Muhittin Gümüş

Yırtık Ayakkabı


Скачать книгу

gitmeyeceksin! Ankara’da kalacaksın!” diyor.

      – Hayırdır inşallah! Sana bir şey diyeyim mi İlhan?

      – Evet, söyle lütfen! Ben ne dilediysem sen farklı bir hissiyata giriyorsun. Sen tayin olup git bir yerlere ama ben Ankara’da kalacağım diyorsun, öylemi?

      – Elifçiğim… Söylediğinin yarısı doğru…

      – Yarısı doğruysa tamamını da kapsayabilir o zaman.

      – Yarısı doğru olan sözün diğer yarısı eksik ya da yanlıştır. O cümlede “Sen tayin olup git bir yerlere…” demedim ve asla diyemem. Sadece kendimle ilgili önsezilerimi dillendirdim.

      – Seni kaybetmekten korkuyorum. Aşırı derecede hassaslaştım. Anla beni lütfen sevgili arkadaşım.

      – Şaşırtıyorsun beni sen! Kaybolmam merak etme! Artık atamalarımızı bekleyeceğiz bir hafta kadar… Belki de kısa zamanda belli olur yerlerimiz.

      …..

      Atamaları beklemeden memleketine dönmesi gerektiğini söyledi İlhan. Nasıl olsa adreslere gelecekti atama yazıları. Elif ise buna çok üzüldü. “Kal birkaç gün daha!” dese de İlhan kararlıydı. Elif için hüzünlü, İlhan için karmaşık duyguların yaşanacağı yeni bir gün başlayacaktı. Son olarak fakülteye uğrayıp hocalarımla vedalaşayım diye gittiğinde kendisinin akademik hayata atılması için araştırma görevliliği sınavına katılması istendi. Bu haber İlhan’ın Elif’e söylediği “İçimdeki bir ses, ‘Sen bir yere gitmeyeceksin! Ankara’da kalacaksın!’” dediği aklına geldi. Atamalar sonuçlanana kadar yapılan sınava tek aday olarak girmişti İlhan.

      Elif, âdeta küskün bir halde İlhan’a “Güle güle…” bile dememişti ayrıldıkları gün. İlhan da kızların duygusal hâllerinden birini yaşamakta olan Elif’in bu davranışından hafif bir hüzün hissetmişti. Buna rağmen araştırma görevliliği için yapılan sınavın sonucunun açıklanacağı gün İlhan telefon edip Elif’le birlikte olmak istiyor, bu sevinci birlikte yaşamayı arzu ediyordu. Elif için sürpriz olmuştu. Kendisi başka bir yere atansa da arkadaşının Ankara’da kalacağını öğrenmesi sevindirmişti. En azından bütün tatillerde Ankara’da buluşacaklardı. Heyecanla bekledikleri sonuç açıklanmış ve 1 Eylül’den itibaren göreve başlayacaktı İlhan. Sevincini de üzüntüsünü de paylaşmaya alışmış olan arkadaşlar artık ileriye daha sağlıklı bakmaya başlamışlardı. Elif’in morali biraz düzelmiş ve Eylül’e kadar yine ayrı kalacaklardı.

      Beklenen gün geldi ve Elif, Giresun’a atandığını İlhan’dan öğrendi. Sonbaharın ilk günleri hazanla hüzün bir aradaymış gibiydi. Hayatında hiç bilmediği ve gitmediği yerde ne yapacağını düşünürken, özellikle de İlhan’sız günlere nasıl alışacaktı? Hazırlıklardan sonra İlhan, Elif’in aile efradı olduğu hâlde terminalden yolcu etti.

      İlhan fakültede araştırma görevlisi, Elif uzaklarda bir lisede öğretmen olarak mektuplaşmaya devam ediyorlar, sömestr tatilinde ve bayramlarda Ankara’ya geldikçe hasret gideriyorlardı. Ankara’da Elif’i gören arkadaşları İlhan’ı merak edip soruyorlar, İlhan’ı görenler Elif’i soruyorlardı. Ayrı olduklarını kimse düşünmüyordu.

      Canan’ın Eğitim Yüksekokulundan mezun olmadan nişan ya da evliliği söz konusu değildi. İlhan’la olan yazışmaları seyrek de olsa devam ediyordu. İlhan’ın edebî derinliği olan sözlerine hep yalın cevaplar ve basit cümlelerle cevap veriyordu. “Ben romantik olsam da süslü laflar etmeyi bilemiyorum. Kusurumu bağışla lütfen!” diyordu. Elif’in yazdığı mektuplardaki temel meseleler ise meslektaşlar, öğrenciler, okul yöneticileri ve komşuları hakkındaydı. Son birkaç mektubunda çalıştığı okulda kendisine ilgi duyan bir öğretmen olduğunu yazıyordu. İlhan, Elif’in bu tavrının kendisini kıskandırmak için olduğunu düşünüyordu. Kıskanmak ya da kıskanılmak kimine hoş gelir, kimine nahoş…

      Mesleklerinin ikinci yılının yaz aylarına doğru İlhan’ın Erdem ağabeyinden gelen telefon yeni bir hayat çizgisinin başlangıcıydı. Erdem ağabey şöyle diyordu:

      – Canan’ı isteyeceğiz senin için… İşin var, maaşın var. Nikâhta keramet vardır. Ne diyorsun kardeşim?

      – Tamam… Bir kere isteyin… Vermezlerse zamana bırakırız. Acelemiz yok…

      – Sana kız vermeyecek adam, daha iyisini nerden bulacak? Turşusunu mu kuracak kızın?

      – Hayırlısı neyse o olsun ağabey…

      80’li yılların sonu… 11 Haziran günü… Tam iki yıl önceki vefa gecesinin yıl dönümüne tesadüf eden gün… Çalan telefondaki ses Canan’a aitti.

      – Beni sana verdiler… Kutlu olsun ikimize ve bizi sevenlere…

      – Canan’ım… Allah, ömür boyu mutluluk nasip etsin bize! Son mektupta yazmıştım sana dünür göndereceğimi… “Benimle evlenir misin?” bile diyemedim sana… Bizim büyükler dünür gittiklerinde “Sen ne diyorsun, gönlün var mı İlhan’la evlenmeye!” diye sordular mı?

      – Sormadılar… Çünkü bütün mektuplarımızı annem bulmuş, okumuş ve ailede bilmeyen de yokmuş zaten. Olsun… Nasip böyleymiş… Ağabeylerime sorup danıştılar mı onu bilmiyorum işte…

      – Neyse canım… Neticede resmen sözlüyüz artık. Kutlu olsun! Adım attığımız hayat yolunda ömür boyu bir olmaya söz verdik…

      – Hoşça kal! Görüşmek dileğiyle Allaha emanet ol hayatım…

      İlhan, Canan’ın “hayatım” hitabıyla biten konuşmasından çok etkilenmiş, kalbinin tatlı bir titreyişle vücudunun deşarj olduğunu hissetmişti. Derin hülyalar içinde odasına çekildiğinde kısa süre sonra çalan telefonu duyduğunda “Ee tabii… Artık tebrik telefonları başladı.” diye düşünmüştü. “Bakalım beni kutlayan ilk kim olacak?” dedi ve ahizeyi aldığında sürpriz sesin sahibi Elif’ti.

      – İlhancığım… İyi geceler! Umarım uykudan kaldırmamışımdır seni…

      – Hayır, uyumamıştım henüz. Benim erken uyumadığımı bilirsin sen…

      – Ben de onun için bu saatte aradım. Lafı uzatmadan hemen konuya gireceğim.

      – Seni dinliyorum Elif…

      – Seni kıskandırmak için yazmadım o mektupta bahsettiğim konuyu. Ben senden bir teklif bekledim bunca zaman. Senin çekingenliğini bildiğim için söyleyemediğin sözü ben sana söylersem çok mu abes olur?

      – Elifçiğim… Sözünü tamamlarsan daha doğru anlamış olurum seni…

      – Bir ömür benimle olmak için daha neyi bekliyorsun? Ben seninle evlenmek istiyorum. Bir Türk kızının asla söylemeyeceğini bana söylettin sen!

      Elleri, ayakları ve bütün vücudu titremeye başlayan İlhan’ın kalbi iman tahtasından fırlayacakmışçasına nefesi yetmez oldu. Biraz duraklayıp soluklandıktan sonra:

      – Sevgili Elif… Şaşırdım ben… Şaşkınlığımı ifade etmeye gücüm, mecalim yok şu anda. Beni ne kadar sevdiğini hep anlıyorum, ben de arkadaş olarak seni sevdiğimi biliyorsun. Eğer müsaade edersen tatil için Ankara’ya geldiğinde bu meseleyi yüz yüze konuşalım mı? Ay sonunda geleceksin değil mi?

      – 30 Haziranda Ankara’dayım inşallah…

      – O zaman görüşürüz. Telefonla konuşulacak kadar basit değil bu konu… Lütfen, kusura bakma! Tamam mı, Elif?

      – Tamam… İyi geceler diliyorum…

      İlhan’ın yarım