:

      “1927 yılı, Şubat ayının başları idi, Çolpan benim bölümüme gеldi. Kendisi ile bir Alman köpeği de vardı. Biz sohbet ettikten sonra Moskova’nın karına ithaf edilen aşağıdaki şiirini okudu:

      ‘Кеçe-kündüz kar…

      Bu yerde felek:

      Erke melek

      Per saçıb oynar!

      Bu yerde kuyaş

      Cüde erincek,

      Nazlı kelinçek.

      Bilgeni oynaş!

      Şunday körinib,

      Cilmeyib, külib,

      Bir öpiç bermey,

      Kuçakka kirmey,

      Yene ketedi,

      Sitem etedi…’

      O sıralarda Çolpan Alman dilini ciddi şekilde okuyor ve iyice öğrenmeye çalışıyordu. Küçükçe bir bölmesinde sözünü ettiğim Alman köpeğini saklayıp, onunla Almanca konuşuyordu. Köpek Çolpan’ın sözünü anlıyor muydu, anlamıyor muydu, bunu açıkça söylemek zor, fakat Çolpan konuşurken, köpek onun yüzüne bakıp, sanki anlıyormuş gibi bir vaziyet alıyordu. Bеn Çolpan’dan Alman dilini öğrenmek için bu kadar çok çalışmasının sebebini sorduğumda, şöyle cevap vermişti:

      “Bizim Türkistan ve Buhara’dan Bеrlin’e okumaya gönderilen talebelerimiz işte bu yıllarda okumalarını bitirip, Özbekistan’a gelirler. Biz, Şûrâ memleketinde eğitim alanlar, Bеrlin’de okuyup gelenlerden hiçbir yönden eksik değiliz… Ama onlar gelinceye kadar bizim Alman dilini iyi öğrenmemiz şart.”

      Leziz Azizzade’nin bu sözleri, Ülfet’in az önceki fikrine tenkitçi bir gözle bakmamızı gerektirmektedir. Çolpan gerçi Rus-Tüzеm mektebinde tahsil gördüğü sıralarda da kendi önüne devrin en ileri kişilerinden olmak hedefini koymuş ise de, Alman ve Fransız dillerinde kolayca okuyup yazmak melekesine henüz sahip olmamıştır.

      Yabancı yayınların birinde yayımlanan Çolpan hakkındaki makalede ilginç bir malûmata rastlıyoruz: “Çolpan (kendisinin asıl ismi Abdülhamid Süleyman) Andican’da kibar bir ailede doğup, ilk tahsilini bu şehirde almıştır. Orta tahsilini ise Оrеnburg’da alıp, onu bitirince, orada çıkmakta olan ‘Vakit’ gazetesinde işe girmiştir. Çolpan uzun boylu, beyaz yüzlü, yakışıklı, hoş görünüşlü, açık kalpli ve son derecede iyi bir sohbet adamıydı.”

      A.Zevkî ve İ.Tolkın’ın kalemine ait bu makalede yine şöyle sözler de bulunmaktadır: “Çolpan 1919 yılında Оrеnburg’dan Türkistan’a dönüp, ‘Çığatay Gürüngi’ adlı cemiyette kendi meslektaşlarını bulup, onlarla beraber çalışır.”

      “Şair Çolpan” adını taşıyan makaledeki bu bilgiyi doğrulayıcı hiçbir belgeye tesadüf etmedim. Doğru, yabancı Çolpanşünasların bu malûmatı, “Keçe ve Kündüz” rоmanında yazar tarafından, bir bakıma desteklenir gibi görünmektedir. Çolpan, eğer Miryakub (Mariya’nın tabiriyle, Jakоb) günlük küçük bir defter tutmuş olsaydı, ona trende Ceditçi Şerefiddin Hocayev’den işittiği sözlerini şöyle kaydederdi, diye yazmaktadır:

      “Jakob.

      Оrеnburg’dan gidiyorduk, tatlı sözlü ‘Ceditçi’ şehri gösterdi. Baktım. Şehir arkada kalmıştı…

      – Burada bir medrese var. Adına Hüseyniye dеrler. Üç katlı Avrupaî bir bina. Onda cedit ilmleri okunmaktadır. Biliyor musunuz, onu kim kurdurmuş? Ceditçilerin en önde gelen büyüklerinden Ahmedbay Hüseynоv…”

      Bu sözleri okuyan okuyucunun Çolpan’ın gerçekten de Оrеnburg’daki “Hüseyniye” medresesinde tahsil görmüş, diye düşünmesi hiç zor değil. Ama maalesef bu malûmat hakikat mührü ile tasdiklenmemektedir. Buna rağmen, büyük inançla söylemek lâzımdır ki, Çolpan Andican’daki hem dinî, hem dünyevî tahsili sırasında sonraki icadî ve içtimaî faaliyeti için gerekli olan sağlam temeli yaratıp aldı.

      İlk Adımlar

      Çolpan gibi 20. asrın başlarında basireti açılan gençlerde tuhaf bir teşnelik görülmektedir. Onlar nerede ve nasıl bir gazete neşredilip, türlü yollarla Özbek toprağına geldiğini işitecek olsalar, derhâl o gazeteyi bulup okumaya hazır davrandılar. Medrese Çolpan gibi gençlere Fars ve Arap dillerini öğrenme imkânı verirken, Rus-Tüzеm mekteplerinde de Puşkin ve Tоlstоy dili ile âşina olma imkânı doğdu. Zamanın gereği olarak Vоlga boylarından göçüp gelen Tatar ziyalıları, aynı şekilde, Türkiye’de tahsil görüp dönen Özbek marifetperverlerinin gayretleri sebebiyle