Lütfü Şehsuvaroğlu

Lâ Havle - Lütfî Divânı


Скачать книгу

anlayabilirsiniz

      Burada didişmeye devam

      Sokaklar ve betondan binaların giriş kapıları

      Önlerinde direkler sanki saatin tiktakları

      Vakit gibi ölmekteler

      Arkada kaldı zaman

      Belki çıkacak ana caddeye

      Elbet bu sokaklar

      Kentin ana caddesi

      Anlamadan sokakların sevdâsını

      Kendisine uzanan

      Kentler arası bir otobana saracak

      Sert, asfalt kollarını

      Artık, ne yanda kaldırımlar olacak

      Ne binaların giriş kapıları

      Ne de perde aralarından süzülen

      Mutluluk ışıkları

      Yalnız kilometrelerin şarkıları kalacak

      Bu tablo, bu bitmemiş tablo

      Belki bir gün… diyecek hep

      Umut mabedinde diz çökecek

      Bilmediği dûalardan okuyacak

      Zaman ve mekân saracak onu

      Kıstıracak, sıkacak

      Bir çerçeve ve köşebentleri gibi

      Dört yanından

      Çiviler arkadan çakılacak

      Üzerine çerçevelerin

      Ve tuval gergin

      Ve şehvet şarabını içmiş boyalar

      Kusmaya hazırdırlar palette

      Ressam günahın portresini tasarlıyor

      Uzun parmaklarında tuttuğu

      Uzun fırçalar

      Bütün kıllarıyla hazır, beklemekteler

      Ve yolcu gecenin karanlığında

      Düşüyor bir inşaat çukuruna

      Ölüm bu kadar basit işte

      Ne kaldı sanki göğün karanlığından

      Selam

      Cenaze merasiminde taşınsın o da

      Bir tabut içinde

      Yolcunun tabutunun ardından

      Beraber gömülsünler toprağa beraber

      Unutmayın sâdece bir oyundur bu

      Zira öteler hâlâ selâm göndermekteler

      Yolcunun ise mezarında

      O ilk gömme törenlerinden kalan

      Çiçekler kuru

      Ve yerin çocukları her gün

      Yatıp kalkıp, dönüp durup, gidip gelip

      Bu bilinen oyunu biteviye

      Sahnelemekteler

      ÖMÜR 23

      Rûyâ gibi bir ömrü fâşetmekten yoruldum

      Hep bir başka hayâtı gözetmekten yoruldum

      Heybetli doruklarda seken ceylan gibiydim

      Hiç yormadı dağlar beni düzdeyken yoruldum

      Kuşlar gibi uçtum da bir çaydan geçemedim

      Hazrolda yorulmadım rahattayken yoruldum

      Zindanlara düştüm de hiç şikâyet etmedim

      Devletlûye pazarlıklı temennâdan yoruldum

      İkbâl ile istikbâle dâir perîşânım

      Hüsran yine ensemde düşünmekten yoruldum

      Dâvâ adamından ne dolaplar döndüğünü

      Gördüm de o dâvâda sadâkatten yoruldum

      Lütfî seni bilmez uğruna yandığın dostlar

      Sen neyle yanarsın sual etmekten yoruldum

      YOLDA 24

      Bir noktaya basmam yürümekteyken bir yolda

      Kim söyledi aşkın dili giryân olur yolda

      Şol dünyayı alsam tutuversem şol elimde

      Kanmış ruhumun postunu sermek düşü yolda

      Hicranla yanan ben, sana râm olmuş olan ben

      Bir tek bakışın kâfi gelir gör beni yolda

      Yollar ne tuzaklar taşıyor, hicranlar bir de

      Azmetmeli, sabretmeli berk kalmaya yolda

      Ben belki bu girdâbı bilmekteydim ezelden

      Israr ile en doğru bulunsun doğru yolda

      SİNEK MEDENİYETİNE DAİR

      Uzun yaz akşamlarında sahipsiz yokluğumuz

      Gölgesiz yürüyüşümüz bir hayale doğrudur

      Bu kentin varoşlarında sayısız çokluğumuz

      Musikisiz ve şiirsiz bir dudağa mültesem

      Nice ilhamlar edindik, nice çileler çektik

      Sinek medeniyetine ait ve ona dair

      Hantal, çorak topraklara nice tohumlar ektik

      Kin ektik, şehitler biçtik melekûta müsellem

      HASTA YÜZYIL YORGUN KERVAN 25

      Şafak vakti çalan çanlar

      Yeryüzü bir kervansaray

      Sergüzeşt serseri çağlar

      Suya düşen kimsesiz ay

      Sesin kalbimde çınlar

      Âsumanı sarar bir yay

      Sesin insan sesi midir

      Soyunsun kılıçlar kından

      Nefesin ibrahim midir

      Ardımızdan gelen rüzgâr

      Sürükler bizi çöllere

      Çekilecek çileler var

      Çöledir yolumuz çöle

      Arayışla bulunur yâr

      Damlalar biriksin göle

      Kum tanesi gibi yanar

      Göğsümden süzülen kervan

      Bir iz arar, bir iz anar

      Hasta yüzyıl yorgun kervan

      Vahalarla taşsa da çöl

      Hasta yüzyıl yorgun kervan

      GECEYE TÜRKÜ

        Kendi elimizle gömdük geceyi

        Gömdük ömrümüzü ellerimizle

        Düğmeye basınca söndü lambalar

        Düştük erte günün aydınlığına

        Başka bir gün artık bu birden gelen

        Durdu