Muhittin Gümüş

Yırtık Ayakkabı


Скачать книгу

tavırla, nezaket ve iltifat dolu sözlerle “Hoş geldiniz, safalar getirdiniz efendim!” dedi. Yemekli gecede ilk atıştırmalardan sonra gençler, çiftler ve herkes dansa davet edildiğinde İlhan yan masadaki hocalarıyla kısa bir sohbete dalmıştı. O sırada Elif’in bazı arkadaşlarından gelen dans tekliflerini “Ben İlhan’dan başka kimseyle dans etmem! Kusura bakmayın!” diyerek nazikçe geri çevirdiğini duyan Mustafa, “Bunu da İlhan’a anlatmalıyım!” diyor ve Hatice’ye de duyduklarını aktarıyordu. İlhan masaya döndüğünde abla Selma Hanım “Haydi hepiniz dansa, biz de kalkıyoruz, Mustafa ve Hatice! Siz de çıkın! Bu gece sizin geceniz!” dediğinde yine salondan büyük bir alkış koptu. İlhan, hayatında alışık olmadığı bu dansa, çekingen ve utangaç tavrını takınarak çıktı. Elif de asil bir hanım sultan gibi müziğin ritmine uygun bir biçimde İlhan’ı yönlendiriyordu. ‘Biz ilk defa birlikte dans ediyoruz’ deseler kimseyi asla inandıramazlardı. İlhan’ın titreyen ellerinin arasında Elif’in o nazik elleri, gül yaprağının tazeliğindeki yanakları daha yakından görünüyordu. Göz göze gelmeye utanırcasına ürkek bakışları dikkat çekiciydi. Romantik müziğin yavaşlayıp dansın nihayete ermesiyle birlikte tutuşan eller daha sımsıkı hâldeydi. Selma Hanım ve eşi, “Siz eğlenmeye devam edin, biz gidiyoruz. Allahaısmarladık!” diyerek veda ederken İlhan da onlara “Gecemizi teşrif ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bu güzel ailenin kızı Elif’i birkaç saat sonra size teslim ederiz. Merak etmeyiniz, lütfen!” dedi.

      Gecenin ilerleyen saatlerinde şiirler okundu, ardından emekli hocalarla mevcut hocalar arasında geçen gülünç anekdotlar, hatıralar gecenin en eğlenceli kısmıydı. Öğrencilerle faal hocalar arasında geçen tebessüm ettiren olaylar ve güzel hatıralar anlatıldı. Hocalar, gece geç saatlerde restorandan ayrılırken “Bugüne kadar görmediğimiz güzellikte bir program oldu. Düzenleyenlere teşekkür ederiz.” dediler. Herkes mutluydu Vefa Gecesi bir çeşit veda gecesi gibiydi. Herkes öğrenciliğe veda ederken hüznün en güzelinin yaşandığı Ankara gecesinde yıldızlar pırıl pırıldı. Ay bile el sallıyordu onlara âdeta. “Güle güle gençler! Güle güle yeni bir hayata!” diyordu sessizce… Elif’le İlhan da arkadaşlarına veda edip gece yarısının bir saatinde caddede beraber yürümek ve biraz da taze hava almak üzere Kuğulu Park’a doğru yürüdüler. Suskun geçen birkaç dakikadan sonra İlhan:

      – Bu gecenin yıldızıydın demek bile fikrimi bütünüyle ifade etmeye yetmiyor arkadaşım. Hayatımda ilk ve galiba son defa seninle dans etmiş oldum. Gözüm hiçbir şeyi görmedi. Becerebildim mi, yoksa komik miydim?

      – İlk olabilir ama son olmasın. Bu gece sen olmasaydın, ben gelmezdim. Sensiz bir gecenin ne anlamı olurdu ki? Yedigöller gezisinde sen yoktun da ne hallere düştüm bir bilsen!

      – Anlıyorum seni ama ben de her geziye çıkmak istemiyorum. Seyahati çok sevmiyorum. Sadece gidilen yerdeki tarihî ve sanat değeri bulunan eserlerle kültürel ögelerin bulunduğu yerler hoşuma gidiyor. Yolculuklarda otobüsün içinde geçen zamanı, israf edilen anlar olarak görüyorum.

      – Gecenin bu saatinde bu parkta oturacağımız hiç aklıma gelmezdi.

      – Benim de… Tanıdıklar görse bunlar iki sevgili olarak Kuğulu Park’ta iki kuğu gibi oturmuşlar da çok romantik bir gecede mehtaba karşı sadece bakışıyorlar sanırlar.

      – Sansınlar… Ne sanırlarsa sansınlar… Ne olacak ki?

      – Yani… Şey… İki iyi arkadaş deseler daha iyi olacak tabii ki… Geç kalmadan gidelim artık. Seni beklerler Elif.

      – Neden acele ediyorsun ki İlhan? Otur biraz daha canım… Bana söyleyecek hiçbir sözün yok mu? Seninle bir aradayken çok huzurluyum. Ablam “Şirketimizin arabasını göndereyim.” demişti. Ben de “Hayır, İlhan’la taksiye biner gelirim.” dedim. Suratsız şoför amcayla gecenin bu saatinde konuşmak ya da dert dinlemek istemedim. İlhan’la geçecek bir dakika bile önemli dedim içimden.

      – Elif’im… Güzel arkadaşım… Çok iyisin vallahi… Sana gönlümdeki bütün güzel sözleri söylemek istiyorum ama içimde bir set var, hatta setler var. Birikmiş olan berrak sulardan oluşan çağlayanları setler yıkan bir sele dönüştürmek isterdim. Bunları ifade etmeye müsait bir ruh hâline sahip değilim şu an.

      – Ah ne de güzel dedin… İşte ben de bazen öyleyim işte! İstediğin zaman o setler yıkılır. Konuşacağımız günler sayılı artık. Farkında mısın? Neyse… Hadi gidelim!

      Elif’in evinin önüne gelene kadar takside pek de konuşmuş değillerdi. Sadece geceye katılmayan ya da katılamayan arkadaşların pişman olacağı, hayatlarında güzel bir hatıraya sahip olamadıklarından söz etti Elif. İlhan’ın ağzını bıçak açmıyordu ve içinden ‘Canan olsaydı yanımda… Mektup gelmiş olabilir bugün… Acaba ne yazmış olabilir?’ diye düşünüyordu. Çelişkiler yumağının içinde bunalmaya başlayacağı sırada Elif’in “Burada ineceğim!” demesiyle irkildi İlhan. Kapıyı açıp elinden tutarak Elif’i indirdi taksiden. Veda ederken Elif’in yanağına kondurduğu bûse de ilklerdendi. O gülümseyiş ve o eda ile ne kadar da güzeldi Elif. Romantik filmlerden birinde oynarken sadece kameralar ve yönetmen yoktu… Aynı taksiyle İlhan yola 10 dakika daha devam etti. Eve girip derin bir nefes aldı. Odasının ışığını yaktığında gözüne takılan şey, beklediği mektuptu. Ev arkadaşının mektubu posta kutusundan alıp masasına koymuş olduğunu gördü. Heyecanı had safhaya ulaşmıştı. “Elif’in güzelliği, dostluğu, arkadaşlığı ve her şeyi iyi ama onunla bir aile kurmam, geleceğe yönelik bir plan yapmam aklıma yatmıyor. Biz iki uyumlu arkadaş oluruz ama iki sevgili olamayız…” derken, diğer yandan da “Hayır hayır… Onu kaybedemem! Bir yanlışlık yapamam! Elif, zengin bir ailenin kızı ve sosyeteden biri yahu! Biz sadece iyi arkadaşız.” diyordu diliyle… Zihni bulanık, tereddütler içindeyken kalbi hızla çarpıyor, nefesi kabarıyordu. Gelen mektubu okuduğunda Canan’ın sadeliğinin, naifliğinin ve mütevazılığının bütün belirtileri hissediliyordu. İlhan uykuya daldığında rüyasına bile girmişti. Canan’la tanıştığında fark ettiği ilk tebessümü, uzun kirpiklerinin arasından ilk mahmur bakışları ve titreyen sesiyle “Ankara’ya gidince unutmazsın beni değil mi?” derken utangaç tavrı rüyasını süsleyen görüntülerdi.

      Gecenin iki yıldızı, arkadaşlarının da dilindeydi. Fotoğrafçının en beğendiği görüntüyü İlhan’la Elif’in dansı esnasında aldığı tespit edilmişti. Görenlerin “Vay be!… Ne kadar da yakışmışlar!” dedirttiği bir fotoğraftı. Gecenin yarısından ertesi güne, daha sonra haftanın ilk iş gününe kadar devam eden ve dillerden düşmeyen “Elif-İlhan aşkı mı, yoksa yeni çıkılan sevda yolunda ilk romantik davranışlar mı?” sorusu etrafta fazlaca konuşulurken Canan’dan İlhan’a gelen mektubun ona başka bir heyecan yaşattığını kimseler bilmiyordu.

      Sınavlar ve eğitim hayatı artık bitmiş ve Ankara’ya veda günü gelmişti. Elif, İlhan’la son kez Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminalinde buluştu. İlhan veda ederken öğretmenlik sınavı için Ankara’ya yakın zamanda döneceğini söyledi. Elif ise “İlhancığım… Sana bir mektup vereceğim. Bu mektubu Ankara şehir merkezini çıktıktan sonra okuyacağına söz ver! Tamam mı?” dedi. Merak içinde mektubu aldı ve iç cebine koyduktan sonra hüzünlü bakışlar ve nemli gözlerle “Söz Elif söz… Ankara’nın çıkışında Mamak Köprüsünü geçince açıp okurum. Bu da en çok yarım saat sürer. Allahaısmarladık Elif… Allaha emanet ol! Yakında görüşeceğiz. Mektup yazıp -postaya bile vermeden- doğrudan sahibine verilen ilk mektup bu olsa gerek.” dedi. Otobüsün hareketiyle birlikte gözden ırak olana kadar sallanan bir el ve diğer elle silinen gözyaşının sahibi çok seviyordu arkadaşını…

      İlhan, söz verdiği gibi Ankara’nın şehir sınırlarının