alındığı ortaya çıktı. Çok meraklı bir kızdı. Makyajdan ve allanıp pullanmaktan canlı bir kukla bebeğe dönüşüyor gibiydi. Neden kozmetiklere aşırı bağımlı olduğunu anlamak isterim? Fakat Ket? Ket farklıydı! Hem yürüyüşü, yüz ifadeleri, sesi bile farklı özellikteydi…
Kısacası Ket’ten memnundu. Bu nedenle Aspan onu sekreter görevinden alıp, özel bir iş grubuna dahil etmişti. Ayrıca hayatında özel bir yer almıştı. Ket, uzunca bir süredir hiç belli etmeden, onun yatak odasında da özgürce “ev sahipliği” yapmaya başlamıştı. Tabii ki bu durumu Aspan kendisi onaylamıştı…
Aspan’ı derin düşüncelerden, sekreterinin sesini uyandırmıştı:
– Beni mi aradınız?
– Hayır hayır! Lütfen kendi işinize bakın…
Zenginlik bataklık çamuru mudur?
Ey, millet, neden sadece maddi zenginlik peşinde koşturuyorsunuz? Ebedi zenginlik arayışı, insanlığın kutsal olan her şeyi unutmasına ve dipsiz bir uçuruma düşmesine neden olmaktadır. Dünya tersine döndü ve insan ruhu bir hayalet imajına dönüştü… Çünkü büyük zenginlik, sadece yalnızlığa değil, aynı zamanda basit bir insan mutluluğu hissinin kaybına da yol açan, kötülüktür. Zenginlik peşinde koşanlar boş kafalı insanlardır.
Aspan’ın küçük kardeşinin oğlu Dospan, Şerkala’da yaşıyordu. Ve aniden, beklenmedik bir şekilde, daha önce hiç yapmadığı bir şekilde onu telefonla aradı. Her nasılsa, bir oligarh akrabasını rahatsız etmeye cesaret etmemişti. Aspan bile endişelenmişti – bir şey mi olmuştu diye…
– Ağam, saygıdeğer ağam. Ben Dospan, merhaba… – Akrabasının sesi titriyordu.
– Ne var, ne oldu? Konuş haydi! – Diye bağırdı Aspan hoşnutsuzca.
Küçük yeğeni, sanki dilini yutmuş gibi anında sustu.
–Konuş haydi, bana ne olduğunu anlat?
Bir süre sonra, yeğeninin donukluğu geçmiş gibi görünüyordu. Alıcıda zayıf sesi yeniden duyuldu.
– Ağam! – Seni çok çok seviyorum. Seninle gurur duyuyorum! Diye konuştu.
– Pekala! Bırak bu sözleri! Hemen en önemli şeyi söyle. Bu lanet telefonu şimdi etmenin sebebi nedir?
– Son zamanlarda, bir süreli yayında büyük miktarda yazılar yayınlandı. Senin hakkında…
– Ne yazıyorlarmış? Sanırım beni baştan sona övüyorlar değil mi?
– Hayır, yazılanlar övgü değil, yerme ve iftira…
– Peki ne karalamışlar?
– İşte makalenin başlığı: “Servet çamurunda boğulan bir adam.”
– Kim miş o? – Bu adam ben miyim?
– Görünüşe göre sizden bahsediyorlar! Adınız ve Soyadınız her paragrafta geçiyor. Zenginlik ve lüks içinde nasıl boğulduğunuzu ve çamurun içinde nasıl yuvarlandığınızı kendiniz bile fark etmemişsiniz…
– Saçmalamışlar belli ki! Tükürmüşüm bu saçmalığa, bunları umursamıyorum bile!
Küçük yeğeni neredeyse hayal kırıklığından dolayı tıkanacak gibi olmuştu, oldukça sarsılmıştı, amcası böylesine benzeri görülmemiş bir iftiraya – suçlamaya o kadar anlamsızca, umursamaz bir tarzda tepki vermişti. Kırgın bir sesle mırıldandı:
– Bu korkunç iftira seni gerçekten incitmiyor mu? Ben ise kendimi kaldırım taşı yutmuş gibi hissediyorum. Bura-da kendimi kırılmış, ezilmiş hissediyorum, kalbim durmadan sızlıyor.
– Sıcak bir tavaya atılmış gibi ciyaklayacak kadar hangi kelime sana dokundu ki?
– Söyleyemem. Buna dilim dönmüyor.
– Saklayacak ne var! Sonuçta, makale zaten gazetede yayınlanmış. Artık herkes tarafından okunuyor. Peki, hangi söz, söyle! Uzatma!
– Yazar… – Dospan kekelemeye başlamıştı. – Ah, dili yılan gibi! Deriyle kemik arasına iğne batırılmış gibi yazmış! Makalenin bir bölümünde seninle dalga geçip şöyle yazmış: “İşadamı Aspan, kâr için bir bitin bacaklarını bile saymaya hazırdır…”
– Peki, bu karalamanın yazarı kim? Ve nereden çıkmış?
– O da bizim Şerkala’mızdan. Adı Jashan’dır. Son zamanlarda kendini bir yazar sanmaya başladı ve ses getiren skandal makaleler yazmaya başladı…
– Kim-kim, Jashan-n-n mı? O ihtiyar Jurkabay’ın oğlu mu?
– Evet, Jashan Jurkabayoğlu.
Biraz düşündükten sonra Aspan şunları söyledi:
– Tamam anladım. Endişelenme. Çeşitli kıskanç ve kinci eleştirmenlerin entrikaları yüzünden üzülmene değmez. On-lar nerede ve ben neredeyim? Bugüne kadar beni kimler eleştirmedi ki! Ancak bir Kazak’ın, özellikle de hemşehrim hiç olmamıştı…
– İşte ben de bu yüzden! – Diye haykırdı Dospan. Bu yazanı bulacağım ve onunla erkek erkeğe konuşacağım!
– Sen bu işe karışma! – Aspan, akrabasını ciddi şekilde uyardı. -Yakında Şerkala’yı ziyaret edeceğim. Onunla kendim ilgileneceğim.
Evet, bilge bir adam doğru demiş: kendi memleketinde peygamber yok. Aspan, Amerika’da ünlü bir işadamı haline geldi, hatta onu dünyada çok iyi tanıyorlar. Fakat kendi vatandaşları – Şerkala sakinleri nedense onu tanımak, kabül etmek istemiyorlardı…
O sadece küresel ölçekte çeşitli etkinliklere defalarca katılmakla kalmamıştı, aynı zamanda bu tür forumların düzenleyicilerinden biriydi. Ana kurucular arasında olup bu tür konferansları cömertçe finanse ediyordu.
Evet, gerçekten böyleydi: Saygıyı hak etmediği bir yer varsa, orası da sadece kendi memleketi Şerkala idi! Birkaç günlüğüne memleketine vardığında, çocukluğunun güzel anılarıyla vakit geçirmek istediğinde, yurttaşlarından ne kadar çirkin sözler duymak zorunda kalmıştı. Halkın yoksulluğundan başka hiç kimsenin değil, sadece oligarhların suçlu olduğu ortaya çıktı. Sanki halkın servetini ele geçirenler, memleketin tüm zenginliklerini derinliklerden emip sonsuza dek mutlu yaşayanlar onlarmış gibi. Bu tür düşünceleri halkın kafasına sokanlar her türden gazeteci bozuntuları ve Jashan gibi yazarlardı…
Peki işadamı Aspan kimdir gerçekten? Evet, ateşten, sudan ve bakır borulardan geçmiş, zorlu denemeleri, başarısızlığın acısını ve zaferlerin mutluluğunu yaşamış en sabırlı, en dayanıklı kişidir! Elbette, Aspan yumruğunu göğsüne gururla vurarak övünmeyi falan düşünmüyordu. Ama yine de… As-pan, sadece Şerkala eyaletinden çıkıp kendisini tüm dünyaya kabül ettirdiği için, yurttaşlarının saygısını hak etmemeliydi mi? Ama o anavatan, ülke, gurur duyabileceğiniz insanlar nerede? Tam tersine, ona teşekkür ve destek vermek yerine ona kabalık etmeye, ayağını tökezletmeye niyetlenmişlerdi.
O zamanları hatırlamıştı… Artur Hazemet bir keresinde ona yalnız olduklarında şöyle demişti:
– Şef, sizinle konuşmak istediğim bir konu var. Müsaadenizle.
– Evet, konuş. Dinliyorum!
– Sizin de bildiğiniz gibi, rakiplerimiz – diğer restoran ve kafelerin sahipleri de tetikte. Ve rekabeti kazanmak için bir tür özel avantaja ihtiyacımız var.
– Ne gibi?
– Anavatanınız olan Kazakistan’da çok fazla et var.