olur ya! Bir kişi bunu hayal bile edemez! Birdenbire, dünyanın diğer tarafında bulunan uzak Amerika’dan ünlü bir işadamı birden bire, göze çarpmayan küçük Şerkala kasabasında ortaya çıkmıştı… Ve bu zengin adam Tomas Trump buraya ticari işleri için değil, başka bir amaç için gelmişti. Meğerse bu para çantası, aile bağlarını yeniden ortaya çıkarmak ve mirasçısını bulmanın asil amacı ile bölgemize gelmiş. Ayrıca o, halk efsanelerinde çocuksuz Kazak olarak adlandırılan zengin Baybori’nin miras payına da sahipti.
Amerikalı neden dünyevi hayatta, onun işlerini devam ettirebilecek mirasçısını Kazak bozkırlarında arıyor, diye soracaksınız. Bunun için iyi sebepleri vardı… Ne de olsa Tomas Tramp, 1917’de Rusya’da yaşanan devrimden sonra Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan ve sonra da acı kaderin iradesiyle vatanını kaybetmiş birisi olarak Amerikaya göç etmiş talihsiz bir adamın büyük torunuydu.
Ne yazık ki, bu kişiyi bay olarak bile adlandıramayız, çünkü hayatta kalan tek oğlu İrlanda kökenli bir Amerikalı kadınla evlendi ve torununun kaderi bir Afrikalı kadınla birleşti. Böylece, kabaca bir kıyaslamayla, bir buldog köpeği ile bir gergedan birleşmesi gibi, ırkı ilk bakışta belirlenemeyen Tomas Trump adlı kalın dudaklı, esmer büyük torun doğdu. Bu hikayedeki en acı şey, Kazak bay isminin unutulmaya sevk edilmesidir. Daha da acısı ise – cinsleri tamamen yabancı bir ülkede yetişen, ancak aptalca bir girişim tarafından başka bir toprağa nakledilmiş asil bir ağacın kurutulmuş olması gibi. O Kazak Bay’ın son oğlu olan Tomas Trump çocuksuz birisiydi.
Tomas yaşlanıp sonsuzluğu düşündüğünde, aile arşivine girip kökenlerine ilgi duymaya başlamıştı. Tesadüfen bulduğu büyük büyükbabasının not defterinden, ailesinin çok uzaklardaki küçük Kazak kasabası Şerkala’dan olduğunu öğrendi. Ne yazık ki, Çok yazık, not defterinin başlangıç sayfaları yırtılmıştı. Görünüşe göre, o sayfalarda o Kazak bay’ın ismi geçiyordu. Öte yandan, Tomas Trump bu kayıtlardan uzak Şerkala’daki diğer akrabaları hakkında çok şey öğrenmişti. En önemlisi, büyük büyükbabamın soyundan gelenlerin iradesiyle bırakılmış olan emanet ile karşılaşmıştı.
“Sevgili torunlarım! Mutsuz kaderim beni sevgili vatanımdan uzaklaştırdı – Kutsal Kazakistan’dan beni denizaşırı Amerika’ya attı. Burada maddi zenginlik yarattım, ancak çok daha değerli bir hazineyi kaybettim: ana vatanımı – geniş ve özgür bir bozkır, ana dil ve kültürümü, ulusal ruhu. Yani ailem gözlerimizin önünde kaybolup gidiyor. Sana bir emanat bırakıyorum: eski ve asil soyumuzu yeniden ortaya çıkarmak, tabiki, Anavatanımız Şerkala ve Kazakistan’la olan teması yeniden kurmak! Artık yazma gücüm kalmadı… Elveda”
Büyük büyükbabasının emanetini okuduktan sonra Tomas Trump, danışmanlarına uzak Şerkala kasabası hakkında bilgi toplamaları talimatını verdi. Kısa bir süre sonra acı gerçeği öğrenmişti: Devrim ve iç savaş sırasında, büyük büyükbabasının neredeyse tüm akrabaları savaşlarda veya vurularak öldürülmüşlerdi… Bugün soylarından sadece bir çocuğunun hayatta kaldığı ve yetimhanede yetiştirildiğini öğrenmişti…
Bu yetim için Tomas Trump onu büyük servetine layık bir mirasçı yapmak için oraya uçtu.
Şerkala’da, yerel yetkililer Tomas Trams ile İngilizce konuşabilen birini aramaktan helak olmuşlardı. En nihayetinde, yerel öğretmenler cumhuriyet Olimpiyatlarında düzenli olarak yabancı dilde ilk sırayı alan Aspan’ı hatırlamışlardı.
Aspan’ı elinden tutarak Amerikalıya getirdiler, genç ise utangaç, denizaşırı misafirden çekiniyordu. Muhtemelen yanlışlıkla aptalca bir şey söylemekten çekiniyordu, çünkü daha önce gerçek bir İngilizle hiç karşılaşmamıştı. Fakat yavaş yavaş sakinleşti, özellikle de girişken Amerikalı onunla ortak bir dil buldu, oradaki Şerkala sakinleri de bundan çok hoşnut kaldılar.
Birkaç gün içinde Aspan misafirle hoşgörülü bir şekilde konuşmaya ve hatta onunla arkadaş olmaya başladı. Yetimhanede Tomas Trams’ın akrabasını çabucak buldular – uzun boylu, esmer bir genç Hanmurat. Aspan, gerçek bir tercüman gibi, onların konuşmalarını çevirdi. Cömert Amerikalının hediyelerinden memnun olan Şerkala idarecileri, onun peşinden arka ayakları üzerinde koşturuyorlardı ve Hanmurat’ın evlat edinme kabül belgelerini çabuk bir şekilde düzenlemişlerdi.
Yabancının ayrılma zaman gelmişti. Gitmeden önce, ciddi bir konuşma için Aspan’ı yanına çağırdı:
– Sen, haydi, Amerika’ya bize gel. Senden adam olur, gerçek bir işadamı olacaksın! Bunu görüyorum. Sana yardım edeceğim iş alanında yollar açacağım, her şeyi öğreteceğim! Evlatlık oğlum Hanmurat ile iyi arkadaş olursun.
Aspan, iyi niyetli Amerikalının teklifini memnuniyetle kabul etti.
Ayrılış günü hala gözlerinin önüne geliyordu.
Yabancı Kazak adetlerine göre insanlarla vedalaştıktan sonra, esmer çocuğu yanına aldı ve bir taksiye bindiğinde Hanmurat kendini tutamadı ve göz yaşlarına boğuldu. Sonra çocukluk ve kader arkadaşı Elmurat ona koştu ve sıkıca sarıldı. Arkadaşını sessizce ikna etmeye çalışıyordu:
– Söyle bana, gitmek istemiyor musun? Kal!
Hanmurat gözyaşlarını sildi. Üzgün bir şekilde, yanıtladı:
– Bunu yapamam, ona söz verdim…
– Sözünü kendi babana ve annene vermedin ki!
– Konuşulan kelime fırlatılmış bir ok gibidir, sözümü değiştiremem.
– Ya hayallerimiz ve planlarımız – rüzgarda dağılacaklar mı?
– Onları gerçekleştireceğiz – yabancı ülke bize yardım edecek…
– Onlara gerçekten inanıyor musun?
– Beni dinle, Amerika’ya yerleşeceğim, sonra seni oraya aldıracağım. Bu taşra Şerkala’da, sen ve ben bir şey elde etme ihtimalimiz çok düşük… Ama en önemlisi, beni evlat edinen babama söz verdim!
İlk kış, Amerikan eyaleti N.’ye kısa bir yolculuktan sonra, Aspan, Amerikan ticaretinin temel bilgeliğini iyi anladığına ve öğrendiğine ikna oldu. Tomas ona karşı açık ve misafirperverdi, katlanmak zorunda olduğu güçlüklerden ve bizzat yaşadığı zor anlarından bahsetti. Aynı zamanda, onu korkutmamaya, ama onu ticari işlere daha çok ilgilendirmeye çalıştı.
Tomas’ın iş kanunlarıyla ilgili öğretici hikayelerini ağzı açık olarak dinliyordu. Memleketine döndüğünde, artık kendisinin aynı Aspan olmadığını, sadece dış görünüşüyle değil, içten de değiştiğini açıkça fark etmişti. Değişen sadece hayata dair düşünceler, akıl yürütme ve bakış açısı değildi, hatta yürüyüş şekli bile farklılaşmıştı. Şerkala sakinleri, ondaki bu metamorfozları hemen fark etmişlerdi ve yaşlı babası şaşkınlıkla sordu:
– Senin neyin var oğlum? Bu Amerikalılar seni değişitirdiler mi yoksa?
“Şimdi ticarete başlayacağım! – Aspan hararetle haykırdı.
Yaşlı babasının yüzündeki derin kırışıklıklar şaşkınlıktan kıpırdanmaya başlamıştı:
– Neden bahsediyorsun oğlum, bu kadar zor bir işle nasıl başa çıkabilirsin, çünkü bizler hayatımız boyunca yoksulluktan çıkamadık…
– Küçük işlerimizi bir kenara bırakacağım, sadece ticaret yapacağım! Kısacası, girişimci olacağım…
– Kendinden emin misin oğlum?
Yaşlı babaya cevabı uzun sürmedi:
– Amerikalı