Corci Zeydan

Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı


Скачать книгу

edeyim diye böyle yaptım. Bununla beraber bey pederiniz bunun aksine haber ve şiddet göstermek istese ona karşı kim durabilir? Her şey onun emri altında değil mi? Bugün size Kirmani’nin yanına gideceksiniz dese istediği yere gitmekten başka bir şey yapabilir misiniz?”

      “Evet, bir şey yapamam, giderim fakat…”

      “Hanımcığım ister istemez gideceksiniz çünkü terbiyeniz, asilliğiniz pederinize karşı durmanıza engeldir. Bununla beraber gitmek istemeyecek olursanız pederiniz sizi zorla da gönderebilir.”

      Gülnar, sessizliğini koruduğu hâlde gözlerini yere dikmişti. Maşitadan, Dahhâk’ın ne yaptığını tekrar sormak istiyordu. Fakat utandığından soramadı. Maşita bunun farkına vardı. Ayağa kalktı:

      “Haydi, yemeye hazırlanalım. Yemekten sonra bakalım ne haber gelecek?” dedi.

      Hanımının elbisesini giydirmeye, kokular sürmeye, saçlarını örmeye başladı. Gülnar, denizler gibi derin düşüncelere dalmış olduğu hâlde itiraz etmeden maşitanın eline teslim olmuştu. Maşita, hanımını giydirip kuşattıktan sonra aynayı getirerek dedi ki:

      “Hanımcığım bu güzel çehreye bak! Maşallah… Şahane güzellik buna derler.”

      Gülnar kendi güzelliğini görmek istemiyor gibi aynaya dönüp bakmadı. Mahzun bir sesle:

      “Beni boşuna aldatmaya çalışma, dediğin gibi güzel olsaydım beni böyle mahzun üzgün göremezdin.” dedi.

      Maşita derhâl cevap verdi:

      “Hanımcığım üzülmeyiniz. Kalbinizi biraz geniş tutunuz. Şimdi haydi yemeğe gidelim.”

      Maşita bunu söyledikten sonra hanımını alıp odadan dışarı çıktı. Gülnar kapıdan çıkar çıkmaz Dahhâk’n dönüp dönmediğini anlamak üzere gözlerini bahçeye bitişik olan meydan yönüne çeviridi. Maşita dedi ki:

      “Bey pederiniz şayet size Kirmani’den bahsederse istememezlik tavrını takınmamak gerekir. Öyle yapacaksınız, değil mi?”

      Gülnar meydandan gözlerini ayırmadığı hâlde onay makamında başını salladı. Zavallı kızcağız kendi fikir ve hislerine o kadar yenilmişti ki köşkte çokça bulunan uşak ve cariyelerin hizmet için etrafında dolandıklarının farkında olamıyordu. Bu dalgınlıkla kimseyi görmeksizin yemek odasına giderek sofraya oturdu. Sofrada soğuk sıcak birçok yemek, meyve vardı. Gülnar söz söylemeksizin biraz yemek yedi. Dahhâk’ın ayak sesine benzer bir ses işittikçe kapıya doğru dönüp bakıyordu. Reyhane, hanımın bu hâl ve hareketine bakarak mahzun oluyor, onu meraktan kurtarmak için boş yere söze tutmaya çalışıyordu. Eline bir elma aldı:

      “Hanımcığım! Bakınız bu elmanın rengi ne kadar güzel yanaklarınız gibi kıpkırmızı.” dedi.

      Gülnar bu sözler kendisine değilmiş gibi davrandı. Elmayı maşitanın elinden alarak dalgın bir hâlde dişi ile ondan bir parça kopardı. Fakat tam o sırada kapının yavaşça açıldığı işitildi. Gülnar bütün dikkatini kapı tarafına yöneltti. Lokma çiğnenmeksizin ağzında kaldı. Maşita derhâl kapıya giderek açtı, gelen Dahhâk’tı. Gülüşünden belliydi. Fakat kendisi görünmüyordu. Gülnar, Dahhâk’ın çabucak içeri girmesinden biraz telaş etti. Onun yerine getirmekte olduğu memuriyeti hatıra getirerek yüzü yine kızardı. Hislerinin baskısıyla boğazı tıkanır gibi oldu. Bununla beraber kendini topladı. Ağzındaki elma parçasını çiğnemekle boğazına kadar gelen hissiyatı yenmeye çalıştı. Bu sırada Dahhâk terbiyeli bir yürüyüş ile içeri girdi. Maşita hemen sordu:

      “Ne yaptın? İnşallah hayırlı hadisen var.”

      Dahhâk zevzek bir tavırla bakarak güldüğü hâlde karşıda dikilip durdu. Maşita güzel bir sesle:

      “Aa kuzum! Ne yaptın çabuk söyle.” diyerek acele cevabı bekledi. Fakat Dahhâk aldırmadı. Yine gülüyordu.

      “A kızım, beni bırak. İstediğim gibi güleyim. Çünkü keyifliyim.” dedi.

      Gülnar, hayırlı bir haber makamında anladığı bu hâllerden Dahhâk’ın bu sevincinden mutluluk duyarak masum masum tebessüm etmeye başladı. Sanki tavır ve hâli Dahhâk’a, “Şu getirdiğin güzel haberi söyle.” diyordu.

      Dahhâk, Gülnar’a doğru yüzünü çevirerek:

      “Hanımefendi! Dostumuz, Horasanlı hakkında siz hangi emeli besliyorsanız o da size karşı onun birkaç katı besliyor. (Yavaşça öksürerek) Bunu pek iyi anladım.” dedi

      Gülnar sevincinden birdenbire gülmekten kendini alamadı. Fakat yaptığının bir hafifmeşrep bir hareket olduğunu derhâl anlayarak kendini topladı. Dahhâk’a, “Allah senden razı olsun. Mükâfatını unutmayacağız. Nasıl oldu, bize naklet.” dedi.

      21

      HUD’A 11

      Dahhâk kimse işitmesin diye sağa sola baktıktan sonra nakletmeye başladı.

      “Ebu Müslim’e hediye götürdüm. Sanki önceden haberi varmış gibi hemen aşırı memnun bir hâlde kabul etti. Arkadaşı, Bermek oğlunun önünde benim ile konuşmak istemedi. Onu savdıktan sonra yalnızca benimle görüştü. En evvel sizi sordu. Ne hâlde bulunduğunuzu anlamak istedi. Öyle cazibenize kapılmış bir meyil ile soruyordu ki sevincinden kendimi şaşıracaktım…”

      Gülnar, Dahhâk’ın bu sözlerini işitince kalbi yerinden çıkacak gibi çarpmaya başladı. Sevincinden hemen hoplayacak, oynayacaktı. Fakat derhâl bir uşağın önünde bulunduğunu düşünerek kendini topladı. Maşitaya baktı. Sanki ona durma sor, ayrıntısını alalım demek istiyordu.

      Reyhane, Dahhâk’a sordu:

      “Ebu Müslim sana ne söyledi? Hanımımız hakkında özel bir meylini gördün mü?”

      Dahhâk tereddütsüz cevap verdi:

      “Deminden ne diyordum, anlamadın mı? Ebu Müslim kat kat fazla meylediyor, sevgi besliyor. Gerçekten zevkiselim sahibi bir adam çünkü bu güzelliği hakkıyla takdir ediyor demek.”

      Dahhâk, bu sözleri söylerken sanki mahcup oluyormuş gibi yere bakıyordu. Gülnar da güzelliğinden bahsedilmesinden utandı. Getirdiği iyi haberler hatırı için Dahhâk’ın cesaretini affetti. Susuyordu, maşita sordu:

      “Gizli kapaklı söyleme açık söyle, Ebu Müslim ne dedi?”

      “Bana dedi ki… Dedi ki… Ne dediğini harfiyen hatırlamıyorum. Fakat her hâlde şunu anladım ki hanımımıza âşıktır. Aynı hislerin hanımefendide bulunmamasından korkuyordu. İşte bu sebepten dün salonda bulunduğu zaman hanımefendiye karşı bu hisle davranmıştı. Fakat hanımefendiyi sevdiğini pederi beye söylememeyi kesin bir suretle bana tembih etti. Beyefendinin işi anlamamasını istemesi bir sebebe dayanır. Bu sebebi son derece de gizli tutuyor. Hatta bana söyleyinceye kadar canımı çıkardı.”

      Reyhane: “Acaba bu sır nedir?”

      Dahhâk, bu sorudan sonra susar gibi oldu. Sanki söylediği sözlere pişman olmuş gibi yüzünü ekşiterek geriden geriye kapıya doğru gitmeye başladı.

      Reyhane çabuk sordu: “Böyle nereye gidiyorsun? Yoksa yaptığın bu güzel hizmete pişman mı oldun?”

      Dahhâk, bulunduğu yerde durarak sarığını düzeltmekle meşgul göründüğü hâlde yüzünü Gülnar’a doğru çevirdi. Kolunu gözleri ile maşita arasında engel şeklinde kaldırdı. Gözünü kırpmak, alt dudağını ısırmak suretiyle Gülnar’a bir işarette bulundu. Gülnar, bu işaretten Dahhâk’ın o sırrı maşitanın önünde söylemek istemediğini anlayarak Reyhane’ye:

      “Israrda