mahcup etmez. Çünkü her şeye ihtiyaçları olmak cihetiyle çocuklar onlara benzer. Dikkat ettin mi ki dilenciler daima mekteplerin geçidinde bulunuyorlar. Bir adamın sadakası insanca bir muameledir. Bir çocuğunki ise insanca bir muamele olmakla baraber aynı zamanda okşayıştır. Anlıyormusun? Sanki çocuğun elinden sadaka ile birlikte bir çiçek de düşüyormuş gibidir. Düşün ki senin hiçbir şeyin eksik değil; onların ise her şeyi noksan. Sen saadetini hissettiğin zaman onların ölmekten başka arzuları yoktur.
O kadar zengin evlerin arasında, arabaların, kadifeler giymiş çocukların geçtiği sokaklarda yiyecekleri olmayan kadınlar ve çocuklar var. Bunları düşünmek ne hazindir.
Yiyecek bir şeyi olmamak; ah ya Rabbi! Avcuna bir onluk koymaksızın dilenen bir annenin önünden hiçbir zaman geçme Hanri’ciğim!
Aralık
İŞ ADAMI
Her tatil günü arkadaşlarımdan birini evimize davet etmeyi veya onlardan birine gitmemi, yavaş yavaş dost peyda etmemi babam istiyor.
Pazar günü o daima iyi giyinen Votini ile gezmeye gideceğim. Bugün karga burunlu, büyük ve zayıf olan ve gözleri her şeyi araştıran Garoffi’yi gördüm. Bu Garoffi pek tuhaf bir mahluktur. Daima cebindeki parayı sayar. Parmaklarıyla gayet çabuk hesap yapar. Çarpım cetveline muhtaç olmaksızın zihninde kim bilir hangi hesap uygulamasını yapar. Bütün onluklarını daima bir tarafa koyar. Daha şimdiden tasarruf sandığında defteri vardır. Mesela sıranın altına cebinden bir santim düşse onu saatlerce arar. Derossi’nin dediği gibi tıpkı saksağan kuşu gibi bulduğu her şeyi toplar: Eski kalem-uçları, battal edilmiş posta pulları, iğneler, boş kutular ve saire, îki seneden fazladır ki posta pulu topluyor. Büyük albümünde bütün memleketlerin yüzlerce pulu var. Koleksiyon tamam olduğu vakit; hiç şüphesiz onu hemen bir kitapçıya satacaktır. Kitapçı Garoffi’yi bekleyerek bedava defterler verir. Çünkü o kitapçıya birçok çocuklar götürür. Mektepte kendinin iş dediği, değiştirme, satış, piyango gibi şeyler yapar. Bazı defa değiştirdiğinden pişman olur ve verdiğini geri ister. Dört onluğa sattığını iki onluğa tekrar alır. Tütüncülere eski gazeteler satar. Bütün yaptığı bu işler bir küçük cep defterinde kayıtlıdır. Orada rakamların bütünlerinden, çıkarmalarından başka bir şey görülmez. Mektepte hesaptan başka bir şeye çalışmaz ve ondan madalya almak ister, amma bu ancak onun vasıtasıyla küçük kukla tiyatrosuna bedava girebilmek içindir. Bu Garoffi hoşuma gidiyor ve beni eğlendiriyor.
Dirhemler ve terazilerle ticaret oyunu oynadık. O her şeyin fiatını bilir. Dirhemleri tanır ve bir bakkal kadar çabuk kâğıttan külahlar yapar. Mektepten çıkar çıkmaz kendi tarafından icat edilmiş yeni bir ticaret yapmak için bir dükkân açacak. Ecnebi posta pulları verdiğim için pek memnundu. Koleksiyon için her birinin bir metelik kıymetinde olduğunu söylüyordu. Babam gazete okuyormuş gibi yaparak onun söylediklerini büs bütün dinliyor ve pek eğleniyordu. Garoffi’nin cepleri siyah bir zarf içinde bulunan bütün ticaret eşyasıyla daima doludur. Büyük tacirler gibi onun her zaman tedarikli ve işiyle meşgul bir hali vardır. Fakat en candan malik olduğu şey, pul koleksiyonu, onun hazinesidir. Ondan bir servet çıkartacakmış gibi daima bahseder. Arkdaşlar onu cimri ve faizci addediyorlar. Onların fikirlerine katılmam. Ben onu severim. Çünkü o bana çok şey öğretir ve bir büyük adam tesiri yapar. Odun tacirinin oğlu Koretti temin ediyordu ki Garoffi annesinin hayatını kurtarmak için olsa bile pullarını vermez. Pederim de “Hükmetmek için daha bekle!” diyordu.
Kısaca bu ticaret hevesi bana öyle geliyor ki kalp sahibi olmaya mâni değildir.
ÖVÜNME
Dün Votini ve pederi ile gezmeye gitmiştim. Dora Grossa Sokağı’ndan geçerken Stardi’yi gördük ki kendisini bunaltma bedbahtlığında bulunan arkadaşlarımı tekmeliyordu. Bir kitapçı dükkânının önünde durmuş gözlerini bir haritaya dikmişti. Sokakta bile çalışıyor. Küçük nezaketsiz, bizim selâmımızı ancak iade etti. Votini pek şık giyinmişti. Bir çocuk için hatta fazla şık diyeceğim. Kırmızı ile işlenmiş keçi derisi ayakkabıları, işlenmiş ve ipek harçlarla süslenmiş bir elbisesi, beyaz keçeden şapkası ve altın saati vardı!.. Azametle yürüyordu amma övünmesinde bu defa başarılı olamadı. Yavaş yavaş yürüyen Mösyö Votini’yi arkamızda bırakarak yolda bir müddet koştuktan sonra taş bir sıranın önünde şöyle böyle giyinmiş küçük bir çocuğun yanında durmuştu. Çocuk yorgun görünüyor ve başını eğmiş orada istirahat ediyordu. Babası olması lazım gelen bir adam ağaçların altında gazete okuyarak gidip geliyordu. Oturduk. Votini küçük çocukla benim aramda oturuyor ve komşusunun dikkatini celbetmek için çare arıyordu.
Bir ayağını kaldırarak “Benim zabit potinlerimi gördün mü?” dedi.
Eminim ki bunu çocuğa baktırmak için söylemişti. O ise hiç aldırmıyordu.
Şimdi Votini ayağını indirdi, bana ipek şeritlerini gösterdi ve yanımdakinin tarafını gözeterek bana bu sırmalı şeylerden hoşlanmadığını ve onların yerine gümüş düğmeler koyduracağını söyledi. Emeği boşunaydı. Küçük çocuk Votini’ye gözlerini bile kaldırmıyordu. Votini bu defa parmağının üstünde beyaz keçeden güzel şapkasını çevirmeye başladı. Fakat çocuk mahsustan yapıyormuş gibi şapkaya da bakmaya tenezzül etmiyordu.
Votini sinirlenmişti. Cebinden saatini çıkararak bana makinelerini gösterdi. Komşumuz yine dikkat etmiyordu.
“Altınla yaldızlanmış gümüş mü?” diye sordum,
“Hayır.” dedi. “Altındır.”
“Fakat tamamıyla altından değil ya, gümüşü de vardır.”
“Hayır. Seni temin ederim.” Bunu söyleyerek çocuğu bakmağa mecbur etmek için saati ta burnunun dibine götürerek ona dedi ki:
“Bakınız, tekmil altından değil mi?”
O kuruca “Bilmiyorum” cevabını verdi.
Votini “O! o! ne kadar azamet!” diye bağırdı.
Tam bunu söylerken Mösyö Votini gelmiş ve sözlerini işitmişti.
Küçük komşumuza dikkatle baktı. Oğluna sertlikle “Sus!” dedi.
Sonra kulağına eğilerek “Zavallı çocuk kör.” diye ilave etti.
Şimdi Votini de çocuğun simasına baktı, camdan gözleri ruhsuzdu.
Votini şaşkın ve hayret dolu gözleri inmiş kalarak “Teesüf!” diye mırıldandı.
Hepsini anlayan âmâ çocuk iyi ve hüzünlü bir tebessümle “Ederimi?” Bilmiyordum” diye cevap verdi:
“O! ehemmiyeti yok…”
Votini biraz bencil olabilir fakat kalbi fena değil. Çünkü bütün gezdiğimiz zamanlarda düşünceli kalmıştı.
İLK KAR
Elveda gezme günleri! İşte çocukların dostu olan kar geldi!.. Dün akşamdan beri yasemin çiçekleri gibi sık ve kuşbaşı yağıyor. Bu sabah mektepte karın camlara çarparak saçaklara birikmesini görmek zevkli idi. Muallim de ellerini ovuşturarak bakıyordu. Biz kartopu yapacağımızı ve bundan sonra olacak buzu ve evde yakılacak ateşi düşünerek memnunduk. Mevsime karşı hiddetli ve daima ders ile meşgul Stardi’den başka dikkat etmeyen yoktu.
Çıktığımız zaman ne kadar güzel bayram oldu.
Herkes bağırarak sokakta yuvarlanıyor. Karı karıştırıyor ve suya atılmış küçük köpekler gibi karın içinde bata çıka yürüyordu. Dışarıda bekleyen ebeveynin şemsiyeleri bütün perdeliydi. Belediye memurunun kasketi de bembeyazdı.