Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi

İslam Tarihi


Скачать книгу

kavuşmasına imkân verecek tecrübelerden, yani ilimlerden, mahrum bulunduğu zamanlar da uçsuz bucaksız bir umman olan hayal ve icat kuvvetine başvurmuş ve mitolojiyi meydana getirmiştir.

       Hurafeler

      Mitoloji ile hurafelerin farkı şudur ki: Mitolojinin dış dünyaya ait hiçbir hakikati yoktur. Sırf hayal gücüne dayalı şeylerdir. Hurafeler ise hayal ile karıştırılmış ve değişim geçirmiş gerçek olaylardır. “Hurafeler – légende”den hayal ve aslı bozulmuş kısımlar çıkarılabilirse alelade bir tarihî vaka karşımıza çıkar.

      Hurafelerin, tarih bakımından önemi, mitolojiden daha büyüktür. Bir de hurafeler, mitolojiden sonradır. Mitoloji, tarih öncesi çağlarının bilinmeyen derinliklerinde başlamıştır, Yunan medeniyetiyle yok olmaya yüz tutmuştur. Hurafeler ise nispeten yakın zamanlara kadar hükmünü sürdürmüştür.

      Tarihle uğraşacak kimseler için tarihî gerçek olaylar ile efsane ve hurafeleri birbirinden ayırmak son derece gereklidir. Her ne kadar bunlardan mitoloji, tarihî hakikatler ile hiçbir ilgisi olmadığı kolay anlaşılabilirse de hurafeler ile tarihî gerçekleri ve hele hurafelerin tarihî kısımları ile hayalî kısımlarını birbirinden ayırmak kolay değildir, özellikle hayalî kısımlar vicdani hususlara ait olursa zorluklar bir kat daha artar.

      3. Tarih ve Kavimlerin Rivayetleri

      “Kavimlerin rivayetleri – Tradition”a anane, menkulat [ağızdan ağza yayılarak duyulan şeyler], nakliyat [anlatılanlardan öğrenilen şeyler] adları da verilir. Bunlar kavimlerin nesilden nesile rivayet ettikleri gerçeklerden ve olaylardan ibarettir. Tarih bakımından rivayetlerin önemi büyüktür. Bununla beraber rivayetlerin hurafelerden ayrılması da gereklidir. Anane, genel manasıyla alınırsa tabii olarak efsane ve hurafeleri içerir. Fakat biz burada rivayetleri, “ilmî olmayan, doğru bir şekilde toplanmış ve yazılmış olmayan, bir şekilde dedelerden çocuklarına aktarılan tarihî gerçekler” manasına alıyoruz. Bu sebeple rivayetler ile hurafeler arasındaki farkın meçhul kalmamasını tavsiye ederiz.

      Tarih, araştırma konusu olan birçok meselelerinde ve kısımlarında, ananelere büyük önem vermeye mecburdur ve onlara muhtaçtır. Ananeler, hurafelerden ayrılıp ayıklanmak şartıyla, en meşru tarih kaynaklarından biridir. Fakat ananelerin kötüye kullanılması tarihi kıymetten düşürür.

      4. Tarih ve Tarih Öncesi

      Yakın zamanlara kadar tarih, birkaç bin senelik olaylardan ibaretti. Fakat Avrupa araştırmacıları eski Mısır eserlerini, Ninova, Babil ve daha nice eski şehirlerin harabelerini, Çin, Mısır, İran vesaire eski medeniyet ülkelerinin terk edilmiş yazılı eserlerini okuyup incelemeye muvaffak oldukları zamandan beri tarih, yetmiş asırlık bir zamanı içine almaktadır.4

      Bundan ilerisi için yukarıda saydığımız eserlerden bilgi almak mümkün değildir. Kaldı ki; insanoğlunun ömrüne nispetle bu yedi bin senenin pek kısa bir zaman olduğunu düşünürler öteden beri tahmin edegelmişlerse de önceleri bununla ilgili yeterli delil ortada yoktu ve olanların da kıymeti şüpheliydi. Sonraları Boucher de Perthes adında bir zatın Tufan’ın artakalan izlerini keşfetmek maksadıyla başlayan araştırmaları, tarihin kapsadığı zamanlardan daha pek çok evvel yaşamış olan insanların terk edilmiş eserlerini keşf ile neticelendi. Bu büyük ve açık yolda gösterilen gayret, az zamanda, tarihin yanı başında ve asıl tarihe başlangıç olmak üzere bir de “tarih öncesi” ilmini ortaya çıkardı.

      Tarihin kapsadığı zaman, yedi bin senelik bir müddetten ibaret iken tarih öncesi, araştırmacıların bazısına göre 350,000 ve bir kısmına göre ihtimal ki 800,000 senelik bir zamanı içine almaktadır. Bizim naçizane araştırmalarımıza göre, bu senelerin sayısı hakkında kesin bir söz söylenememekle beraber, ikinci tahmin daha ziyade ilmîdir. Bu sebeple insanlığın tarihi, birisi asıl tarih ve diğeri tarih öncesi adı ile iki büyük kısma ayrılıyor.

      5. Tarih Öncesinin Kısımları

      Henüz tarih öncesi çağlar detaylı kısımlara ayrılamamışsa da belli başlı üç devreye bölünmüştür. Bunların birincisi “Taş Devri”dir. Bu devirde insanlar, alet ve edevatını ancak taştan, ağaçtan ve kemiklerden yapmış ve madenlerden hiçbirini keşfedememiştir.

      İkinci devre “Tunç Devri”dir. İnsanların, ilk önceleri bakır ve kalay madenlerini keşfettikleri anlaşılıyor. Üçüncü devre “Demir Devri”dir.

      Bununla beraber şurasını dikkate almak lazım gelir ki tarih ile tarih öncesi arasındaki ayırıcı hat, kesin olmadığı gibi yukarıda zikrettiğimiz üç devreden ikinci ve üçüncüyü ayırt ettiren tunç ve demir, hâlâ zamanımızda en çok kullanılan madenlerdendir. Yine bunun gibi zamanımızda birçok vahşi kabileler vardır ki taştan başka bir şeyden alet ve edevat yapmasını bilmiyor ve demek ki Taş Devri bugün de küremizde hâlen devam ediyor.

      6. Tarihin Kısımları

      Tarih, üç büyük devreye bölünmüştür: İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ. Tarihin bu kısımlara ayrılması umumiyetine ait olup hepsine birden “genel tarih” adı verilir. Bir memleketin, bir kavmin, bir fikir ve mesleğin tarihine “özel tarih” ismi verilebilir. Peygamberlerin tarihi, İslam tarihi, felsefe tarihi gibi kişilerin hayatını içine alan tarihe hâl tercümesi adı verilir.

      7. Tarihin Kaynakları

      Tarihin kaynakları çoktur. Eski kavimlerin terk ettikleri eserler, mabetler, alet ve edevat, fosiller, dikili taşlar, sütunlar, yazılı eserler, kavimlerin rivayetleri vesaire tarihin belli başlı kaynaklarıdır.

      2. BÖLÜM

      DİN, FELSEFE VE FEN

       Akliyyun – Zihniyyun – Hissiyyun – Tenkit Felsefesi ve Şüpheciler – İspat Felsefesi ve Tekâmül – Ferdiyetçiler ve Maddiyatçılar – Vücutçular ve Ruhaniler – İlahçılar – Bilimin Yetkisi – Felsefenin Konusu.

      Dinler hakkındaki düşünceler, felsefe akımlarına göre birbirinden değişik oluyor. Bunun içindir ki dinler hakkında yazılan eserleri incelemeden önce yazarlarının mensup olduğu felsefe akımlarını bilmek gereklidir. Böyle olmazsa insanın elinde hakikatin ölçütü ve incelemenin terazisi bulunamayacağından birbirine zıt fikirlerin oyuncağı olur ve yazılan şeyi ya sebepsiz reddetmek yahut düşünmeden kabul etmek zorunda kalır. Özellikle Avrupa’nın son eserleri hep bilimsel bir kılıfa bürünmüş olarak yayımlandığından “bilim” kelimesinin ifade ettiği mananın hayranı olanların ilmî olmayan fikirlere bile kapılması çok mümkündür. Bizim eleştirilerimizin dahi anlaşılması için bu akımların bilinmesi gerekir. Fakat kitabımızın bu giriş kısmı, ciltlerle kitapla ancak hakkıyla anlaşılması mümkün olan felsefe akımları hakkında detaylı bilgiler veremez. Bu nedenle bu akımların genel ve önemli hatları hakkında pek kısa bilgiler vermekle yetinmek zaruretindeyiz.

      1. Akliyyun [Akılcılar/Rasyonalistler]

      Akıl ile incelenmesi mümkün olmayan yahut akla ve âdetlere aykırı olan, kabulü imana dayanan şeyleri reddeder. Olağanüstü şeyler ve mucizeleri yorumlayarak akli ve “tabii” bir şekilde kabul eyler. Bunlara “rasyonalistler” adı verilir.

      Son asırda akılcıların [rasyonalistlerin] kaidelerini Protestanların birçok ünlü büyüğü, Tevrat’a, İncil’e, Zend-Avesta’ya; Hint mukaddes kitaplarına, hatta Kur’an-ı Kerim’e ve başta Hristiyanlık olmak üzere bütün dinlere ve İslam dinine tatbik etmişlerdir. Gerçeklerin bozulması ve hakikatlerin yorumlanması üzerine bir “İslam Tarihi” yazmış olan Dozy, rasyonalist bir oryantalisttir.

      2. Zihniyyun