kötü ve onları da kötüleştiriyor. Şimdi.’ derdim. ‘Neden onları tatlı sözlerle kandırmıyorsun ve güzelce konuşmuyorsun? Buna güven, Tom, gösterilen az bir insanlık senin itip kakmandan çok daha fazla iş görür ve daha fazla kazandırır.’ derdim. ‘Buna güven.’ Fakat Tom bir türlü bunu anlamadı ve benimkilerden bir sürü bozdu ki onunla ayrılmak zorunda kaldım, aslında iyi kalpli bir adamdı ve işlerim dürüstlükle iyi gidiyor.”
“Yani işleri yönetme biçiminizi Tom’unkinden daha mı iyi buluyorsunuz?” dedi Bay Shelby.
“Nedense böyle diyebilirim, evet, efendim. Görüyorsunuz, küçüklerin satılması gibi işlerde hoşa gitmeyen şeyleri elimden geldiğince dikkatle ele alırım, kızları göz önünden çekerim. Bilirsiniz, gözden ırak, gönülden de ıraktır ve işler tertemiz bitince, elden bir şey gelmeyince doğal olarak buna alışırlar. Bilirsin, bunlar çocuklarla karılarını ve diğer şeyleri korumaları beklenen beyaz insanlar değiller ki. Bilirsiniz ki zenciler uygun şekilde ele alınınca, hiçbir beklentileri kalmaz; böyle işler daha kolay hâle gelir.”
“Korkarım benimkiler düzgünce yetiştirilmemiş o zaman.” dedi Bay Shelby.
“Zannederim öyle; siz Kentucky insanları zencilerinizi şımartıyorsunuz. Onlara iyi davranmak istersiniz ama gerçek iyilik bu değildir aslında. Şimdi bir zenci, gördüğünüz gibi, dünyanın dört bir yanında itilip kakıldıktan sonra Tom, Dick ya da Tanrı bilir kime satılmışsa beklentilerine nezaket göstermek iyilik değildir, zira itilip kakılmak ona daha zor gelir. Şimdi cesaret edip söyleyeyim, tarlada çalışan zencileriniz şarkı söyleyip neşeyle bağırırlarken sizin zenciler kesilmiş ağaç gibi orta yerde kalakalır. Bildiğiniz gibi Bay Shelby, her insan kendi aklını beğenir ve düşünceme göre ben zencilere onlara layık olduğu gibi davranıyorum.”
Huysuz doğasının anlaşılabilir olduğunu gösteren hafif bir omuz silkişiyle, “Tatmin olmak iyi bir şey.” dedi Bay Shelby.
“Eh.” dedi Haley, her birinin kendi durumunu değerlendirdiği bir sessizlikten sonra. “Ne diyorsunuz?”
“Meseleyi düşüneceğim ve karımla konuşacağım.” dedi Bay Shelby. “Bu arada, Haley, dediğiniz gibi meselenin sessiz bir şekilde halledilmesini istiyorsanız işleriniz bu çevrede duyulmasa iyi olur. Erkekler arasında yayılır ve diğerlerinin de duyması ile birlikte bu iş sessiz olarak kalmaktan çıkar.”
“Ah! Elbette, her şekilde öyle. Ama bakın ne diyeceğim. Oldukça acelem var ve neye güveneceğimi en kısa zamanda bilmek istiyorum.” dedi, ayağa kalkıp paltosunu giyerken.
“Eh, bu akşam altı ya da yedi arasında arayıp cevabımı öğrenin.” dedi Bay Shelby, tüccar eğilip daireden çıkıp gitti.
“Şu adamı merdivenlerden itmeyi isterdim.” dedi kendi kendine, kapı biraz kapanınca. “Arsız kendine güveniyle bana karşı üstünlüğü olduğunu biliyor. Eğer biri bana Tom’u rezil tüccarlardan birine satacağımı söylemiş olsa, derdim ki ‘Bu hizmetkâr bir köpek mi bunu ona yapayım?’ Şimdi zamanı geldi zira göreceğiz. Ve Eliza’nın çocuğu da! Biliyorum ki karımla başım ağrıyacak ve Tom’la ilgili olarak da tabii. Bu kadar borç içinde olmasaydım, aman Tanrı’m! Adam üstünlüğünü görüyor, ona göre bastırıyor.”
Belki de kölelik sisteminin en hafif şekli Kentucky eyaletinde görülüyordu. Hâkim olan genel tarımsal faaliyetler sessiz ve yavaştı. Daha güney eyaletlerdeki işler gibi acele ve baskı gerektiren periyodik sezonlar gerekmiyordu. Bu da zencilerin işlerini daha sağlıklı ve mantıklı hâle getiriyordu. Bu sırada efendisi daha yavaş verim elde etmekten mutlu, yardıma muhtaç ve korunmasızın çıkarlarından üstün olmayan dengeyle hızlı kazanç söz konusu olduğunda kırılgan insan doğasına hep üstün gelen katı yürekliliğe meydan vermiyordu.
Buradaki konakları kim ziyaret etse bazı efendilerin ve hanımefendilerin iyi niyetli şımartmalarına ve bazı kölelerin sevecen bağlılıklarına tanık olsa masal gibi gelen ataerkil kurumun şiirsel efsanelerini düşler hâle gelebilir ama bu sahnenin üzerine, uğursuz bir gölge tünemiştir; yasanın gölgesi. Yasa, atan kalpleri ve var olan duygularıyla bu insanları efendisine ait şeyler olarak gördüğü sürece, -bir başarısızlık ya da şanssızlık, düşüncesizlik veya cesur efendinin ölümü- onların bir günde hayatlarının koruma ve şımartılmadan umutsuz ızdırap ve meşakkate dönüşmesine sebep olabilir. En iyi düzenlenen kölelik yönetiminde bile böyle bir şeyi güzel ya da çekici yapmak imkânsızdır.
Bay Shelby orta hâlli bir adamdı, iyi huylu ve nazik, çevresindekilere kolaylıkla hoşgörü göstermeye hazırdı ve konağındaki zencilerin fiziki rahatını bozabilecek bir şey olmamıştı. Ancak oldukça çok spekülasyon yapmıştı, bu işe kendini vermişti ve büyük miktarda banknotu Haley’nin eline düşmüştü; bu küçük bilgi önceki konuşmanın anahtarıdır.
Şimdi öyle oldu ki kapıya yaklaşınca Eliza tüccarın efendisine, birisi için teklifler yaptığını bilecek kadar konuşmayı duydu.
Dışarı çıktıktan sonra, dinlemek için memnuniyetle kapıda dururdu ama hanımı o sırada çağırınca aceleyle uzaklaşması gerekmişti.
Hâlâ tüccarı oğlu için teklif yaparken duyduğunu düşündü. Yanlış anlamış olabilir miydi? Yüreği kabardı ve hızla çarptı, elinde olmadan oğlunu öyle sıktı ki küçük çocuk yüzüne şaşkınlıkla bakakaldı.
“Eliza, kız, neyin var bugün?” dedi hanımı, su ibriğiyle sehpayı devirip sonunda hanımının dolaptan getirmesini istediği ipek giysi yerine uzun geceliği dalgın dalgın uzatınca.
Eliza başladı. “Ah, hanımım!” dedi, gözlerini kaldırarak; sonra gözyaşlarına boğuldu, bir sandalyeye oturarak hıçkırarak ağlamaya başladı.
“Neden canın sıkılıyor, Eliza çocuğum?” dedi hanımı.
“Ah! Hanımım, hanımım.” dedi Eliza. “Salonda efendimle bir tüccar konuşuyordu! Onu duydum.”
“Eh, şaşkın çocuk, öyle olsa ne olur?”
“Ah, hanımım, sizce efendim Harry’mi satar mı?” Ve zavallı mahluk kendini sandalyeye atıp katılarak ağlıyordu.
“Satmak mı? Hayır, aptal kızım! Bilirsin ki efendin hiçbir zaman o Güneyli tüccarlarla alakadar olmaz ve iyi davrandıkları sürece hiçbir hizmetkârını satmayı düşünmez. Neden, aptal çocuk, senin Harry’ni almak istesin ki? Seninki gibi bütün dünyanın onun üzerine mi kurulu olduğunu düşünüyorsun, sersem tavuk? Hadi gel, neşelen ve elbisemi ilikle. Sonra da geçen gün öğrendiğin gibi saçlarımı tepemde toplayıp o güzel örgüyü yap ve artık kapıları dinleyip durma.”
“Eh ama hanımım, siz hiçbir zaman izin vermezsiniz, değil mi?”
“Saçmalama, çocuğum! Emin ol, vermem. Neden bunu konuşuyoruz ki? Kendi çocuklarımı da satsaydım bari. Ama Eliza, gerçekten o küçük çocukla ilgili çok fazla böbürleniyorsun. Biri kapıdan burnunu uzatamıyor, onu satın almak için geldi sanıyorsun.”
Hanımının güvenli ses tonundan rahatlayan Eliza ustalıkla tuvaletini bitirdi, bu esnada kendi korkularına güldü.
Bayan Shelby hem entelektüel olarak hem de ahlak açısından yüksek sınıftan bir kadındı. Kentuckyli kadınların özelliği olarak görülebilecek doğal asalet ve cömertliğe, yüksek ahlak, dinî duyarlılık ve prensipler eklemişti, pratik sonuçlar sağlayan bol enerjisi ve kabiliyeti ile de tatbik ediyordu. Pek de dindar biri olmayan kocası ise yine de onun tutarlılığına saygı duymuştu ve belki de fikirlerine karşı korkuyla huşu karışımı bir yerde duruyordu. Şu bir gerçek ki ona hizmetkârların rahatı, eğitimi ve gelişiminde yüce gayretleri için geniş imkânlar vermişti