oturan bir insanın, ticaretin amacını idrak etmesi zordur…
– İş dünyasında çok fazla iki ayaklı var, ama orada insan göremezsiniz…
– Bu sözler çok onur kırıcı! Konuşmadan önce düşünün!
– Belki de iş konusunda iyi değiliz. Ancak koyun kadar çekingen bir halkın suçu nedir? Yerel nüfus, sefil bir varoluş için zar zor geçiniyor, herhangi bir kamışa tutunarak ayakta kalmaya çalışıyor. Ve siz yabancı bir ülkede mutlu bir şekilde hayatınızı sürdürüyorsunuz.
Aspan, rakibinin sonuna kadar konuşmasına izin vererek; konuşsun, içini döksün, biriken tüm öfkesini boşaltsın, diye düşündü.
– Sen ve senin gibiler… – Jashan öfkeyle devam etti. – Siz Kazak değilsiniz! Kazak zihniyetinizi tamamen yitirseniz bile üzülmeyiz. Aklı başında bir insan, uzak diyarların ötesine, bilinmeyen bir ülkeye koşar ve orada sakin bir şekilde yaşayıp sadece kişisel refahını mı düşünür?
Bunlarla yetinmeyip düşüncelerini daha da ileriye taşıdı:
– Siz zavallı insanlarımızın gerçek kan emicilerisiniz! Genelde girişimcilik kavramından nefret ediyorum zaten. Benim anlayışıma göre, onlar paraya bağımlı kölelerdir…
Girişimci, iç sesini dinleyerek kendini güçlükle tutuyordu. Öfkeyi serbest bırakmak, zayıflığın bir işaretiydi:
“Hiç de değil!” Dedi içten kaynıyor olmasına rağmen sakin bir havayla.
– Peki nasıl?
– Biz de zorluk çekiyoruz, sık sık kendimizi çıkmazda buluyoruz, bazen canımız tak edecek hale geliyor. Ve ne kadar ter döküyoruz – haddi hesabı yoktur!
– Sizin sorunlarınız sıradan insanların çektiği acılarla karşılaştırılamaz!
– Nereden biliyorsun, belki ıstıraplarımız çok daha kötüdür…
– Ne yani – Zenginler de ağlar mı? Bunlar fakirler için peri masallarıdır…
Aspan, “Yapıcı bir sohbete girelim,” dedi. – Yoksa, boş konuşmayla ne kadar uğraşsak ta, mantıklı hiçbir yere gelemeyeceğiz.
Yazar, miyop gözlerini kısarak ona baktı:
– Yurttaşlarımızın acı ve kanlı hayatının resimlerini özetledim – Şerkala’nın sorunları bir ölçüm aleti ile ölçülemez… Bunlar sadece boş sözler mi?
– Bugün çok yorgunum. Görüşmenin geri kalanına yarın devam etsek nasıl olur?
– Nasıl isterseniz! Bu konuşma, eğer bilmek istiyorsan, benim için değil, senin için daha çok gerekli. Bu sorunları bilmeniz lazım.
– Yarın! Yarın devam edelim…
– Öyle arzu ediyorsanız, yarın olsun!
Gazeteci – yazar birden ayağa fırladı ve vedalaşmadan odadan hızla çıktı.
Ve ertesi sabah, oligarh ile yazar arasında, soru-cevap formatındaki bir diyaloğu anımsatan hararetli bir konuşma gerçekleşti.
Aspan: Tüm dünyaya yayılmış bir kuruluşu temsil ediyorum.
Jashan: Ben bir yazarım. Adımın tüm insanlar tarafından bilinip bilinmediğini söyleyemem. Sadece yazdığım kitapların yüz, bin yıl içinde ölmeyeceğinden eminim. Okur olduğu sürece ölmeyeceklerine inanıyorum.
Aspan: Zamanımızda gerçekten kitap okuyan insanlar kaldı mı?
Jashan: En az bir okuyucunun olması yeterli.
Aspan: Beni güldürmeyin.
Jashan: Bugünün okur yazarları, sizin için böyle bir şey… Siz, arkanıza dahi bakmadan, para ve malın kölelerine dönüştünüz, bu yüzden kitaplara ayıracak vaktiniz yok!
Aspan: Kitap okuyup okumadığımı nereden biliyorsunuz?
Jashan: Eğer okuyucuysan – ispat et! Elinizde en son hangi kitabı tuttunuz?
Aspan: Pekala… Hemingway “Yaşlı Adam ve Deniz”
Jashan: Peki bizimkilerden? Ülkemizden?
Aspan: Şey… Lev Tolstoy “Anna Karenina”
Jashan: O bir Rus yazar. Kazak’lardan kastettim.
Aspan: “Abay’ın Yolu”.
Jashan: Şimdi Abay’ın epik romanı yayınlanalı 70 yıl olacak! Çağdaş yazarlarımızla ilgilenmiyor musunuz? Onları tanımak bile istemiyor musun?
Aspan: Okunacak ilginç yazarlar var mı? Onlar hakkında bir şey duymadım da…
Jashan: Neden Kekilbayev’i okumuyorsunuz? Ve ne harika bir yazardır Kalihan İshakov! Ve Aziz Muratbekov? Tınımbay Nurmaganbetov…
Aspan: Onları duymadım bile.
Jashan: Şairler – Makatayev, Mırzaliev, Aybergenov, Medetbekov…
Aspan: Ben onları da duymadım…
Jashan: Sonunda maneviyat ve ahlak dünyasıyla bağlantınızı kesmişsiniz.
Girişimci şöyle düşündü: “Bende gerçekten sadece dar görüşlü bir adamı mı görüyor? Zaman zaman kitap okurum. Modern Kazak yazar ve şairlerini tanımıyor olmam büyük bir dezavantaj olarak değerlendirilebilir mi?
Kendisini neredeyse Kazak edebiyatının bir dehası olarak gören küstah Jashan’a kendi yerini göstermek istemişti.
Aspan: Maneviyat ve ahlak dünyasından bahsediyorsunuz… Peki en azından dünya edebiyatının klasiklerini kendiniz okuyor musunuz? Örneğin, Melville veya James gibi ünlü çağdaş yazarların sansasyonel kitaplarını hiç duydunuz mu? Romanları “Moby Dick” veya “Portrait of a Woman” ?
Jashan: Hayır!
Aspan: O zaman belki İngiliz kadın Charlotte Brontë’nin “Jane Eyre” romanını veya Güney Afrikalı yazar John Maxwell Cootzei’nin “Mutluluktan Yoksun” romanını duymuşsunuzdur?
Jashan: Evet, duydum ama okumadım. Nedeni ise bu eserlerin Kazakçaya çevrilmemiş olması ve ben sadece anadilimde okumayı tercih ediyorum.
Aspan yüksek sesle güldü.
Jashan: Neden gülüyorsun?
Aspan: Sözlerin beni güldürüyor!
Jashan: Ne dedim ki?
Aspan: O kadar komik bir şekilde söyledin ki, sadece Kazakça okuyormuşsun… Ve şunu söyleyeyim: Kazak yazarlar gerçek yazarlar düzeyinde gelişmek istiyorlarsa, dünya çapında sanat eserlerini bilmek zorundadırlar. Değil mi?
Jashan: Amacımız her şeyden önce halkımıza hizmet etmek! Bir evladı gibi milletine davranır ve onu seversen sözlerimin manasını anlarsın…
Aspan: Eminim sadece millete gönülden hizmet eden sadece bizlerizdir. Söyleyin bana, karalamalarınız kime yardımcı oldu bugüne kadar? Herhangi bir önemi var mı?
Jashan: Pekala. Hayatınızda çok şey gördünüz, umut vaat eden yollar açıldı, iş dünyasında başarılı oldunuz, bir şöhretin mutluluğunda yüzüyorsunuz, ancak kime önemli yardım sağladınız? Yani memleketinizin insanlarına örneğin ne faydanız oldu?
Aspan: Daha dün yerel bir lise için yirmi beş bilgisayar satın aldım, sınıfın ihtiyacını tam olarak temin ettim…
Jashan: Hepsi bu mu?
Aspan: Memleketime geldiğim ilk birkaç günde yapabildiklerim bu. Pekala, niyetlerimi listelemeye başlarsam, daha çok şeyler var… Ama senin niyetlerinden hiçbir şey olmaz! Hiçbir şey yapamazsınız, ancak başkalarını eleştirmeyi becerebilirsin!