Naim Kerimov

Çolpan


Скачать книгу

yaşayan zenginlerin en meşhuru Mirkâmilbay’dır. Fakat 1914 yılında Fergana vadisinin iktisadî hayatında mühim olay olan bu tedbirde onun iştirak ettiği bu haberden anlaşılmamaktadır. Asıl mesele şu ki, gerçi sonraki yıllarda Mirkâmil Mirmominbay oglı hakkında birçok güzel sözler söylenmiş ve hattâ önemli mensur eserler yazılmış olsa da, yukarıda belirtildiği gibi, Abdülhamid’in – geleceğin Çolpan’ının ilk makalelerinden birinde ona tenkit taşları atılmıştı. Abdülhamid bu tenkidî makalesini Semerkand’da yayımlanan “Ayna”ya değil, belki Ufa’da, “Vakit” gazetesine göndermiştir. “Vakit”de yayımlanan bu makale, İsmail Gaspıralı’nın dikkatini çekip, o bunu bütün Müslüman âlemine ibretli olması için “Tercüman”da tekrar yayımladı. Bundan haberdar olan Mahmudhoca Bеhbudî, “Abdülhamid Süleymânî” imzası ile Andican’dan Ufa’ya yollanan makalenin Türkistan matbuatı vasıtasıyla da dağılmasını isteyip, “Ayna”nın 14. sayısında iktibas edip bastı. Ufa’dan Bahçesaray’a kadar uzanan Türk âleminde Çolpan’ın kalemine mensup makalenin büyük aksisedaya sahip olmasını hiç kimse, bu cümleden, müellifin kendisi de beklememişti. Matbuatla ilgisi olmayan Mirkâmilbay, bu yazıdan bir şekilde ondan haberdar olup, Süleyman bezzazı, evvelki bölümde belirtildiği gibi tehdit eder. Bunun dışında da zaten araları iyi olmayan Süleyman bezzaz telâşa kapılır, kalem sahibi oğlunu ikaz eder, ondan ihtiyatlı davranmasını ister. Ama aradan çok geçmeden, “Ayna”nın 17. sayısında “Andican’dan Mektub” adlı yeni bir haber basılır.

      Zengin tüccar ailesinde dünyaya gelen Mirkâmilbay’ın asrın başlarındaki nakit sermayesi 13-15 milyon somu teşkil etmektedir. Tüccar unvanına erişen bu zat, Andican’ın en zengin kişisi olduğu için herkes gözünü ona dikmiş, hattâ Çar hükûmetinin gözleri de onun kesesine dikilmişti. Bunu sеzen ve zenginliğinin küçük bir kısmını şehrin imar faaliyetlerine bağışlamak suretiyle “kem gözler”den saklanmak istemiş, bu cümleden, Çolpan gibi muhabirlerden kendisini muhafaza etmek isteyen Mirkâmilbay, 1913 yılının başlarında Andican’ın Kültеpe meydanında kırk yataklı nümuneli hastahane, 30 talebe için planlanan bir mektep, 100 talebe için planlanan bir medrese, hamam ve başka inşaatları kuracağını vaat eder. Abdülhamid, tahminen, şimdi bizim dikkatimizi çekmeyen makalesinde, zenginin işte bu vaadinin vâdesinin gelmekte olduğunu söylemiş.

      “Andican’dan Mektub”da da tahminen bu ruhda söz edilmektedir. Mektup müellifi, Mirkâmilbay’ın 1913 yılı yazında Viyana, Bеrlin, Paris gibi Avrupa başkentlerine gidip, oradan bir otomobil alıp geldiğini söylüyor ve Garbdan aldığı ibreti sadece budur, mânasında zenginin vaat ettiği hastahane, cami ve medreseden hiçbir haber olmadığına dikkat çekmektedir. “İtiraf etmek gerekir ki, – diye yazıyor müellif, – Andican’da bir mektep bina ettirdiler. Muallimliğe büyük medrese mütevellisinin muavini tayin edildi. O muallim efendi, her zaman Andican’ın terakkiperver gençlerine hakaret eden bir kişidir. Okuttukları, eski usûldür. ‘Vakit’te, ‘Tercüman’ ve sonra ‘Ayna’da yazılan cami, hastahane ve mektepten hâlen hiçbir eser yoktur.”

      Bu mektubun altına: “Andican”, “Kuyan”, sözleri yazılmış. Bu dönem matbuatında “Kuyan”, “Kuyanî” imzaları ile yazılan şiirlere de tesadüf edilmekte ve Andican’da ondan başka genç bir kalem sahibi olmadığını dikkate alıp, “mektub”un genç Çolpan’ın kalemine ait olduğu şüphesizdir. Düşüncemize göre, Çolpan Mirkâmilbay’ın tehdidinden güya korkan bir kişi olarak “mektub”a “Kuyan” diye imza atmış ve bu imzaya kendi gönlünde biriken kinayeleri avuç dolusu dökmüş.

      Zikredildiği gibi, 1990’lı yılların başlarında müstebid sistem kurbanlarının hayatını yeniden araştırırkan Mirkâmilbay’ın adı yine karşımıza çıktı. Bu sırada onun biraz hayırlı işler yaptığı da anlaşıldı; Çar görevlilerinin Birinci Cihan Savaşı arefesinde zenginin 500 bin somluk parası ile orduyu silâhlandırdıkları ve muntazam şekilde onun kesesini boşalttıkları aşikâr oldu. Fakat bunlar Mirkâmilbay’ın meğer iyi günleriymiş. Çar görevlilerinin yerine gelen Bolşevikler, onun bütün zenginliğini çekip almakla kalmamış, inkılâbın başlarında onu kurşuna dizmişlerdir.

      Çolpan, Mirkâmilbay’ın facialı kaderinden haberdardı. Fakat buna rağmen, “Keçe ve Kündüz” rоmanına ona nispeten yirmi yıl evvel bildirdiği fikrine uygun olarak aşağıdaki sözleri yazdı: (Şerafiddin Hocayev trende giderken, “Hüseyniye” medresesi ve onu bina eden Ahmedbay Hüseyinov hakkında konuşup, Miryakub’a şunu dedi:) “…Millete ettiği hizmeti hesapsız… Bizde de böyle zenginler olsa? Andican’da Mirkâmilbay var. Duydunuz mu? Millet yoluna bir kuruş vermiyor. Cahil!..”

      Askerî devrim konseyinin Mirkâmil’in kurşuna dizilmesi hakkında aldığı kararına göre, Çolpan’ın bu hükmü daha dehşetlidir!

      Düşünüyoruz ki, Çolpan bu sözleri Mirkâmilbay’ın kim ve nasıl olduğunu bilmeden söylememiş. Onun nazarında, milyonları milletin gelişmesi yolunda sarf etmeyen insan, insan değildi.

      Yine Fâika ana hatırasından bir bölümünü dinleyelim:

      “Çolpan ağabeyim tek olduğu için babamız onun kendi yanında olmasını istemiş. Andican’da, Kokankışlak’da ağabeyime dükkân açmışlardı. Lâkin ağabeyimiz ticarete rağbet etmediği için o dükkânın işleri de babamızın idaresine kaldı.”

      Gerçekten de, Süleyman bezzaz Kokankışlak’da oğlu için bir dükkân açmıştı. Onu Rus-Tüzеm mektebine okumaya vermesi, banka görevlisini muallim olarak tutması, çeşitli gazetelere abone olmaktan maksadı da Mirkâmilbay’a benzer şekilde Çar memurları ile de, mahallî zenginler ile de beraber sohbet eden tüccarı, yani geleceğin Özbek kapitalistini eğitmekti. Ama “Sivrisineğin de anası-babası olur” dеdikleri gibi oğlunda ticaret ve ticaret işlerine karşı asla bir heves olmadı.

      Bir gün Süleyman bezzaz Kokankışlak’daki dükkânından haber almış; buna göre, fukaraperver oğul, birçok malı dul ve muhtaçlara karşılıksız veya veresiye paylaştırıp, dükkânı tamamen boşaltıp çıkıvermiş. Bunu gören Süleyman bezzaz: “Sеnden zengin de, dükkân sahibi de olmazmış”, diye üzülüp, ondan ümidini kesmiş.

** *

      Özbek Ceditçilerinin yakın dostu olan Başkırd Zeki Velidî, 1914 yılının Mart ayında Taşkent’e gelmiş. Velidî, Türkistan’a yaptığı bu ilmî seyahati sırasında birçok genç dostlar edindi. Bu gençler arasında “Özbeklerden – daha sonraları şair olan Abdülhamid Süleyman”, “Kazaklardan – o sırada gimnaziya talebesi olan” Nezir Törekulov da varmış.

      “Türkistan’da tanıdığım şahıslar arasında Nezir Törekulov ile Abdülhamid Süleyman (Çolpan) bana diğerlerinden farklı yakın dost oldular, – diye yazmaktadır Velidî “Hatıralar” adlı kitabında. – Nezir’in babası Törekul, Fergana valisinin tercümanı idi. O bazı kıymetli elyazması eserler toplamış. Eline geçen kitabı okur, her okuduğu müellifin tesirine kapılırdı. Bеn ise ona insanın kısa ömründe kitapları muayyen bir maksatla okuması gerektiğini, insanın ancak o zaman kazançlı çıkacağını söyledim. Benim bu fikrimi 15 yaşında bir delikanlı şair olan Çolpan zihnine yerleştirmeye gayret etmiş, kendisi ise büyük mevki sahibi ve keyfi devamlı değişip duran bir insan olduğu için bu âdete alışamadığını, bu tertibin zor olduğunu söyledi. Nezir o sırada vetanperver bir Türkçü idi. İstanbul’da çıkan ‘Türk Yurdu’nu okuyordu. Daha sonraları komünist oldu. Cidde’de Rus elçiliğinde çalıştı. Türk dili meseleleri hakkında makaleler bastırdı, millî kültüre sadık kaldı, bunun için de Sovyetler tarafından hükmedilen kişiler arasında yok edildi.”

      (Nezir Törekulov hakkında Z.Velidî’nin