Corci Zeydan

Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı


Скачать книгу

ikisi de birbiriyle dost geçiniyor.”

      “Emirleri altında ne kadar asker var, anladın mı?”

      “Tamamen anlayamadım fakat herhâlde elli binden fazladır.”

      Ebu Müslim ayağa kalmak istiyor gibi yerinden kımıldanınca casus artık çekilmek lazım geldiğini anlayarak ayağa kalktı. Odadan çıkıp gitti.

      19

      HAZIRLIK

      Ebu Müslim, Halit ile yalnız kalınca ona dedi ki:

      “Kirmani, Şeyban, Nasr… Şüphesiz bunların cümlesi ile savaşacağız.”

      Halit, sessizliğini koruyarak cevap vermedi. Ebu Müslim bu sessizliğin manasını anladı:

      “Sessizliğinden anlıyorum ki beraberimizde daha bir asker bile yokken bunlar ile nasıl savaşacağız? Sen biraz sabret. Her taraftan binlerce asker bize nasıl katılacak göreceksin. Şimdi havalar nasıl gidiyor ona bakalım.”

      Ebu Müslim bu sözleri söyledikten sonra havaya bakmak için ayağa kalktı. Yürümeye başladı. Halit de kapıya kadar onunla beraber gitti. Bahçeye baktılar. Güneş her tarafa ışık salmış havalar ısınmış çamurlar kurumaya başlamıştı. Ebu Müslim havaların iyileştiğini görünce:

      “Arzu edersek bu akşam yola çıkabiliriz.” dedi.

      Halit: “Bu geceyi burada geçirip yarın hareket edersek daha iyi olur zannederim.”

      “Sakıncası yok kalabiliriz. Yalnız büyük nakiplere haber gönderelim. Verdiğimiz karardan bilgi verelim. Merv’e varmadan önce alacağımız tedbirler hakkında fikir ve düşüncelerini alalım. Dediğim gibi adama, paraya ihtiyacımız pek fazladır. Her ne kadar bütün İran beylerinin desteğinden eminsem de harcamalarda kusur etmemeye çalışmalı bize karşı Araplar nasıl nifak ve ihtilaf içinde bulunuyorlarsa İranlılar arasında da büyük bir fesat ve ayrılık gayrilik vardır. Yalnız bunlar, bu durumların sonucu olarak bir şeyde müttefik o da Emeviler aleyhinde bulunmaktadır. İşte biz bu noktadan faydalanacağız. Sonucunda başarılı olabileceğimize eminim.”

      “Gerçek dediğiniz gibidir. Fakat şimdiden mektuplar yazarak beyleri arkamıza alırsak daha iyi olamaz mı? Buradan ayrılmadan önce her tarafa adam gönderelim. Herkes hazırlanmaya başlasın. Ta ki Merv’e ulaşır ulaşmaz bize katılacak adamlar gecikmesin.”

      “Buradan ayrılınca en yakın köye varacağız. Bugünden İran beyleriyle mektuplaşacağız. Daha sonra Sifezenç köyüne vararak dostumuz Süleyman b. Kesir’e misafir olacağız. Bu köy, Merv şehri ile karşı karşıyadır.”

      Halit, Süleyman b. Kesir’in ismini işitince Ebu Müslim’in bu adama duyduğu hürmet ve teveccühe rağmen hakkında kalben pek büyük düşmanlık beslediğini hissetmekten kendini alamadı. Çünkü bu Süleyman, Ebu Müslim daha ortada yokken ehlibeyit adına hilafeti ele geçirmek için çalışmış, birçok yararlılıklar ve fedakârlıklar göstererek büyük bir mevki kazanmıştı.

      İmam İbrahim bütün Şia taraftarları komutanları arasından Ebu Müslim’i seçip Horasan’a gönderince Süleyman onun emrinde bulunmayı kibirine yediremeyerek küçük yaşından dolayı komutanlığını tanımak istememişti. O sırada Şia reisleri arasında Ebu Davud namında bir adam vardı. Ebu Müslim’in taraftarlığını tercih etti. Onun teşvikiyle bütün önde gelen komutanlar, Ebu Müslim’in amirliğini kabul ettiler. Ebu Müslim bu meseleden haberdar olunca Süleyman’a karşı bir kin bağlamış, Ebu Davud’un dostluğunu takdir etmişti. İşte Halit, Süleyman b. Kesir’in ismini işitince bu meseleyi hatırına getirdi. Fakat son derece hassas olan Ebu Müslim’e hislerini hissettirmemek için derhâl, soruya aceleyle cevap verdi:

      “Hazırlığımız iyi durumdadır… Böyle çıkmaya hazırlanalım. Yarın buraya en yakın olan köye gideriz. Galiba en yakın köy Füneyn’dir. “

      “Evet, en yakın köy budur. Nakiplere haber gönder. Yarın harekete hazırlansınlar. Yola çıkmadan evvel Merv beyi ile vedalaşmak gerekir. Dostları olan diğer beyler ile haberleşsin. Bize para ile adam bularak yardımda bulunsunlar.”

      Halit onay manasını verecek bir işarette bulunduktan sonra kapıdan dışarı çıktı.

      Gülnar’a gelince, maşita çekilip gittikten sonra kendisini düşünce ve acı içinde bırakmıştık. Zavallı kızcağız bütün o geceyi hayaller kurarak geçirmişti. Dahhâk’ın, Ebu Müslim’e gideceğini, hediyeyi takdim edeceğini düşündükçe kalbi çarpıyor, uyuyamıyordu. Ertesi gün sabah olunca, bir gün evvel çektiği acılar, geceleyin uğradığı merak ve uykusuzluktan kendisini keyifsiz görerek yatakta kaldı. Birbirine karışmış fikir ve hislere karşı koyamıyordu. Pederinin sabahleyin erken yanına gelmesinden, Ebu Müslim’in kalbini keşfe çalışıyorken pederinin kendisine Kirmanizade’nin nişanından konu açmasından korkuyordu. Gülnar bu hissiyat altında ezildiğini görünce maşitasını hatırına getirdi. Onun tesellilerine çok ihtiyacı vardı. Yatak içinde onun gelmesini bekledi. Gülnar zihninde kurduğu şeylere genişlik vermek veya ısınmak üzere ara sıra yorganını başına çeker fakat içi sıkıldıkça yorganı omuzları hizasına indirerek mahzun mahzun içini çekiyordu. Ya Kirmanizade’nin nişanı meselesinden bahsetmek için pederinin yahut hediye işinden haber almak üzere yalnız veya işi bitirdikten sonra Dahhâk ile beraber maşitanın gelmesini bekliyordu.

      20

      ARACI KOYMAK

      Gülnar, bu hâlde birkaç saat geçirdikten sonra maşita oda kapısını çaldı. İçeri girdi. Gülnar, maşitayı görünce yatakta oturarak yüzündeki ifadeyi anlamak üzere ona dikkatli dikkatli bakmaya başladı. Maşitayı mutlu görerek kalben bir ferahlık duydu. Yaptığını sormaktan kendini alamadı. Maşita cevap verdi:

      “Hediyeyi gönderdik, pek güzel bir hediye…”

      “Dahhâk daha dönmedi mi?”

      “Hayır, daha dönmedi. Fakat canınız yemek istemiyor mu?”

      “Yemek ihtiyacı hissetmiyorum. Yemeği şimdi bırak işi nasıl görüyorsun onu bana söyle.”

      “Hayırdır inşallah fakat…”

      Maşita bu sözleri söyledikten sonra konuşmadı.

      Gülnar meraka düştü:

      “Fakat… Bu nedir?”

      “Bey pederiniz tarafından bir konu için geliyorum.”

      Gülnar bu sözler üzerine birdenbire kıpkırmızı kesilerek yüreği çarpmaya başladı. Elinde olmayarak sordu:

      “Bu husus nasıl şeydir?”

      “Hanımcığım! Merak etmeyiniz. Sizin için canımı bile esirgemem. Bana güveniniz. Bugün sabahleyin erkenden bey pederiniz beni çağırdı. Yine birtakım gizli sözler söyledi. Bunları size söylemememi tavsiye etti. Fakat ben sözünü tutmayacağım. Her şeyi size söyleyeceğim. Bey babanız huzurunda durduğum zaman bana bahşiş olarak bir yüzük verdi. (Firuze taşlı bir altın yüzük göstererek) İşte bu yüzük, yüzüğü verince elini öptüm sonra bey pederiniz sizi çok sevdiğinden, rahat ve sadakatinizi pek ziyade düşündüğünden bahsetti. Kirmani’nin oğlunu istememenizi, bey garip görüyor. Nihayet bahsi bana çevirdi. Sizin bana güvendiğinizi biliyor. Bu işe aracı olmamı, sizi kandırmamı tavsiye etti. Çünkü Kirmani, emir oğlu emirmiş… Emir ve ferman… Onunmuş…”

      Gülnar, maşitanın sözünü kesti:

      “Peki, sen kendisine ne cevap verirdin?”

      “Konuşmanın başında dediklerini hep beğenerek, onayladım. Çünkü başka türlü davranmak mümkün değildi. Pederiniz sözlerime inanmaya başladığını