asırlarca devam ettiren kalıcı ilkelerdir. Akınların şiirlerinde ise aynı ilkeler sürekli söylenilerek, birinden diğerine geçerek, yenilenerek, tamamlanarak, zenginleşerek varlıklarını sürdüregelmiş ilkelerdir. Bu anlamda halkın her türlü hayat biçimini içerden ve en doğru şekliyle aktaran folklorik unsurlar ile akınların eserlerindeki bağ çok eski ve sağlamdır (İrisov, 2001: 7).
Kırgız sözlü kültür tarihî içerisinde akınlık geleneği denilince şairlerin irticalen söyledikleri şiirler ile oluşturdukları sözlü eser birikimi anlaşılır. Kırgız akınlık geleneğinin ne zaman ve nasıl başladığı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Ancak halk arasında Manas destanını ilk defa söyleyen (IX. yy.) akın olarak bilinen Caysan Irçı’dan, XIII. yy.’da Cengiz Han ile aynı dönemde yaşadığı söylenen Ket-Buka’ya; XIV. yy.’da yaşadığı rivayet edilen büyük âlim ve akın Asan Kaygı’dan, Toktogul Irçı’ya ve Tolubay Sınçı’ya kadar birçok akının şiirleri hâlâ söylenmektedir. “Toktogulday akın ol, Tolubayday sınçı ol.” (Toktogul gibi akın ol, Tolubay gibi insan sarrafı ol) sözü o zamandan bugüne Kırgız halkının dilindedir (Kayıpov, 2009: 108).
Akınlar her şeyden önce toplumsal gelişim sırasında ortaya çıkan olumsuz durumları, sosyal adaletsizlikleri, özellikle devletin yürüttüğü politikalardaki yanlışlıkları kısaca halkın lehine ve aleyhine olacak durumları, bunların çözümlenmesi için yapılması gerekenleri eserlerinde dile getirerek halk ile yöneticiler arasında iletişimi sağlamaya çalışırlar. Akınlar söyledikleriyle dinleyicilerini günlük hayatın olağan akışında uyulması gereken temel insanî kurallara; davranış, duygu ve düşünce kalıplarında bulunması gereken asgarî hassasiyetlere hazırlar. Üstelik bütün bu süreci bir kanun ya da kuralın soğuk ve itici zorlayıcılığı ile değil, insanın fıtratının ihtiyaç duyduğu ahlakî, insanî ve mukaddes bir gereklilik olarak sunarlar. Sonuç olarak akınlar toplum hayatında ortaya çıkan en basit fikirlerden başlayarak en karmaşık, en zor ve en önemli düşüncelerin hazırlayıcısı ve aktarıcısı olarak kabul edilebilir (İrisov, 2001: 43-51).
Bozkır kültürünün en önemli temsilcilerinden olan Kırgızların hayatında şiir büyük öneme sahiptir. Beşikten mezara hayatın bütün safhalarında kimi zaman eğlence aracı olarak, kimi zaman teselli aracı olarak şiir, komuz eşliğinde Kırgızların hep yanında yer alır. Kırgız Türkçesi asırlar boyunca sözlü olarak çeşitli edebi türler içerisinde yaşatılır, Kırgız hayatının her alanı bu dille en üst seviyede anlatılır. Bu şekilde işlek bir mahiyet kazanan ve hayatın tam anlamıyla hafızası, hazinesi haline gelen Kırgız Türkçesi sayesinde köklü ve zengin bir sözlü gelenek meydana getirilir. W. Radloff Kırgız sözlü geleneği ile ilgili olarak kendi el yazmasında şunları söyler:
“Kara Kırgızlar, kendi Türk soydaşlarından konuşmalarındaki özel tarzları ile ayrılırlar. Gerçekten Kırgızların kendi dillerini kullanmalarına hayran olmamak elde değil. Bir Kırgız durmadan, hata yapmadan orijinal şekli ile konuşur. Kendi düşüncesini tam ve anlamlı ifade etmesi dikkati çeker. Hatta konuşmalarında mecazî anlamlı ve sabit kelimeler kullandıkları için çoğu zaman ritmik bir şekilde konuşurlar. Konuşmacılar kolayca insanları cezbeder ve buna bakarak Kırgızların konuşmayı sevdiği söylenebilir. Dinleyiciler de onların konuşmasına değer verir. Onun için Kırgızlarda sözlü halk nazmı çok gelişir ve akınlık geleneği de canlılığını yitirmez. Akının çırakları bile, gelen misafirlere irticalen şiir söyleyebilir.” (Alimov, 2010: 22-23)
Kırgız tarihinde önemli olan akınlık geleneği ile ilgili olarak Kırgızlar dünya çapında bir üne sahiptir. Kırgızları bu bakımdan diğer halklardan ayıran en önemli özelliklerden biri de şiir söylemedeki ustalıklarıdır. Kırgız tarihinde asırlardır varlığını sürdüren ‘Manas’ gibi destanların meydana getirilmesi Kırgızların tüm inançlarını, ulusal özelliklerini, hayata ve doğaya bakışlarının sanatsal ve betimleyici bir şekilde yansıtılması, bu yeteneğinin dünya seviyesinde olduğunun bir göstergesidir (İrisov, 2001: 11). Kırgızlarda tarihî geçmişi eskilere dayanan manasçılık ve akınlık geleneğinin bu kadar gelişmesi birtakım sebeplere bağlıdır. Bu sebepleri en genel hatlarıyla şu şekilde sıralayıp açıklamak mümkündür:
• Kırgız halkının eskiden beri örf ve adetlerinin, inanç ve geleneklerinin hepsinde beşik ırlarından, ramazan türkülerine; ağıtlardan, kereez ırlarına kadar hemen hemen bütün törenlerinde ve geleneklerinde şiirin ön planda olması
• Kırgızlarda sonbahardan itibaren kış boyunca devam eden ‘coro bozo’larda (yemekli erkek toplantıları), ‘sarmerden’, ‘akıynek’ ve kız oyunlarında gençlerin iki grup halinde söz ustalığı konusunda yarışarak şairlik hünerlerini geliştirmeleri
• Kırgız halkının büyük bir bölümünün eskiden beri boş vakitlerinde sabahtan akşama kadar kulağa hoş gelen kafiyeli şiirler dinlemeleri
• Kırgızlarda meşhur olan aş ve toylara dönemin ünlü akınlarının da davet edilerek yarışmalar, atışmalar yapılması ve halkın bu akınlara büyük itibar göstermesi sebebiyle gençlerin onlara özenmesi
• Bazı Kırgız akınları için şiir söylemenin aynı zamanda bir geçim kaynağı olması
Bütün bunlar Kırgızlarda akınlık geleneğinin gelişmesini ve bu gelenek içerisinde Arstanbek, Toktogul, Barpı gibi yüzlerce meşhur şairin ortaya çıkmasını sağlar (Obozkanov, 2006: 5-6-7). S. Cigitov ise Kırgız şiirlerinin bu kadar yüksek bir seviyeye ulaşmasında, halk şairlerinin rızıklarını şiirleri sayesinde kazanmalarının, bunun sebeple de bütün güçlerini ve zamanlarını şiire harcamalarının etkili olduğunu düşünür (1972: 25).
Kırgız şiiri tarih boyunca daima kendisine has bir müzikle beraber söylenir. Tüm halk şiirlerinin icra edildiği törene ve anlamına uygun bir ezgisi vardır. Komuzla söylenmiş şiirlerin her bir türünün (bekbekey, şırıldan, koşuk gibi) kendine özgü bir müziği vardır. Kırgız halkının şiiri hiçbir zaman müzikten ayrılmamıştır. Akınlar, şiirlerini çoğunlukla komuz eşliğinde halkın önünde söyler. Akınların şiirlerinin en büyük dinleyicisi ve eleştiricisi halkın kendisidir. Şiiri halk beğenirse onu ezberleyip kulaktan kulağa aktararak kendine mal eder. Eğer hoşuna gitmemişse şiir unutulup gider.
XIX. asrın ikinci yarısından itibaren Kırgız sözlü edebiyatının yanında yazılı edebiyat da ortaya çıkmaya başlar. Bu dönem akınlarının çoğu halkın aydın kesimindendir. Bunların bir kısmı normal akınlar gibi kopuzunu alıp şiiri meydana getirmeden önce şiirlerini kâğıt üzerine yazarlar. Ancak dil bakımından halkın kullandığı dil özelliklerinden, içerik bakımından da halka has edebî anlayıştan hiç ayrılmazlar. Bu dönem şairleri, halkın içerisinde bulunduğu hayat şartlarını şiirlerine en doğru biçimde taşıyıp Rus sömürüsü altında ezilen insanlarının durumunu tüm gerçekliği ile ortaya koymaya çalışır (Samançin, 1943: 48).
Tarihî kayıtlara bakıldığında Kırgız yazılı edebiyatının çok eskilere dayandığı görülebilir. Türk dünyasının müşterek dil ve edebiyat eserlerinden Orhun ve Yenisey Yazıtları, Dede Korkut ve Oğuzname, Karahanlılar döneminde Divanu Lügati’t-Türk ve Kutadgu Bilig eserleri, ‘Mecmu‘ü’t-Tevârîh’ ve daha niceleri bugüne kadar ulaşan eserlerden bazılarıdır. Ancak akınlık geleneğinin yazılı olarak gelişmesi XIX. yüzyıl ortalarına denk gelmektedir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Zamane edebiyatı döneminde sözlü akınlık geleneği farklı bir gelişmeyle Kırgız yazılı edebiyatının yeniden ortaya çıkmasını ve gelişmesini sağlar. Bu dönemin eğitimli ve yetenekli molla şairleri şifahî olarak söyledikleri şiirleri kendileri yazıya dökmeleri ile önceki