davranışı olduğunu düşünürdüm.”
Bir sonraki durak Theodore White’ın eviydi. Ne Anne ne de Diana buraya daha önce gelmemişlerdi ve misafirperverlik konusunda pek iyi olmayan Bayan Theodore ile çok az tanışıklıkları vardı. Ön kapıdan mı yoksa arka kapıdan mı girmelilerdi? Kızlar, konuyu fısıldaşarak istişare derken Bayan Theodore kolları gazetelerle dolu vaziyette ön kapıda göründü. Gazeteleri teker teker veranda zeminine ve merdivenine yaydı göstere göstere. Şaşkın ziyaretçilerinin ayağına kadar gazete sermeye devam etti.
“Lütfen ayaklarınızı çimlere güzelce sildikten sonra şu gazetelerin üzerinde yürür müsünüz?” dedi gergin bir şekilde. “Tüm evi silip süpürdüm ve içeri daha fazla toz sürüklenmesini istemiyorum. Dün yağmur yağdığından giriş yolu çok çamurlu.”
“Sakın güleyim deme.” diye fısıldayarak uyardı Anne, gazetelerin üzerinde uygun adım yürüdükleri sırada. “Ne söylerse söylesin ne olur bana bakma Diana. Yoksa kendimi tutamayacağım.”
Gazeteler koridora ve ciddi, lekesiz salona kadar uzatılmıştı. En yakındaki koltuğa temkinli bir şekilde oturan Anne ve Diana ziyaretlerinin sebebi açıkladılar. Bayan White da onları sözlerini kesmeden kibarca dinledi. Sadece iki kez maceracı bir sineği kovalamak ve Anne’in elbisesinden halıya düşen küçük bir tutam çimeni almak için araya girdi. Anne feci bir suçluluk duygusu içindeydi. Fakat Bayan White iki dolarlık bir katkıda bulundu. Diana bu katkının sebebini oraya geri dönmelerini engellemek olduğunu söyledi ayrıldıkları zaman. Kızlar daha atlarının bağını çözmeden Bayan White gazeteleri toplamıştı. Bahçeden uzaklaşırlarken kadının girişi harıl harıl süpürdüğünü gördüler.
“Bayan Theodore White’ın yaşayan en titiz kadın olduğunu duymuşumdur hep ama artık buna inanacağım.” dedi Diana, içinde bastırdığı kahkahayı güvenli bir mesafeye ulaştıkları anda patlattığı sırada.
“Çocukları olmamasına sevindim.” dedi Anne ciddiyetle. “Eğer olsaydı çocukları için kelimelerle tarif edilemeyecek kadar feci olurdu.”
Spencerlara gittiklerinde Bayan Isabella Spencer, Avonlea’de yaşayan herkes hakkında olumsuz bir şey söyleyerek kızları perişan etti. Bay Thomas Boulter Avonlea binası için herhangi bir bağışta bulunmayı reddetti. Çünkü yirmi yıl önce inşa edilen bina kendisinin tavsiye ettiği alana yapılmamıştı. Turp gibi olan Bayan Esther Bell yarım saat boyunca ağrılarından ve sızılarından ayrıntılarıyla bahsetti. Fakat ne yazık ki sadece elli sent bağışladı. Bunun sebebiyse gelecek sene para bağışlayamayacak olmasıydı. Çünkü mezarında olacaktı.
Ne var ki en kötü ağırlandıkları yer Simon Fletcher’ın eviydi. At arabalarını bahçeye sürdüklerinde iki meraklı yüzün veranda penceresinden kendilerine baktığını gördüler. Kapıyı çalıp sabırla ve ısrarla bekledikleri hâlde gelen giden olmadı. Öfkelenen ve canı sıkılan kızlar Simon Fletcher’ın bahçesinden uzaklaştılar. Anne, cesaretinin kırılmaya başladığını itiraf etti. Ancak sonrasında her şey tersine döndü. Ardından kendilerini Sloane çiftlikleri bekliyordu ve buralardan cömert bağışlar topladılar. Bu haneleri takiben uğradıları yerlerde işleri yaver gitti. Arada bir burnu havada tiplere denk geldikleri de oluyordu hâliyle. Uğradıkları son yer Robert Dickson’ın gölet köprüsünün yanındaki eviydi. Her ne kadar neredeyse kendi evlerine gelmiş olsalar da burada çaya kaldılar. Alıngan olmasıyla tanınan Bayan Dickinson’ı rencide etmek istemediler.
Burada bulundukları sırada Bayan James White içeri girdi.
“Daha yeni Lorenzolardaydım.” dedi. “Şu anda kendisi Avonlea’deki en gururlu adam. Ne oldu dersiniz? Daha yeni oğlu doğdu. Yedi kızdan sonra bir oğlan oldukça büyük bir hadise o kadarını söyleyebilirim.” O sırada kulaklarını dikip dikkatlice dinleyen Anne, uzaklaştıkları sırada:
“Derhâl Lorenzo White’ın evine gidiyorum.”
“Ama o White Sands yolunda yaşıyor ve yolumuzdan çok uzak.” diyerek itiraz etti Diana. “Onu Gilbert ve Fred ziyaret edecek.”
“Gelecek cumartesine kadar gitmeyecekler ve o zamana kadar çok geç olur.” dedi Anne ciddiyetle. “Bu yeni duruma çoktan alışmış olurlar. Lorenzo White aşırı cimri bir adam fakat şimdi her şeyi bağışlar. Böylesi bir altın fırsatın ellerimizden kayıp gitmesine müsaade etmemeliyiz Diana.” Ortaya çıkan sonuç, Anne’in öngörülerinde haklı olduğunu gösterdi. Paskalya gününde ışıldayan güneşi andıran Bay White, kızları bahçede karşıladı. Anne katkıda bulunmasını isteyince seve seve bağış yaptı.
“Tabii tabii ne demek, en yüksek bağıştan bir dolar fazlasını yapmak istiyorum.”
“O zaman beş dolar olacak. Bay Daniel Blair dört dolar bağışladı.” dedi Anne yarı korkar hâlde. Fakat Lorenzo bir an dahi tereddüt etmedi.
“O zaman beş. Parayı da burada veriyorum. Şimdi sizi eve bekliyorum. Görülmeye değer bir şey var. Şimdilik çok az insanın görebildiği bir şey… Hadi içeri girin ve fikrinizi belirtin.”
“Peki ya bebek güzel değilse ne diyeceğiz?” diye fısıldadı Diana endişeyle. Lorenzo’yu eve kadar takip ederlerken.
“Eminim bebek hakkında söylenecek güzel bir şey olacaktır.” dedi Anne rahatça. “Bebeklerle ilgili güzel detaylar hep olur.”
Ne var ki bebek güzeldi. Dünyaya henüz teşrif eden dolgun ufaklığı beğenen kızları görünce Bay White, beş dolarının karşılığını aldığını düşündü. Ancak bu Lorenzo White’ın herhangi bir şeye katkıda bulunduğu ilk ve son, tek seferdi.
Anne her ne kadar yorgun olsa da kamu yararı için son bir çaba daha sarf etti. Tarlalardan süzülerek her zamanki gibi verandada piposunu tüttüren Bay Harrison’a uğradı. Zencefil de arkasındaydı. İşin aslı Bay Harrison, Carmody yolunda yaşıyordu. Ne var ki Jane ve Gertie’nin hakkında duydukları şaibeli rivayetler dışında kendisiyle tanışıklıkları yoktu. Anne’den Harrison’ı ziyaret etmesini istemişlerdi endişelenerek.
Ne var ki Bay Harrison bir sent bile yardımda bulunmayı derhâl reddetti. Anne’in bütün dil dökmeleri beyhudeydi.
“Fakat topluluğumuzu onayladığınızı zannediyordum Bay Harrison.” dedi.
“Öyle öyle. Ama onayım cebime girecek kadar derin değil Anne.”
“Bugünkü tecrübeme benzer birkaç şey daha yaşasaydım Bayan Eliza Andrews kadar kötümser olurdum.” dedi Anne uyku vakti doğu çatı odasındaki yansımasına bakarken.
BÖLÜM 7
VAZİFE BİLİNCİ
Ilık bir ekim akşamı sandalyesine yaslanan Anne iç çekti. Ders kitapları ve alıştırmalarla dolu bir masada oturuyordu. Ne var ki önünde duran sık yazılmış yazılarla dolu sayfaların okul çalışmalarıyla görünürde bir alakası yoktu.
“Ne oldu?” diye sordu Gilbert. Anne tam da iç çekerken mutfak kapısından içeri girmişti.
Anne kızardı. Okul çalışmalarının altında ortalıkta olmayan yazısını Gilbert’a uzattı.
“Korkunç bir şey olmadı. Profesör Hamilton’ın tavsiye ettiği üzere düşüncelerimi yazmaya çalışıyordum. Ama beni memnun etmediler. Beyaz kâğıda siyah mürekkeple yazılmış hâlleri çok durgun ve aptalca görünüyor. Düşler tıpkı gölgeler gibi. Onları kafeslemek mümkün değil. Ele avuca sığmaz dans eden şeyler. Ancak denemeye devam edersem bir gün işin sırrına vâkıf olurum. Bildiğin gibi çok fazla boş vaktim yok. Okul alıştırmaları ve kompozisyonlarını düzeltmeyi bitirdiğimde kendim için yazma hevesim kalmıyor.”
“Okulda