Mustafa Kundakçı

Kırgız Zamane Edebiyatı


Скачать книгу

sürer. Ligeti ise ‘Kırgız’ kelimesinin ‘kırklar’ anlamında ‘kırkız’ şeklinde kırk sayısına (ı)z çoğul eki getirilerek oluşturulduğunu savunmaktadır. Ayrıca Türklerde kırk sayısının kutsal kabul edildiği bilgisinden hareketle Kırgızların kırk boydan meydana geldiği, Kırgız kahramanların kırk kişiden oluştuğu şeklinde efsanelerin de bu isme kaynaklık ettiği şeklinde görüşler de mevcuttur (Çengel, 2005: 28) (Buran-Alkaya, 2011: 159). Ayrıca Göktürk kitabelerinde adı birçok defa Kırgız’larla beraber anılan Az’ların Kırgız’larla aynı kökten gelen akraba kavimler olduğu dolayısıyla ‘Kırgız’ adının bu iki akraba kavmin ilk adlarının ‘Kırk-Az’ şeklinde birlikte kullanımından doğmuş olabileceği görüşleri de bulunmaktadır (Alyılmaz, 2013: 5). L. Ligeti, D. Banzarov, S. M. Abramzon, Berezin, L. V. Oşanin, B. Camgeçinov, S. E. Malov, A. N. Kononov, A. N. Nasanov, O. K. Karatayev gibi daha birçok araştırmacı da ‘Kırgız’ adını ‘kırk’ sayısı ile ilişkilendirmektedir (Kıldıroğlu, 2013: 39). Araştırmacı şair Ali Akbaş ise bütün bunlardan farklı olarak Kırgız adının Azerbaycan, Kazak ve Kırgız coğrafyasında “Kırgı” adı verilen doğan, şahin ve atmacaya benzeyen alıcı bir kuşun isminden geldiğini ileri sürmektedir. Akbaş, “kırgı” kelimesine “z” eki getirilerek Kırgız adının oluştuğunu ve “şahin gibi çevik ve atak” anlamında zamanla boy ismi olarak kullanıldığını belirtir (Akbaş, 2009: 26-28).

      Bütün bunların yanı sıra Kırgızların Oğuzlarla irtibatlandırıldığı görüşleri de dikkat çekmektedir. XVI. yüzyıl büyük âlimlerinden Seyfeddin Aksıkentî, ‘Kırgız’ adının ‘Kırk-Oğuz’ kullanımından geldiği görüşündedir. Aksıkentî, XII. yüzyılda yaşayan Büyük Selçuklu Hükümdarı ‘Sultan Sancar’ Doğu Fergana’ya geldiğinde ona bağlanmak istemeyen ve Hocent bölgesine (Kuzey Tacikistan) kaçarak kurtulan ‘Kırk Özgenli’ Oğuzdan türediği şeklinde efsanelere dayanarak bu görüşü ileri sürer (Aslan-Arapova, 2017: 9). Başka bir efsaneye göre de ‘Kırgız’ kelimesi ‘Kırk Oğuz’dan gelmektedir. Bu efsanede Kırk Çinli kızın Oğuzların yaşadığı bölgeye geldiği, Oğuz Han’ın yirmi dört komutanıyla evlendiği ve bunlardan doğan çocuklara ‘Kırk Oğuz’ dendiği şeklinde bilgiler de mevcuttur (Gömeç, 2015: 134). Kırgız araştırmacılarından Osmanalı Sıdık Uulu, Talip Moldo ve Üsöyün Acı ise ‘Kırgız’ kelimesini ‘Oğuz’ soyu ile ilişkilendirmektedir. Buna göre ‘Kırgız’ Oğuz Han’ın torunlarından biridir. Bu sebeple Kırgızların Oğuz soyundan geldiğini savunmaktadırlar (Sıdık Uulu, 1991: 55). Ayrıca Kırgızistan topraklarında seyahat eden bazı seyyahların ve tarih araştırmacılarının Kırgız Türklerinin sarışın ve mavi gözlü insanlar olduğu şeklindeki yalan yanlış ifadeleri iyi niyetli olmaktan uzaktır. Bu çeşit temelsiz bilgilerin Kırgızların Türk kimliğini yok etmeye yönelik bilgiler olduğu anlaşılmaktadır (Kafesoğlu, 1984: 131).

      Araştırmalara bakıldığında ‘Kırgız’ adının kaynağı ile ilgili yukarıda belirtilen görüşlerin yanında farklı birçok görüş ve bu adı içeren pekçok efsane mevcuttur. Tarihin bilinen en eski Türk kavimlerinden biri olan ve geçmişten bugüne birçok devlet kuran Kırgızlarla ilgili Çin, Arap, Pers, Yunan gibi köklü milletlere ait yazılı kaynaklarda pekçok bilgiye rastlanmasına rağmen ‘Kırgız’ adı ile ilgili yine bu kaynaklarda net bir bilgiye ulaşılamaması düşündürücüdür. ‘Kırgız’ adının kaynağı ile ilgili görüş bildiren özellikle Rus ve diğer Batılı araştırmacıların bu adı olması gereken tarih bütünlüğü içerisinde değerlendirmeyip muğlak bir noktada bırakmaları dikkat çekicidir. Kırgız ve Türk tarihine asılsız yönlendirmelerle yoğun bir müdahalede bulunan bu tip araştırmacıların asıl amacının ‘Aryanizm’ fikrinden hareketle, Abdulkadir İnan’ın da belirttiği gibi Kırgızların ve Türklerin tarihini yalan ve yanlış bilgilerle, bilinçli olarak unutturmaya ve karartmaya çalıştıkları tespiti yapılabilir.

      Kırgız Tarihî

      En eski Türk boylarından biri olan Kırgızlar hakkındaki ilk bilgiler Çin kaynaklarından elde edilen bilgi ve belgeler ışığında MÖ II. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bugünkü Isık-Köl bölgesinde Çü ırmağının yukarı taraflarında Altay, Pamir ve Tiyanşan dağları havzasında yaşayan Kırgızlar, o zamanki ismini günümüze kadar koruyabilen yegâne Türk boylarından biridir. Kaşgarlı Mahmud, Divanu Lügati’t-Türk adlı eserinde Kırgızlarla ilgili olarak Türk boyları arasında en doğudaki Türkler olduklarını belirterek Kırgızların Türkçe konuştuklarını vurgular (Atalay, 1998: 28-33). Kırgızlarla ilgili yaptığı araştırmalardan hareketle Kalkan (2009: 101-117) Kırgızların; milattan önceki asırlarda yaşadıkları bölgelerde etkin rol oynayan, nüfus potansiyeli yüksek, kültürel kimliklerini şekillendirmiş, tarih sahnesinde güçlü bir şekilde yer alan, devlet kurma tecrübesine sahip bir millet olduğunu söyler.

      Türklerin en eski yazılı kaynaklarından biri olan Göktürk Kitabelerinde de Kırgızlar, tarihî çok eskiye dayanan Türk kavimlerinden biri olarak gösterilmektedir. Kırgız Türklerinin ilk devletlerini MÖ II. yüzyılda kurdukları bir müddet sonra da Hunlarla mücadeleleri sonucunda onların hâkimiyetine girdikleri tahmin edilmektedir (Saray, 1993: 14). Hunların yıkılışından sonra Çin kaynaklarında ‘Hakas’ adıyla da anılan büyük bir devlet kuran Kırgızlar, MS VI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Göktürklerin idaresine girerler (Gömeç, 2015: 140). Kırgız tarihi şu dönemlere ayrılır:

      • Göktürkler ve Uygurlar Döneminde Kırgızlar

      • Moğollar ve Timur Döneminde Kırgızlar

      • Hokand Hanlığı Döneminde Kırgızlar

      • Çarlık Rusya Döneminde Kırgızlar

      • Sovyet Rusya Döneminde Kırgızlar

      • Bugünkü Kırgızistan Cumhuriyeti (Dıykanbeyava, 2004: 5)

      Göktürkler ve Uygurlar Döneminde Kırgızlar

      Göktürk Kitabelerinden elde edilen bilgilere göre Kırgızlar, uzun süre mücadele ettikleri Göktürklerin hâkimiyetini kolayca kabul etmez. Kırgızların Göktürklerle olan mücadeleleri Bilge Kağan, Kültigin ve Tonyukuk kitabelerinde anlatılmaktadır. Söz konusu yazıtlarda Göktürklerin Hakanı Kültigin ve askerlerinin yaptıkları şöyle anlatılır: “Kırgızlara karşı sefer ettik. Mızrak batımı karı sökerek Gökmen ormanına doğru yürüyerek Kırgız kavmini uykuda bastık. Hakanı ile Songa ormanında harp ettik… Kırgız hakanını öldürdük. Ülkesini aldık.” (Orkun, 1936: 62-63).

      Göktürklerin yıkılışından sonra Uygurların başa geçmesine de karşı çıkan Kırgızlar bir müddet sonra Dokuz-Oğuzlarla ittifak yaparlar ve Uygur Kağanlığına karşı ayaklanırlar. Uygurlarla yaptıkları savaşlarda büyük zayiat vermelerine rağmen Uygur Kağanını öldürerek 840 yılında Uygurların kuzey bölgesini işgal ederler. Böylece asırlar sonra yeniden, merkezi Ötüken olmak üzere ikinci Kırgız devletini kurmayı başarırlar (Saray, 1993: 17) (Gömeç, 2015: 140-141).

      Kırgızların kurduğu ikinci devletin ömrü de uzun olmaz. Çinlilerin 924 yılında Moğolistan ve Türk ülkelerine gerçekleştirdikleri saldırılarından Kırgızlar da olumsuz etkilenir. Bu saldırılar sebebiyle Ötüken’den ayrılarak daha batıya bugünkü Kırgızistan’a doğru çekilirler. Araştırmacılar X. yüzyılda yaşanan bu olumsuzluklardan dolayı Kırgızların bir kısmının Yenisey’e bir kısmının ise Tanrı Dağları çevresine yerleştiklerini, bu dönemden itibaren Kırgızların tarihini Yenisey Kırgızları ve Tanrı Dağları çevresindeki (Tiyanşan) Kırgızlar olmak üzere iki kategoride ele almak gerektiğini belirtirler (Orozobayev, 2014: 20). Tanrı Dağları çevresine yerleşen