inanış, gelenek ve diğer kültür unsurlarının pekçoğunu bu güzergâh üzerinden edinen ya da ihraç eden Kırgızistan bu açıdan zengin bir kültür merkezidir.
Kırgızistan; Süleyman Dağı Arkeolojik Müzesi, Burana Minaresi ve Şehir Harabeleri, Tarihî Özgön ve Oş şehrindeki mimari eserleri, Taşrabat Kervansarayı, Manas Türbesi, daha çok Karahanlı dönemlerinden kalan çeşitli mimari eserleriyle de ön plana çıkmaktadır (Kulamshaeva, 2016: 101-102). Birçok medeniyetin izlerini taşıyan bu yapılar Kırgızistan’ın zaman içerisinde yaşadığı kültürel gelişime de şahitlik etmektedir.
Tarihî değerlerini, örf adet ve geleneklerini İslam dinî ile bütünleştirerek bugüne taşıyan Kırgızların hayatında at, kımız, komuz, ak kalpak ve boz üy vazgeçilmez unsurlardır. Boz üy, bugünkü Kırgızistan bayrağının da ana motifini oluşturmaktadır. Kırmızı fon üzerinde yer alan sarı güneşin içindeki dairede Kırgız çadırının (Boz üy) üstten görünümü temsil edilmektedir (Erdem, 2000: 56-57) (Tan, 2017: 12).
Kırgızların büyüklü küçüklü birçok boydan oluşan toplumsal yapısı genel olarak ong (sağ) kanat, sol kanat ve içkilik olmak üzere üç ana boy şeklinde ifade edilmektedir. Kırgızistan’ın bayrağında bulunan kırk güneş ışığı da Kırgızları meydana getiren kırk büyük boya işaret etmektedir (Kalberdiev, 2010: 5).
Kırgızlarda toplumun ileri gelenlerine genellikle ‘manap’, ‘moldo’, ‘biy’ ve ‘baatır’ adları verilir. Toplumun siyasî önderlerine ‘manap’ denirdi. Manaplık çon (ulu/büyük) manap, orto manap ve çala (küçük) manap olmak üzere üçe ayrılmakta ve bütün manaplar ‘çon manap’a bağlı olarak çalışmaktadır. Özellikle Kuzey Kırgızlarında daha etkili olan manaplar boyları dış düşmanlara karşı korur ve diplomatik görüşmeleri yapar. Önceleri seçimle kazanılan manaplık unvanı XIX. yüzyıldan itibaren babadan oğula geçmeye başlar. Rusların Kırgız topraklarını işgaliyle beraber Ruslarla iş birliği içerisine giren manaplardan dolayı itibar kaybeden manaplık kurumu daha sonra tamamen ortadan kalkar. Kırgızlar dinî önderlerin moldo, boy yöneticilerini biy, toplumdaki kahramanlarını ise baatır unvanı ile anmaktadır (Erşahin, 1999: 19-20).
Kırgız Türkçesi
Bugünkü Kırgızistan Cumhuriyetinin resmi dili olan Kırgız Türkçesi, Kıpçak grubu lehçeleri içerisinde bulunan Kırgız Türklerinin konuştuğu bir lehçedir. Türkçe, Japonca, Korece ve Moğolca’nın da içinde bulunduğu Ural-Altay dil ailesinin Altay koluna bağlı olan Kırgız Türkçesi Türk lehçelerinin kabul görmüş pekçok tasnifine göre Kuzey-Batı (Kıpçak) grubuna dâhil edilmektedir (Tekin, 1992: 48-54). Kırgız Türkçesi Kuzeybatı Türkçesi veya Kıpçak grubu olarak adlandırılan bu grubun içerisinde Kazak, Kırgız, Tatar, Karakalpak, Başkurt, Kumuk, Karaçay-Balkar, Nogay Türkçeleri yer alır. Kırgız Türkçesinin tarihî gelişimini üç devreye ayırmak mümkündür:
Eski Kırgız Türkçesi Devri (VII.-IX. yy.): Eski Uygur ve Oğuz Türkçeleri ile birçok ortak yönü bulunan bu dönem Kırgız Türkçesinden bugüne kalan örnek metinler sadece Yenisey Yazıtları’dır
Orta Kırgız Türkçesi Devri (X.-XV. yy.): Göçebe bir halkın dili olarak halk arasında ve halk edebiyatında gelişir. Daha çok sözlü olarak gelişen Orta Kırgız Türkçesi döneminde bu sebeple bugüne ulaşan yazılı bir belge yoktur. Kırgız Türkçesinde Kıpçak grubuna yakınlaşma bu dönemde başlar.
Yeni Kırgız Türkçesi Devri (XV. yy.’dan Bugüne): Kırgız Türkçesi, XV. ve XVI. yüzyıldan sonra bugünkü son şeklini alır. (Özkan, 2007: 132) (Tan, 2017: 16). Bu dönem Kırgız Türkçesinin hem sözlü hem de yazılı dil örnekleri ile bugün için gelişimini sürdüren yaşayan dönemidir.
Ayrıca Türk tarihinin ilk yazılı kaynaklarından olan Yenisey ve Göktürk alfabesinin kullanıldığı Göktürk Kitabelerinde bulunan runik metinler Kırgızlara aittir. XI. yüzyılda Karahanlılar döneminde yaşayan Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hacip bugünkü Kırgızistan topraklarında dünyaya gelir.
Karahanlı döneminden Latin ve Kiril alfabesine geçinceye dek Arap alfabesini kullanan Türk boyları (Cigitov, 2006: 521) 1926 Bakü Türkoloji kurultayında Latin alfabesine geçme kararı alırlar. Ancak aynı dönemlerde (1928) Türkiye’nin de Latin alfabesine geçmesi Rusları endişelendirir ve Türk boyları arasındaki iletişimi engellemek amacıyla yönetimleri altındaki Türk boylarının alfabesi 1940 yılında Kiril alfabesi olarak değiştirilir. Dolayısıyla Kırgız Türkleri de 1924-1928 yılları arasında Arap alfabesini, 1928-1940 yıllarında Latin alfabesini 1940’dan sonra ise Kiril alfabesini kullanırlar. Yakın zamanda yaşanan gelişmeler neticesinde Kırgızistan’da yeniden Latin alfabesine geçiş yolunda çalışmalar yapılmaktadır (Ercilasun, 1993: 60-63) (Tan, 2017: 17) (Cumakunova, 2002: 603).
İKİNCİ BÖLÜM
KIRGIZ AKINLIK (ÂŞIKLIK) GELENEĞİ VE ZAMANE EDEBİYATI
Adı ile bilinen ilk Türk topluluklarından biri olan Kırgızların kültür birikimleri zengindir. Kırgızların kültür hayatının hem bir parçası hem de nesiller arasındaki taşıyıcısı olan dil varlıkları da önemlidir. Kırgız edebiyatı olarak adlandırılabilecek bu dil varlıklarının sözlü ve yazılı edebiyat olarak sınıflandırılması mümkündür. Göçebeliği bir yaşam tarzı olarak uzun asırlar sürdüren Kırgız Türklerinde sözlü edebî geleneğin daha güçlü bir biçimde geliştiği söylenebilir. İçerisinde Kırgız Türklerinin din, tarih, ekonomi, günlük hayat, gelenek, görenek gibi kültür hayatına dair her detayın olumlu ya da olumsuz yansımalarını bulunduran sözlü kültür geleneği toplumsal yapının gerçekçi bir aynası olarak kabul edilebilir. Bu geleneği sürdüren dönemin hünerli söz ustaları zamanın şartlarından özellikle muhteva bakımından çok etkilenir. Sözün yanı sıra müziğin de etkin olarak kullanıldığı Kırgız sözlü edebiyat biçimleri Modern Kırgız edebiyatını da hazırlayan en büyük birikimdir.
Kırgız Sözlü Kültür Geleneği
Türkistan coğrafyasının en eski Türk boylarından biri kabul edilen Kırgızlar zengin bir sözlü kültür geleneğine sahiptir. Atlı göçebe hayat tarzını asırlarca devam ettiren Kırgızlar tarihî gelişim süreçleri içerisinde iyi ve güzel durumlar kadar savaş, işgal, kıtlık gibi birçok zorlukla da karşılaşır. Yerleşik olmayan ve yazılı kaydı tutulmayan bu hayat tarzının bir sonucu olarak zengin bir sözlü kültür geleneği oluştururlar (Özkan, 1995: 43-49). Ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, toplumsal hayatın maddî ve manevî tüm unsurlarını içerinde barındıran Kırgız sözlü geleneğinin hem mahiyeti hem de geleceğe etkisi bakımından önemli olduğuna inanır:
“Bütün başka halklar geçmiş kültürlerini yazılı edebiyatta, mimaride, tiyatro ve resim sanatında saklamışlarsa, Kırgızlar da yukarıdaki sanatların haricinde milli ruh, onur, inanç ve özgürlükleri adına yapmış oldukları kahramanlık mücadelelerini, hayallerini, isteklerini, tarihinin hayatın güncel olaylarını geleneksel sözlü kültür ürünlerinde açıklamışlardır.” (Alimov, 2010: 8)
Kırgızların kuşaktan kuşağa aktararak bugüne kadar ulaştırdığı sözlü kültür geleneğini Manas destanı başta olmak üzere destanlar, masallar, efsaneler, hikâyeler, türküler (ır), atasözleri, ninniler, bilmeceler, tekerlemeler, ağıtlar, aytışlar kısaca bütün sözlü kültür ürünleri oluşturmaktadır (Dıykanbayeva, 2016: 16). Bu kültür ürünlerinin her biri sözlü olmakla birlikte kendisine has usüllerle icra edilip nesiller arasında taşınmakta ve toplumsal hayatın moral değerler açısından devamlılığını sağlama görevini üstlenmektedir. Eğitim, inanç, üretim,