Hasan Yılmaz

Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar


Скачать книгу

Gemilerin kabulüyle oluşan kriz, bunların kâğıt üzerinde satın alınması ve isimlerinin değiştirilmesiyle geçiştirilmek istendiyse de Alman subay kadroları ve mürettebatının aynen muhafaza edilmekte olması müttefikleri teskin etmedi. Bu gemilerin Karadeniz’e çıkarak Rus limanlarını vurması Osmanlı Devleti’nin bir oldu bittiyle savaşa girmesine neden oldu. 14 Kasım’da “cihad-ı ekber” ilan edilerek bütün Müslümanlar din savaşına davet edildi. Ancak İngiltere ve Fransa’nın sömürgesi durumuna gelen Hindistan, Mısır, Cezayir, Fas, Tunus gibi yerlerde yaşayan Müslüman nüfusun ayaklanması beklentisi gerçekleşmedi. Aksine, Osmanlı sınırlarında yaşayan Müslüman Araplar, bağımsızlık beklentisiyle İngiltere’nin tesirine girerek Osmanlı aleyhine faaliyet yürütmeye başladılar.

      Osmanlı Üç Kıtada Savaştı

      Osmanlı orduları Kafkaslar’da, Irak’ta, Filistin-Suriye’de, Sina-Mısır’da ve Arabistan’da, Çanakkale’de ve Galiçya’da müttefik düşmanlara karşı savaşmak zorunda kaldı. Türk kuvvetlerini Alman komutanlar yönlendirdi. Onların görüşleri, onların savaş hedefleri öncelik kazandı. Almanların sıkıştıkları cephelerde kuvvet takviyesini Osmanlılar yaptı. 600 yıllık imparatorluğun ordularının genelkurmay başkanlığına Friedrich Bronsart von Schellendorf ve daha sonra Hans von Seeckt getirildi. Almanların Galiçya cephesinde Ruslar karşısında rahatlamaları için Kafkaslar’da Ruslara cephe açıldı. Birinci Dünya Savaşı’nın ilk büyük felaketi on binlerce Türk askerinin tek kurşun atamadan soğuğa teslim oldukları Aralık 1914-Ocak 1915’teki Sarıkamış Harekâtı’yla oldu.

      Birinci Dünya Savaşı’nın ikinci büyük hezimeti, Mısır’daki Cemal Paşa kumandasında Ocak-Şubat 1915’teki Birinci Kanal Harekâtı ve 27 Temmuz 1916’daki Süveyş Kanalı Harekâtı oldu. Osmanlı Devleti’nin çıkarlarına hizmet etmeyen, Almanları cephelerde rahatlatmak için açılmış bu cephede de Osmanlı kuvvetleri büyük kayıplar verdiler.

      Çanakkale’de Destan Yazıldı

      Birinci Dünya Savaş’ının büyük cephesi ise İngiliz-Fransız kuvvetleri tarafından Çanakkale Boğazı’nda açıldı. Mehmet Akif’in, “Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi.” dediği bu savaş, Osmanlı Devleti’ne bitirici darbeyi vuracak şekilde planlanmıştı. İngiliz-Fransız ittifakı savaşı kazanmaları durumunda hem İstanbul’u ele geçirip Osmanlı’ya öldürücü darbeyi vuracaklar hem de Rusya’nın lojistik yollarını açarak Almanlara karşı Rusya’yı rahatlatacaklardı. Aynı zamanda Rusya’daki çarlık düzenini Bolşeviklere karşı destekleyip Komünist ihtilali önleyeceklerdi.

      1915 yılının Ocak ayında başlayan deniz saldırısı 18 Mart 1915’te İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin hezimeti ile sonuçlandı. Ardından kara savaşları başladı. Bu savaştan da Osmanlı kuvvetleri zaferle çıktı. On binlerce Türk’ün şehadeti pahasına müttefiklerin Çanakkale Boğazı’nı geçmesine izin verilmedi.

      Ermeniler Tehcir Edildi

      Osmanlı Devleti’nin üç kıtada yürüttüğü savaşlar, iç güvenlik endişesini de gündeme getirdi. Savaştan yenik çıkılması durumunda Ermeni reform taleplerinin hayata geçirilmesi kaçınılmazdı. Ermeniler de bu doğrultuda Rusların himayesinde içeride nüfus arındırma faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardı. Bu nedenle Ermenilerin kritik bölgelerden daha az tehdit oluşturabilecekleri güney sınırlarında yerleştirilmeleri gündeme geldi. 27 Mayıs 1915’te kabul edilen “Tehcir Kanunu” ile altı vilayette yerleşik Ermeniler, Anadolu dışına sürgün edildiler. Günümüzde çok tartışılan bu kararın Almanların telkini ile alındığı ileri sürüldü. Alman elçisi Baron von Wangenheim’in Ermeniler için yapılan müdahaleleri geri çevirdiği ve Türk hükûmetinin aldığı tedbirleri ve bunun uygulanmasını onaylaması da bu iddiaya dayanak gösterildi.

      Bu arada bağımsızlık için İngilizlerle iş birliği yapan Hicaz ve Necid emirlerinin isyan ederek silahlı eylemlere girişmeleri 1916’da Hicaz ve Mekke’nin kaybına yol açtı. Ardından Irak, Suriye ve Filistin bölgelerinin de elden çıkması kaçınılmaz hâle geldi.

      Osmanlı Devleti’ni savaş sırasında rahatlatan gelişme ise Rusya’da Bolşevik İhtilali’nin gerçekleşmesi oldu. Rusya’nın Kafkas Cephesi’nden çekilmesine neden olan bu ihtilali, İttihat Terakki Cemiyeti de destekledi. Rusların boşalttıkları toprakları Rus ordusu içinde oluşturulan Ermeni kuvvetlerine terk etmeleri nedeniyle, Doğu Anadolu’da stabilitenin sağlanması, Batum, Ardahan, Kars gibi yerlerin Ermenilerden alınması mümkün oldu.

      Son Padişah Vahdettin Oldu

      Birinci Dünya Savaşı’nın bitimi Osmanlı Devleti’nin de tarih sayfalarındaki yerini almasıyla sonuçlandı. 600 yıllık devletin son padişahı ise 3 Temmuz 1918’de Sultan Mehmet Reşat’ın ölümü üzerine tahta geçen VI. Mehmet (Vahdettin) oldu.

      Vahdettin tahta çıktığında Osmanlı Devleti’nin güneydeki toprakları İngiliz ve Fransızların eline geçmişti. 11 Mart 1917’de Bağdat, 11 Aralık 1917’de Kudüs, 1 Ekim 1918’de Şam, 27 Ekim 1918’de Halep İngilizlerin egemenliği altına girmişti. Aynı şekilde 6 Ekim 1917’de Beyrut, 14 Ekim 1917’de Trablusşam ve İskenderun da Fransızların egemenliği altına girmişti.

      Osmanlı Devleti için son derece ümitsiz bir hâl alan savaşta, Bulgarların savaştan çekildiklerini ilan etmeleri çöküntüyü daha da hızlandırdı. Almanya ve dağılan Avusturya-Macaristan da 3-4 Kasım 1918’de savaşı bıraktığını duyurdu. İngiltere-Fransa liderliğindeki Avrupa devletlerinin galip geldiği savaşın sonunda Sadrazam Talat Paşa, 8 Ekim 1918’de istifa etti. Onun yerine 14 Ekim 1918’de Ahmet İzzet Paşa’nın başbakanlığında yeni bir hükûmet kuruldu. Kısa bir süre sonra da 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı. Osmanlı Devleti’nin savunmasını çökerterek Anadolu’nun parçalanmasını kolaylaştırmayı amaçlayan mütareke hükümleri, Osmanlı Devleti’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdüremeyeceğinin belgesi oldu.

      Son Kurtuluş Ümidi Millî Direniş Oldu

      Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti’nin elinin kolunun bağlanması ve arkasından imzalanan Sevr Antlaşması ile Anadolu’nun taksim edilmesi, Türk milletinin tarih sahnesinde varlığını korumak için Anadolu’da yeniden örgütlenmeyi zorunlu kıldı. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gidişiyle başlayan millî direniş çalışmaları, üç yıl sonra meyvelerini verdi. 9 Eylül 1922’de Yunan ordusunun İzmir’den denize dökülmesiyle Anadolu’da yeniden bağımsız bir devletin doğduğunun da müjdesi verildi. Edirne’den Kars’a, İzmir’den Hakkâri’ye kadar Anadolu’nun bütününün hukukuna ilişkin anlaşma Lozan’da imzalandı. Mudanya Mütarekesi’nin ardından 24 Temmuz 1923’te Lozan’da atılan imzalarla Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesindeki yerini aldığının işareti verildi.

      Esasında İngiliz-Fransız ittifakının Lozan görüşmelerine İstanbul hükûmetini de davet etmeleri saltanatın kaldırılmasını hızlandırdı. Tevfik Paşa’nın Ankara’daki Millî Meclisi İstanbul’un emrine girmeye çağırması saltanat tartışmalarını yoğunlaştırdı. TBMM’de yapılan görüşmeler neticesinde 1-2 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı. Bunun üzerine İstanbul’daki Tevfik Paşa hükûmeti 4 Kasım 1922’de istifa etti. Vahdettin yeni bir hükûmet kurma girişiminde bulunmayarak saltanatın kaldırılması kararına uyduğunu gösterdi. 16 Kasım 1922’de İngilizlere sığınarak İstanbul’dan ayrılıp Malta Adası’na gitti. Vahdettin aynı zamanda halifelik unvanına sahip olduğu için Büyük Millet Meclisi, onu hal ederek, yerine 19 Kasım 1922’de Abdülmecit Efendi’yi seçti. 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilan edilmesi ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın cumhurbaşkanı seçilmesiyle