Yasin Topaloğlu

Su Gibi Geçen Yıllar - Kahraman Emmioğlu Kitabı


Скачать книгу

olduğunuz Refah Partisi ve Millî Selamet Partisi hareketi çok organize; İttihat ve Terakki’den sonra bu topraklarda en iyi örgütlenmeyi başarmış bir hareket. Sandık müşahidinden adliyedeki temsilcilere kadar ciddi bir örgüt kurdu. Orada, aynı zamanda kendi örgütünüzün sandıklara hâkim olamayışına mı tanık oldunuz?

      Hayır, aslında şöyle: Sandıkta malumunuz bütün partilerin olduğu gibi, bizim partinin de temsilcileri var. Fakat tutanağı alan, oradaki sandık başkanına getiriyor. Orada işler düzgün yapılıyor. Herkes buna şahit oluyor. Çünkü sandık müşahitleriyle görüştüğümde hepsi sandığı teslim ederken mühürlü ve doğru dürüst verdiklerini söylüyorlar.

      Dediğiniz gibi, zaten müşahitler de var.

      Evet. Sandık tutanakları da var zaten. Tutanaklar perişan bir hâlde getiriliyor. Belli ki burada bir katakulli var. Ne oluyor? Sandık başkanının tutanakları getirmesi sırasında, adam kendine göre, aklına göre işlem yapıyor. Getirirken zapturapt altına almanın imkânı da yok. Nasıl yapabilirsiniz ki? Arabaya bütün müşahitleri doldurarak getiremiyorsunuz. Orada mühürlüyorsunuz, veriyorsunuz. Geliyor. Ama gelirken adam yolda gereken işlemini yapıyor. Sandığı, torbayı perişan ediyor.

      O zaman, orada iki türlü bir manipülasyondan söz ediyorsunuz.

      İki türlü bir manipülasyon var. Bir sandık başkanının yolda yaptığı manipülasyon var ki bilahare bazıları şunu ifade ettiler: “Yolda sizinle ilgili birçok reyleri çöpe atılmış gördük.” dediler. Bir ikinci manipülasyon da sandık tutanaklarını icmal tutanağına aktarırken yapılan manipülasyon. Bunu hâkim yapıyor. Bilahare baktığımızda sandık tutanağında çok çarpıcı bir misaldir bu. Ben 100 oy almışım, Celal Doğan 1 oy almış. Sandık tutanağında böyle yazılı. Ama hâkim okurken Celal Doğan 100, Kahraman Emmioğlu 1 diyor ve icmal tutanağına böyle geçiyor.

      200 oy kaybettiniz.

      İki yüz rey kaybetmiş oldum.

      Celal Doğan bir tutanakla iki yüz oy kazanmış oluyor.

      Tabir tamam.

      Celal Doğan, iki yönlü kazanıyor. Hem rakibinden 100 oy sildiriyor hem kendine 100 oy yazdırıyor.

      Tam bir rezalettir. Aslında onun icmal tutanaklarına geçişinin mutlaka ve mutlaka müşahitler tarafından bir projektörle yansıtılıp herkes tarafından görülmesi lazım ama bir görme durumu yok. Hâkim alıyor, okuyor, koyuyor. Böyle şey olur mu? Ama böyle. Neticede de böyle bir haksızlığın olduğunu ben gördüm, herkes de gördü, bizim arkadaşlarımız da gördü. Allah biliyor ya, bu yüzden Adliyenin önünde toplanan arkadaşların galeyana gelip infial yaratmalarından da korktum. Çünkü bizim arkadaşlardan bazıları silahlı gelmişlerdi. Celal’in adamları da silahlıydı ve beni çok daha önceden de ikaz etmişlerdi.

      Sizi kim uyardı?

      Dayımın oğlu, rahmetli babamın dayısının oğlu Muzaffer Vakvak, “Kahraman, dikkatli ol! Bu adamlar şer insanlardır, silahlılardır. Yarın herhangi bir şekilde sana suikast yapabilirler!” diye uyardı. Onun için benim arkadaşlarım da yanımdan ayrılmadılar. Eve dahi gelip giderken çok büyük bir kalabalıkla gelip gittik.

      Bu kritik durumda, emniyet sizinle ilgili koruma kararı almadı mı?

      Emniyet herhangi bir şekilde bizimle ilgilenmedi. Doğrusu, bizimle ilgilenin diye bir talepte de bulunmadık.

      Pazar günü saat beşte sandıklar kapandı. Oy verme işlemleri bitti. O saatlerde siz neredesiniz?

      Biz o sırada dolaşıyoruz. Aynı zamanda ilk açılan sandıkların sonuçlarını öğrendik.

      O anda başkan seçildiğinizi gördünüz mü?

      Sizin de ifade ettiğiniz gibi, doğrusu başkan olduğumu bir gün önceki turda görmüştüm. Çok enteresandı; o turda bütün herkes sanki “Emmioğlu Emmioğlu” diye el uzatıyordu. Özellikle çocuklar olmak üzere, büyük kalabalıklardan ilgi görüyordum. Şunu çok iyi biliyorum; bir ülkede çocuklar ve kadınlar eğer sizin tarafınızı tutuyorsa orayı mutlaka kazanırsınız. Buna ben şahit oldum. Hele o Almacı Pazarı hadisesini de hiç unutamıyorum.

      Almacı Pazarı’nda ne oldu?

      Almacı Pazarı’nda beni gören insanlar, uzaktan koşarak geliyorlar; sanki ben kurtarıcıyım. Adamlar benimle el sıkışmak için bana doğru koşuyorlar. Her taraftan adamlar geliyor. Bu durumu görünce Nurettin Aktaş (Allah selamet versin.) “Mübarek olsun, sen aldın ve belediye başkanımız oluyorsun. Çünkü bu durum, bu manzara her insana nasip olacak bir durum değildir.” demişti. Doğrusunu Allah biliyor ya, ben de “Tamam, bu işi bitirdik!” dedim.

      Tabii Adliyedeki manzarayı görünce ümidiniz kırıldı. O an endişelendiniz mi?

      Evet endişelendim ama endişemi çok da dışarı vuramadım. Vursam, Allah korusun, infiale sebep olacak ve bir dövüş kopacak. Hani benim de kulağıma üfledikleri için daha önceden böyle bir zalimane karşılaşma olur diye endişelendim ve fazla da üzerine gitmedim doğrusu.

      İki aya yakın bir süre seçim kampanyası yaptınız. Kampanyanın kısa aralıkta olmasının bir nedeni, sizin adaylığa zor ikna edilmeniz.

      Doğru, çok zor ikna edildim.

      Hatta mümkünse gelmemek de istiyorsunuz. O anda patronunuza da “İnşallah bu teklifi kabul etmem. Burada işleri biraz düzene koydum.” diyorsunuz. Sonuçta sizi adaylığa, dava memur kılıyor. Peki Antep’e geç gelmeniz kampanyanın finaline tesir etmiş midir?

      Oraya gitme kararı verdiğimiz zaman -Allah biliyor ya- sırf bir vazifeyi ifa etmiş olmak üzere hareket ettik. Çünkü Antep’te Celal Doğan’ı o kadar çok büyütmüşlerdi ki…

      Celal Doğan’ın isminin abartılması sizi endişelendirdi mi?

      Beni endişelendirmekten ziyade, bizim orada seçimi almamız kolay değil hatta mümkün değil gibiydi. Çok kolay olmadığını düşünerek Antep’e gittik. Antep’e gider gitmez ilk işim önce bir anket çalışması yaptırmak oldu. Malum o maarifin köşesine bir adam koyduk, orası çok enteresandı, numune alma tekniği yönünden en iyi yerdir orası. Gelenden geçenden soruşturuyoruz; benim aldığım oy takriben yüzde 2 bile olmuyor. Yüzde 98 Celal Doğan olur diyor. Benim aldığım bir vazifeyi yapmayacağım demek gibi bir lüksüm yok. Bu aynı zamanda bir huy meselesidir. Madem bu vazifeyi üzerimize aldık, bu vazifeyi bihakkın yerine getirebilmek için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz. Artık o noktaya geldik. O zaman yapılacak neler var ise yapacağız. Mesela ilk yaptığım iş, çevremi takip etmek oldu. Gittiğimde teşkilat ikiye ayrılmıştı. Çalışan insanlar, çalışabilecek kabiliyette insanlarımızın pek çoğu öbür grupta, beni karşılayanların grubunda değil. Bunların birleştirilmesi lazım ki ben güçlü olarak yoluma devam edeyim. İlk işim de onları ziyaret etmek oldu. Tek tek bu konuda önde gelen kardeşlerimizi ziyaret ettim, onları ikna ettim. Allah razı olsun, onlar ikna oldular. Çevremde toplandılar ve biz harekete öyle başladık. Rabb’im de yardımcı oldu ve güzel bir çalışma yapıldı doğrusu.

      O dönem Gaziantep’te yaşadığım için, Celal Doğan’ı yakinen takip ediyordum. Dönemin iki güçlü partisi vardı; Cumhuriyet Halk Partisi ve Doğru Yol Partisi. Celal Doğan bir kurgu anlamında “Rakibim Refah Partisi!” diyor. Bunu mütemadiyen söylediği için, ben bir manipülasyon yaptığı kanaatindeyim. Oysa daha sonra, “Adam inandırıcı olmadığı için doğru söylediğinde bile şüpheci yaklaşıyorsunuz.” diyorsunuz. Bu açıdan siz o günün Antep kamuoyuna nasıl baktınız?

      Biz gittiğimizde gördük ki Celal Doğan hakikaten Antep’e hâkim görünüyor. Aslında bizim parti ile birlikte diğer partilerin de adamın