anlar yorar onları
Düşündürür ilkleri ve sonları
Sorguya bulaşan her hayat gibi
Tutar sorguya eski ikonları
Seni bulduğumda yitirdim sandım
Şeytanca zevklerle kanarım sandım
Sana yeni bir gül getirdim sandım
Sarı yaprak gibi uçtun elimden
Çocukluktan düşen suçtun elimden
Gözlerin andırır mor menevşeyi
Unutturdun bana gamlı herşeyi
Sende buldum inan mavi neşeyi
Karanlık geceler maviye döndü
Seninle seneler haftaydı, gündü
Gideceğin zaman bana işkence
Bu aşkla döndüm bak titrek bir gence
Zaten aşk dediğin nedir ki sence
Zelzeledir yıkar ruhta ne varsa
Zor durulur aşk derinden kanarsa
Fantazi rüyalar sarar ufkumu
Aşkı fısıldıyor bak deniz kumu
Eski demler filizlenir içimde
Tomurcuklar bilmediğim biçimde
FIRAT 37
Fırat yüzüstü yatıyor,
Malatya habersiz, Fırat yüzüstü yatıyor
Fırat yatıyor, kan akıyor kenarından
İçinden ta içinden akıyor kan
Fırat’ın tabanında yırtık var
Kanadı kırık ürkek güvercin var ardında
Ölü can
Merhamet ve sadakat iki kardeşti ne oldu
Güvercinleri taşlıyor çocuklar
Balkonlu evler yapmayın düşmesin çocuklar dedik
Ne oldu
Güvercinleri vurdular balkonlu evlerin çocukları
Fırat akıyor balkonların altından
Çocukların güvercin nefretiyle akıyor
Güvercin nefretiyle çocukların
Merhamet ve sadakat küsünce birbirine
Kin ve ihanet sarar toy gönülleri
Kendi kendini yiyen canavara dönüşür bebekler
Mazisini tekmeler klavyede elleri
Fırat, sadakatsiz akar mı içimizde
Merhamet mazisini tekmeler klavyede elleri
Fırat, sadakatsiz akar mı içimizde
Merhamet etmezse toprağı ona
Erzurum yaylaları hepten habersiz mi Basra’dan
Kafkaslar Ortadoğu’dan ya da
Fırat’ın dibinden kan sızıyor
İçimden ta içimden bir sızı
Sarıyor sıkıyor benliğimi
BEN, ŞEHİR VE ÖLÜM ÖTESİ 38
Gece bir derin çukur çekiverdi kendine
Şehrin iniltisini duyunca penceremden
Ki görüp de ürperdim o ruh güzergâhımı
Bu duvar diplerinde yatan kimin bedeni
Her seste kulağını kapıya dayayan kim
Duyduğu her solukta içi dağlanan adam
Yorgun düşüp yastığa koyunca başlarını
Bilmez hangi baştandır o çekilmez ağrılar
Her bir ayak sesinde gelen hangi sevgili
Hangi sevdadır açan açılmaz kilitleri
Kırılsın demirden kapı, yırtılsın o tül perde
Islak dudaklar örtsün kapanan gözlerini
Soyup ruhunu şehrin o şuh memelerinden
İlmik ilmik çekilen bir desenin renkleri
Kaldırım taşlarından fazla insan taşıdım
Günahını dünyanın yalnız bendim işleyen
Yalnız bendim omzunda taşıyan günâhları
Temaşa eyleyerek şehri öyle yukardan
Başkalarının kanı, başka hayatlar vardı
Her birinde ben vardım, kendi başlarım vardı
VAKTERİŞİNCE
Melek yüzlü, çalışkan yönetmenim Satılmış’a…
Fotoğrafın geldi altında tarih
Ölümün sarih değil doğumun sarih
Bir bakışın var ki ölmeye karih
Hakiki şehitsin yoktur tereddüt
Bil ki değil şehitler mütereddit
Melekler daima yoldaştı sana
Her bir yeni çekim bir aştı sana
Şehitlik ne de çok yaraştı sana
Toprağın bin yıllık kucağındasın
Efendi milletin sancağındasın
Satılmışım ben davaya satılmış
Yurda rehber bir kervana katılmış
İştiyakla istikbale atılmış
Çiftçinin köylünün gözü kulağı
Sarsın ülkemi hep yayımın ağı
Medya teröründe oyalanmadım
Paradan makamdan tasalanmadım
Hizmet ettim hizmetime kanmadım
Çekeceğim daha birçok hasat var
Şimdi artık kollarımda kanat var
Gel Serdar’ım şimdi senle varalım
Bey çıkartıp marabayı atalım
Ruhu ruha şiirlerle karalım
Ölüm asude bir bahar ülkesi
Kanat çırpıp helâlleşmek ilkesi
Celladın âfet-i cânındır Gökmen
Merâmın Mansur-ı dârındır Gökmen
Âhın nâme-i hezârındır Gökmen
Yârdan kahr ile nazar düştü ya Hû
Bahtımıza intizar düştü ya Hû
Söz yarım, haydi dûa-yı seyyide
Göz yarım, haydi senâ-yı seyyide
Köz yarım, haydi fenâ-yı seyyide
Sözle