Анонимный автор

Bağımsızlık Dönemi Özbek Edebiyatı


Скачать книгу

değerlendirmek için de hikâye türünün Özbek edebiyatında ortaya çıkışı ve günümüze kadar varlığını ne şekilde sürdürdüğüne bakmak gerekir. Edebiyat araştırmacıları Özbek hikâyeciliğinin oluşmasının çok eski zamanlara kadar uzandığını vurgularlar. Bu türün rivayet, kıssa, masal, efsane ve halk anlatıları temelinde meydana geldiğini savunurlar. Örneğin, Ş. Turdiyev bu konuda: “Hikâye; 13. yüzyıla kadar esasen halk kitapları, efsaneler ve latifeler şeklinde yaşamıştı. Daha sonradan, yeni materyallerle daha da zenginleşti. … Özbek edebiyatında yeni nesir formlarının şekillenişi Rus, Tatar ve Azerbaycan gibi komşu halkların edebiyatı ve matbuatıyla yakından tanıştıktan sonra kendini göstermiştir.” Ancak modern hikâyeler Özbek edebiyatında XX. yüzyılın başında ortaya çıkmıştır. Abdurauf Fıtrat (“Kıyamet”), Abdulla Kadiri (“Cuvanbaz”, “Ulak-da”, “Cinler Bezmi”), Abdulhamid Çolpan (“Doktor Muhammediyar”, “Kar koynıda lale”, “Navvay kız”), Gafur Gulam (“Çarbazarçı”, “Hilei şa’ri”, “Hacı kabul boldı”) ve benzeri yazarların hikâye türündeki eserleri çağdaş Özbek nesrinin temelini oluşturur niteliktedir. Sonraki dönemlerde Aybek (“Fenerçi ata”, “Tilleteper”, “Musiçe”), Abdulla Kahhar (“Oğrı”, “Dehşet”, “Edebiyat Öğretmeni”), Said Ahmed (“Turnalar”, “Haykırık”, “Örik damle”), Ötkir Haşimov (“Uruşning songgi kurbanı”, “Özbekler”, “Üç hıl adam”) gibi usta yazarlar hikâyeciliğin edebi estetik açıdan gelişmesine büyük katkı sağladılar.

      İstiklal devri hikâyeciliğinde Said Ahmed, Mirmuhsin, Askad Muhtar, Ölmes Ümerbekov, Şükür Halmirzayev, Erkin Azam, Ahmed Azam, Hayrıddın Sultan, Nazar İşankul, Gaffar Hatemov, Sadulla Siyayev gibi yazarların eserleri dikkate değerdir. Said Ahmed “Azrail ötgen yollarda”, “Kara köz Mecnun” adlı hikâyelerinde Sovyet döneminde yaşanmış feci olayları etkili bir dille tasvir eder. Yazarın “Serap” adlı hikâyesinde Sovyet devrindeki içtimai adaletsizlikler, yolsuzluklar, komünistlerin uyguladığı çağdışı işkenceler gerçekçi bir üslupla anlatılır. Hikâyeciliğin gelişmesinde Şükür Halmirzayev’in hizmeti büyük olmuştur. Yazarın “Heykel”, “Hükümet”, “Yığı”, “Özbek harakteri” ve diğer hikâyeleri bu türün en güzel örnekleri olarak itiraf edilir. Bu dönem öykülerinde belli bir olay anlatımından ziyade karakterin iç dünyasına yönelme belirgin durumdadır. Yazarlar Özbek toplumunda bireyin iç dünyasını, hayallerini, yaşam tarzını eserlerinde yansıtmaya önem verdiler.

      Yeni dönem edebiyatında modern ruhtaki öyküler de ortaya çıkmıştır. Ancak öyküler tam anlamıyla modern akımın mahsulü değildir, sadece modern anlatıdan izler taşımaktadır. Çünkü modern öykülerde, realist öykülerde olduğu gibi zaman, mekân ve karakterler belirgin değildir. Bu taleplere uygun öyküler fazla değildir. Okuyucu da bu tür hikâyeleri kabul etmeye hazır değildi. Buna rağmen Özbek hikâyeciliğinde Nazar İşankul, Selamet Vefa ve benzeri yazarlar modern çağın ruhsal birikimlerini de katarak eserleriyle edebiyatımızı zenginleştirdiler. Modern hikâye olarak ele alındığında Nazar İşankul hikâyelerinde kişiler, mekânlar ya da zaman belli değildir. Öyküyü okumaya başladığınız anda, olayı kavramanız zordur. Geleneksel hikâyelerde olması gereken unsurları Nazar İşankul’un modern hikâyelerinde bulamazsınız, ki yazar da zaten bunu pek önemsemez. Yazar, daha çok anlatı biçiminin kendi içindeki tutarlılığı ile ilgilenir.

Roman Türündeki Gelişmeler

      Bağımsızlık dönemi Özbek edebiyatında roman türü, 80’li yılların romancılığının devamı olarak nitelendirilebilir. Buna göre geçtiğimiz çeyrek asrın devamında millî romancılığımızda nicelik bakımından da nitelik bakımından da ciddi bir emek harcandığı, bunun gibi gelişme zemininde bir gelenek yarattığını itiraf etmek gerekir.6

      Aslında bağımsızlık dönemindeki roman türü, önceki dönemlerin tecrübesinden yararlanarak olgunlaştı. Teknik açıdan pek fazla farklılık söz konusu değildir. Ancak yeni dönem yazarlarının kendi iç dünyasını incelemeye başladığı gözlemlenir. “Çağdaş Özbek romancılığı günümüzde kendi gelişiminin polifonik evresine ulaşmıştır. Artık sadece konunun güncelliği, tasvir tarzının ilginç oluşu ve dilinin sade olmasının romanın istikbalini garanti edecek bir etken olmadığı anlaşıldı. Her bir roman yazarının başkalarına benzemeyen tarzının, bakış açısının ve ifade biçiminin olması talep edilmekteydi. İnsanı sadece kendine özgü bakışıyla kavrayamayan bir yazar, artık bu dönemde roman yazamayacaktır. Çünkü roman sadece olay, gaye ya da mefkûre değildir. Her şeyden önce yaşayan insan ruhunun eşsiz cilvelerini betimlemektir.” (Prof. K. Yoldash) Bununla birlikte milli romanın ifade tarzında da çeşitli deneyimlerin yapıldığını söylemek mümkün. Örneğin, Tağay Murad romanda baştan sona bölgesel ağızla ve serbest şiire benzer bir biçimde yazmayı denedi. “Atamden kalgen deleler” romanı bu bakımdan başarılı bir eserdir. Uluğbek Hemdem ise hacim yönünden altı sayfalık “Nemetek” adlı eserini mini-roman diye nitelendirdi. İsacan Sultan, pozitif duygu ve gözleme dayalı ifade tekniğini geliştirerek fevkalade başarılı eserler ortaya çıkardı. Onun “Baki derbeder”, “Azad” adlı romanları sadece bağımsızlık döneminin değil genel olarak Özbek edebiyatının en iyi örneklerindendir. Bağımsızlık yıllarında Adil Yakubov, Pirimkul Kadirov, Şükür Holmirzayev, Aman Muhtar, Tahir Malik, Tağay Murad, Nurali Kabul, Ahmed Azam, Erkin Azam, Nazar İşankul, Uluğbek Hemdem, İsacan Sultan, Selamet Vefa ve benzeri yazarlar milli romancılığımızın gelişmesine önemli katkıda bulunmuşlardır.

      “Sovyet döneminde geçmişe nefretle bakmak ve bu duyguyu eserlere yansıtmak ne kadar yaygın bir anlayış ise, bağımsızlığın ilk yıllarında da yazılan eserlerde tarihe hayranlıkla bakmak o kadar yaygın bir anlayıştır.”7 Mezkûr dönemde halkın şanlı geçmişiyle ilgili “Maveraünnehir”, “Turan melikesi” (Mirmuhsin), “Ana laçin vidasi” (Pirimkul Kadirov), “İbn Sina”, “Berunî” (Maksud Kariyev), “Emir Timur” (Böribay Ahmedov) gibi romanlar yayımlandı. Bu eserler tarihî-biyografik tür özelliklerini taşımaktadır. Bazılarında tarihî şahsiyetler değil, genel olarak halk tarihi işlenmiştir. Bu durum Tağay Murad’ın “Atamden kalgen deleler” (Babamdan Kalan Tarlalar, 1993) romanında özellikle öne çıkmıştır. Romanda halkımızın son 130 yıllık tarihi ve Sovyet sömürgecilik siyaseti kaleme alınmıştır. Bu sosyo-siyasî romanda hayatın hakikatleri gerçekçi ve etkili bir şekilde gösterilmiştir. Romanda halkın bağımsızlığa erişinceye kadar geçirdiği zor hayat şartları tasvir edilmiştir.

      Bu devir Özbek romancılığında Sovyet dönemini konu edinilen eserler de çoktur. Şükrullah’ın “Kefensiz Gömülenler”, Adil Yakubov’un “Adalet Menzili”, Ölmes Ümerbekov’un “Fatima ve Zühre”, Şükür Halmirzayev’in “Alaböci”, Ötkir Haşimov’un “Tüşte keçken ümrler” (Rüyada Geçen Ömürler), Mirmuhsin’in “İlan öçi” (Yılanın Öcü), Aman Muhtar’ın “Tepelikdegi heraba”, Uçkun Nazarov’un “Akrep yılı”, Murad Mansur’un “Ayrılık diyari”, Tağay Murad’ın “Bu dünyade ölib bol-meydi” gibi romanları örnek gösterilebilir. Şükür Halmirzayev’in “Alaböci” (1995) romanında sosyal hayatta hızla yayılan adaletsizlik, manevî bozukluk ustaca tasvir edilmiştir. Eserdeki vakalar Surhanderya vilayeti Alatağ ilçesinde geçmektedir. Roman halkın son bir asırlık tarihine dair karakteristik olaylar hakkındadır. Romanda yazar Surhan ülkesinin tabiatını mahirane bir şekilde tasvir etmiştir. Uçkun Nazarov’un “Akrep yılı” (1991) romanını de 90’lı yıllar Özbek romancılığının başarılı eserleri arasında saymak mümkün. Romanda halkın Rus işgali devrindeki hayatı ele alınmıştır.

      “Bağımsızlık