Jale Babaşova Kastrati

Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid


Скачать книгу

E BABAŞOVA KASTRATİ

      Repressiya Dönemi Azerbaycan Yazarı Hüseyin Cavid

      Sevgili Babam Eyyar Babaşov’un Aziz Anısına

      Kısaltmalar

      Takdim

HÜSEYİN CAVİD ÜZERİNE AYRINTILI BİR ÇALIŞMAProf. Dr. Nurullah Çetin

      Öncelikle şunu vurgulamakta fayda vardır. Milletler kültürleri, medeniyetleri, edebiyatları, sanatları ile millet olma katına ulaşırlar. Ayrıca milletlerin en büyük kahramanları da fikir, sanat, edebiyat ve kültür adamlarıdır. Türk milletini millet yapan temel harçlardan biri de çok zengin bir kültür, sanat ve edebiyat birikimine sahip olmasıdır. Biz “Türk milleti” ifadesini sadece Türkiye Türklüğü ile sınırlandırmıyoruz. “Türk milleti” deyince dünyanın her yerinde yaşayan Türkleri kastediyoruz. Bugün Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye olmak üzere yedi bağımsız Türk Devleti, onlarca özerk Türk Cumhuriyeti ve dünyanın her tarafına dağılmış 350 milyon Türk bulunmaktadır.

      Bu çerçevede elinizde bulunan bu çalışma, bütün Dünya Türklerinin ortak bir edebî değeri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Öğrencim Jale Babaşova’nın Azerbaycan Türklüğünün olduğu kadar dünya Türklüğünün de önde gelen yazarları arasında yer alan Hüseyin Cavit hakkındaki bu eseri, Türkiye’de yapılmış en geniş araştırma ve inceleme çalışmasıdır. Yazar, Hüseyin Cavid’i hayatı, sanatı, eserleri bakımından çok yönlü olarak araştırmış ve incelemiştir. Hüseyin Cavid’le ilgili görülmesi gereken hemen hemen bütün kaynaklara gitmiş, elde ettiği bütün malzemeyi bilimsel bir bakış açısıyla değerlendirmiştir. Yazarın fikrî, siyasi ve edebî bütün yönlerini ayrı ayrı ama organik bir bütün olarak incelemiştir. Çalışma, sadece sıradan bir özgeçmiş çalışması değil, aynı zamanda Hüseyin Cavid ile Türkiye Türklerinin edebiyatçıları arasındaki etkileşime de yer vererek Cavid’in Dünya Türklüğü arasındaki katalizör işlevine de yer vermiştir. Bu çalışma göstermiştir ki, dünyanın her yerindeki Türkler, coğrafi farklılıklara rağmen birbirlerini takip etmekte ve birbirlerinden etkilenerek zenginleşmektedirler.

      Yazar ayrıca Hüseyin Cavid’in nasıl bir siyasi, kültürel ve edebî ortam içinde yetiştiğini belirginleştirebilmek adına Azerbaycan Türk Edebiyatının tarihî gelişimini de vermiştir.

      Jale Babaşova’yı bu eserinden dolayı kutluyor, bu çalışmanın buna benzer çalışmalara ilham vermesini diliyorum.

      Giriş

HÜSEYİN CAVİD

      Hüseyin Cavid; hayatı boyunca ve ortaya koyduğu sanatsal çalışmaları ile her ne kadar herhangi bir edebî hareket, topluluk ve akıma katılmayarak bağımsız bir şair ve dram yazarı olarak kalmışsa da kendinden önceki ve dönemindeki edebî hareket ve anlayışlarla etkileşim içinde olmuştur. Bu bakımdan onun genelde Azerbaycan ve Türk edebiyatındaki yeri ve özelde ise Azerbaycan şiirinde ve dramında yerini belirleyebilmek için XIX. yüzyılın sonu XX. yüzyılın başlarında Çarlık Rusyası, Sovyet Rusyası dönemindeki Azerbaycan’da toplumsal, siyasî ve kültürel olayları; aynı zamanda yazarın hayatının belli bir dönemini geçirdiği ve sanatçı kimliğinin şekil alıp, geliştiği XX. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet Dönemi Türkiyesinde edebî ve siyasî olayların, bu dönemin karakteristik özelliklerini ana hatlarıyla ortaya koyup, Hüseyin Cavid’in sanatçı kişiliği ve eserleri üzerinde dönemin etkisini belirleyip, bu açıdan eserlerinin tahlilini vermeye çalışacağız. Amacımız Türk ve Azerbaycan edebiyatı tarihinin bir kısmını tekrarlamak değil, konumuzla bağlantısını vurgulamaktır.

      XIX. yüzyılın başlarında Kafkasya ve Azerbaycan siyasî ve idari bakımdan tam bir kargaşa içerisindeydi. 19. yüzyılın başlarından itibaren Ruslar Kafkasya ve Azerbaycan’ı istila etmeye başladılar. Bu dönemde Azerbaycan topraklarında siyasî birlik sağlanmamıştı. Bölgede bağımsız “hanlıklar” şeklinde devletler vardı. Bunlar da kendi aralarında kavga ve savaş halindelerdi. Rusların Kafkasya ve Azerbaycan topraklarını istilaya başlamasına kendi menfaatlerine halel geleceği için İngiltere, Fransa da engel olmaya çalıştı. Fakat en büyük engeli İran yaptı. Çünkü İran’ın da bu topraklarda çıkarı vardı. 18 şubat 1828 tarihinde Ruslarla İranlılar arasında antlaşma gereğince Aras Nehri’nin kuzeyinde kalan Azerbaycan toprakları Ruslara bırakıldı. Hazar Denizi de tamamen Rusların kontrolüne geçti. Bu tarihten sonra Azerbaycan’da Ruslara karşı patlak veren birçok halk ayaklanması da ülkenin kaderini değiştiremedi. Böylece altı eyaletten oluşan ve merkezi “Tiflis” olan “Kafkasya Umumi Valiliği” askeri mahiyetteki bir Rus idaresi olarak kurulmuş oldu.

      Tiflis şehri hem Rus idaresinin önemli bir askeri üssü hem de başşehir olarak hızla gelişmeye başladı. Rus işgali ile “Kafkasya ve Azerbaycan’da” modernleşme başladı. Tiflis; Rus ve dolayısıyla Avrupaî tesirlerin etrafa yayılmasında büyük rol oynuyordu. Azerbaycan ve Kafkasya’da açılan ilk Rus mektebi Tiflis’te açılmıştı. Fakat bu okulda yalnız zenginlerin çocukları okuyabiliyordu. Halktan birinin bu okulda okuması imkansızdı. 1819 yılında bu okulda okutulan derslerin yanına Azerbaycan Türkçesi- o zaman Rusların adlandırmasıyla- “Tatarca” da eklendi.

      1830’dan sonra Ruslar tarafından Azerbaycan’da açılan resmi mekteplerin sayısı çoğalmaya başladı. Böyle okullar açmakta Rus hükümetinin amacı esasen yerli ahaliye ilkokul imkân sağlayarak Rusça öğretmek ve bu okullarda eğitim almış gençleri kendilerine sadık memur olarak yetiştirerek, gerektiğinde memuriyetlerde kullanmak gibi yararları göz önünde tutarak açmıştı.

      Rusların “Ruslaştırma ve Rejimlerine Sadık Memurlar” yetiştirme siyaseti takip ettiği mekteplere halk çocuklarını göndermek istemiyordu. Bu bakımdan ilk yıllarda bu okullarda eğitim alan Müslüman öğrenci sayısı pek fazla değildi. Bu sebepler yüzünden bazı Azerbaycanlı ileri görüşlü aydınlar, serbest düşünceli din adamları, özel okullar açmaya başladılar. Özel okul açanların birçoğu İslam âlemindeki yenilikçi düşüncelerden, özellikle Türkiye’den, Avrupa’daki ilmî keşiflerden haberdar olan kimselerdi. Bu okullara “Usul-i Cedid” ismi veriliyordu. Türkiye, İran ve Irak gibi ülkelerde eğitim alıp gelmiş aydınlar evlerinin bir odasında ve bazen de durumları iyi olan aydınlar bir bina tutarak para karşılığında çocuklara eğitim veriyorlardı. İşte Hüseyin Cavid de böyle yeni usullü okullarda eğitim almıştı. İlk eğitimini medresede almış daha sonra buradan Usul-i Cedid okuluna geçerek eğitimine devam etmiştir. Bu dönemden itibaren yani XIX. yüzyılın II. yarısından sonra Azerbaycan’da yeni usullü okullarda eğitim alıp, Avrupa kültürü ve edebiyatı ile tanışmış bir kuşak yetiştirmekte idi. İşte XIX. yüzyılın sonunda “maarifçiler” denilen bu genç kuşak yeni usullü okullarda yetişmişlerdi. Bu genç kuşakla XIX. yüzyılın II. yarısından sonra cemiyetteki cehalete ve eğitimsizliğe karşı mücadele başlatıldı. Yenilik taraftarı aydınların çoğunun üzerinde Türkiye’deki yenilikçi aydınların ve Rusya’daki “Dekabristlarin”1 büyük ölçüde etkisi vardır.

      XIX. yüzyılın sonunda yetişen ve modern Azerbaycan edebiyatının doğuşunda etkin olan aydınların karakteristik özelliği hürriyetçi ve halkçı düşüncelere sahip olmaları idi. Rus istilasından sonra açılan okullarda yeni bilgiler öğrenip Rusça konuşabilen gençleri Rus memuriyetine ve askerî hizmete aldılar. Rus hükûmetine hizmete girmiş bu genç kesim kendilerine “reformist”2 deyip Batı’yı ve Rus hayat tarzını kabul etmişti.

      Diğer tarafta “reformist”lere karşı olup, Batı’yı ve Rus hayat tarzını tamamen reddeden aydınlar da var idiki, bunların çoğunluğu ilk eğitimlerini medreselerde dinî eğitim alarak başlamış; özellikle XIX. yüzyılın II. yarısından sonra da Türkiye, Mısır, İran’da ortaya çıkan siyasî olaylardan etkilenmiş, İslâmi ıslahatlara meyleden kesimdi. Özellikle XIX. yüzyılın sonlarında böyle düşünceli münevverlerin taraftarları Rusya Müslümanları arasında çoğaldı. Bu kesim “İslâmiAsrın İdrakine Göre Yorumlama” tezini savunuyordu. XIX. yüzyılın sonunda mevcut tezleri savunan her iki aydın kesimi de yerli, kendine “molla” diyen cahil medreseliler