Hasan Yılmaz

Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar


Скачать книгу

1543’te Tebriz’e yönelik bir gözdağı seferi daha icra edildi. Nahcıvan seferi neticesinde 1555’te Amasya Antlaşması imzalandı ve Safevî-Osmanlı savaşlarına son verildi. Safevîler’le yapılan mücadele, Osmanlı Devleti’ne doğuda kendi doğal sınırlarının ilerisine gitmemesi gerektiğini gösterdi. Ancak 1555’teki anlaşmadan sonra Bağdat’tan Basra’ya uzanan kesim tamamen Osmanlı kontrolüne girdi.

      Bu arada Akdeniz ticaretini tamamen ele geçirmek için 1538’de Portekizlilere karşı Hint seferine çıkıldı ve onların faaliyetleri engellenmeye çalışıldı. Ümit Burnu’nun keşfedilmesiyle önemini yitirmeye başlayan Kızıldeniz ticaretini yeniden canlandırmak ve mukaddes yerleri korumak için Yemen ve Habeşistan’ın kuzeybatısında yeni fetihler yapıldı ve beylerbeylikler kuruldu. Böylece Kızıldeniz’in iki yakasına hâkim olan Osmanlılar, Portekizlileri Kızıldeniz’e sokmadıkları gibi onların bu sulardaki geleceklerine de mâni oldular, ticareti canlandırıp Kahire ve Suriye limanlarını eski şaşaalı günlerine kavuşturdular.

      Süveyş ve Don-Volga Kanalları Planlandı

      Ümit Burnu’nun keşfedilmesiyle Akdeniz ticaretinin zayıflamaya başlaması üzerine, Süveyş Kanalı’nın açılması planları yapılmaya başlandı.

      Aynı süreçte, 1552 yılında Kazan ve 1556 yılında Astarhan’ı ele geçiren Rusların, Orta Asya’dan batıya uzanan tarihî ticaret ve hac yollarını kesmesini engellemek için Don-Volga Kanalı planlandı. Ancak her iki kanalın inşasını gerçekleştirmek mümkün olmadı. Bunda Osmanlı’nın dikkatini Kıbrıs’ın fethine ve İran’a çevirmesinin de etkisi oldu.

      Kıbrıs, konumu itibarıyla Akdeniz’in en önemli adasıydı. Akdeniz’in doğusuna hâkim olmak için Kıbrıs’ın ele geçirilmesi gerekiyordu. Kıbrıs, 1571 yılında Venediklilerden alınsa da aynı yıl Osmanlı donanması İnebahtı’da ağır bir darbe aldı. Bu darbenin etkisi ancak 1574 yılında Tunus’un fethedilmesiyle atlatılabildi. Böylece İspanyolların Kuzey Afrika hedefleri ortadan kaldırıldı.

      İspanyollar Akdeniz’de Osmanlı gücüyle rekabet edemeyince bütün dikkatlerini Atlantik ötesinde koloniler oluşturmaya verdi. Bu nedenle Osmanlı donanması Akdeniz’in yegâne gücü oldu. Akdeniz’in güvenli bir denize dönüşmesi ticareti artırırken beraberinde korsanlık faaliyetlerinin de artmasına yol açtı.

      1578’de Fas’ta meydana gelen Üç Kral Savaşı ile Portekiz Krallığı’nın geleceği tayin edilirken Osmanlı Devleti de Kafkaslar’da Safevîler ile büyük bir mücadele başlattı. Bu mücadele sonunda Osmanlı Devleti’nin sınırları Hazar Denizi kıyılarına ulaştı. Ancak buradaki varlığı uzun sürmedi. Zira 1590 yılında Safevî Devleti ile yapılan barış antlaşmasından sonra tahta çıkan I. Abbas, 1603 yılında yeniden savaşı başlattı. Aralıklarla devam eden bu savaşlar sonucunda Osmanlı Devleti, yeniden doğal sınırlarına çekilmek zorunda kaldı.

      Haçova Savaşı, Orduda Değişim İhtiyacı Doğurdu

      Osmanlı Devleti’nin, Avrupa’da en uzun süren savaşları 1593’te başladı. 14 yıl süren bu savaşların en önemlisi 1596’da Haçova’da yapılan savaştı. Bu savaş Osmanlı’nın zaferi ile sonuçlansa da Osmanlı ordularının Avrupa orduları karşısında teknik olarak yetersiz kaldıkları ortaya çıktı. Avrupa orduları, yeni savaş tekniklerini ilk defa Haçova’da kullandılar. Aynı şekilde ateşli silahları yaygın olarak kullanmaya başladılar. Bu durum Osmanlı ordusunda yenileşme ihtiyacını doğurdu. Bunun sonucunda yeni askerî grupların istihdamı problemi ortaya çıktı. Sisteme uymayan tımarlı sipahilerin ordu içindeki önemi azaldı. Bunların yerini tüfek kullanmakta mahir sekban denilen Anadolulu gençler aldı. Anadolulu gençlerin orduda görevlendirilmesi ordunun yapısında köklü değişime yol açtı. Bu ayrıca zincirleme olarak bürokrasiyi, mali yapıyı da çeşitlendirip değiştirdi.

      Hem Doğuda Hem Batıda Savaşan Tek Devlet Oldu

      Osmanlı Devleti, hem doğuda hem batıda genişlemeye çalışan ve her iki hatta da savaşmak zorunda kalan yegâne devlet oldu. Habsburglarla batıda, Safevîler ile doğuda yürütülen mücadele maliyeyi büyük ölçüde sarsarken, diğer ekonomik ve sosyal sebeplerle Osmanlı sisteminde derin yaralar açıldı. Mali sorunların üstesinden gelmek için konulan vergiler, isyanlara neden oldu. Celali adı verilen isyanlar, Anadolu’nun her tarafını altüst etti. Suriye ve Lübnan bölgelerinde Canbolatoğlu ve Maanoğulları isyanları patlak verdi. Her iki isyan da 1607 yılında kuvvet yoluyla bastırıldıysa da Anadolu’daki bazı isyanlar, isyancı liderlere tavizkâr davranıp hükûmete bağlılığını temin için kendilerine idari görevler verilmek yoluyla yatıştırılabildi. Fakat 1595-1610 yılları arasında büyük bir karışıklık yaşanmış ve Osmanlı kaynaklarında bu döneme “büyük kaçgunluk” adı verilmiştir.

      Osmanlı Devleti, iki cephede yürüttüğü mücadele sonrasında Avusturya’da egemen olan Habsburg Hanedanı ile 1606’da Zitvatorok Antlaşması’nı imzaladı. Bu antlaşma Osmanlı diplomasi tarihinin dönüm noktasını teşkil etti. Bu tarihten itibaren Osmanlılar, Batı karşısında savunma pozisyonuna geçti.

      Osmanlı Devleti, içine düştüğü iktisadi ve sosyal bunalımları pratik çözümlerle halletmeye çalıştı. Çözüm arayanların bir kısmı, sistemin “kânûn-ı kadîm”e dönüşle düzelebileceği fikrini savundular. Fakat saray mensupları bunun bir çözüm olamayacağını görüyordu. Bu nedenle köklü önlem almak yerine, geçici çözümler geliştirildi. Alınan bu önlemler, II. (Genç) Osman’ın kanlı bir ihtilalle devrilmesi gibi olaylara rağmen uzun vadede rahatlatıcı etkisini gösterdi.

      İran ile Uzun Barış Dönemi 1639’da Başladı

      16. yüzyıldan beri aralıklarla süren İran ile mücadele ancak IV. Murat’ın Revan ve Bağdat seferleri sonrasında 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması ile sonlandı ve Osmanlı Devleti için doğuda uzun soluklu bir barış dönemi başladı. İmzalanan antlaşma ile Bağdat, Van, Kars, Kuzey Irak bölgelerindeki Osmanlı hâkimiyeti onaylanmış oldu.

      Bu arada Erdel-Eflak ve Boğdan’ın emniyeti için Osmanlılar bir süre Lehler (Polonyalılar) ve Kazaklarla (Ukraynalılar) uğraşmak zorunda kaldılar. Hatta II. (Genç) Osman 1621’de ordunun başında Hotin önlerine kadar gitmişti.

      Avrupa’nın en kanlı yılları Otuz Yıl Savaşları denilen 1618-1648 yılları arasındaki dönemdi. Bu dönemde Osmanlı’nın Avrupa ile uğraşmasını engelleyen ise Osmanlı Devleti’nin 1645’te Girit batağına saplanmasıydı. Osmanlılar Girit Adası’nı 1669’da Kandiye’nin düşmesiyle ele geçirebildi. Bu sırada içeride iktidar çekişmesiyle boğuşan Osmanlılar, Köprülü Mehmet Paşa’nın sadarete getirilmesiyle batıda yeni bir atılım içerisine girdiler. Onun sert politikası içeride sükûneti sağladı, Venediklilerin Boğaz ablukası kaldırıldı ve 1657 yılında Dalmaçya sahillerine ulaşıldı.

      Uyvar Ele Geçirilerek Avrupa’da En Geniş Sınırlara Ulaşıldı

      Bu arada bugünkü Romanya’nın Batı ve Orta bölgesi olan Erdel politikasına da ağırlık verildi. 1658’de batı sınırında Varad eyaleti kurulurken 1662’de Habsburg Hanedanı ile yeni bir savaş başladı. 1663’te bugünkü Slovakya’nın Nove Zamky şehrinde bulunan Uyvar Kalesi fethedildi. Böylece Osmanlı Devleti Avrupa topraklarında en geniş sınırlarına ulaştı. Yeni alınan yerler de Uyvar’a bağlanarak eyalet teşkil edildi.

      1672’de Ukrayna’nın Podolya bölgesinde Kamaniçe Kalesi alınarak kuzeydeki en uzak noktaya ulaşıldı. Böylece 1676’da yapılan Zoravvna Barışı ile Ukrayna da Osmanlı Devleti’nin yönetimi altına girdi. 1678’de Kiev yakınlarındaki Çehrin’e ulaşan Osmanlı Devleti, 1681’de Ruslarla yapılan