Edmondo De Amicis

Çocuk Kalbi


Скачать книгу

korkarak ustasının yanına parasız dönemiyordu. Şimdi alnını kolunun üzerine dayayarak üzgün bir adam vaziyetiyle daha çok ağlamaya başladı.

      Küçük kızlar ciddiyetle birbirlerine baktılar. Diğerleri de, küçük, büyük, fakir, amele kızları ve zengin matmazeller, kalın kartonları kollarının altında olarak gelip toplanıyorlardı. İçlerinden biri, şapkasının üstünde mavi bir tüy bulunan büyükçe bir kız “Benim iki onluktan fazla param yok fakat aramızda toplarız.” diyerek cebinden iki metelik çıkardı. Kırmızılar giyinen diğer biri “Benim de iki onluğum var!” dedi. “Aramızda pekâlâ otuz onluk bulabiliriz.”

      Şimdi “Ameli, Luis, Anna! Bir onluk, kimde onluk var?” diye seslenmeye başladılar.

      Bazılarının defter veya çiçek almak için paracıkları vardı fakat acele ile getirip veriyorlardı. En küçüklerden bazıları da santimler getiriyorlardı. Mavi tüylü kız parayı topluyor ve yüksek sesle sayıyordu.

      “Sekiz, on, on beş, fakat daha lâzım!”

      Muallim yardımcısına benzeyen bir büyük genç kız geldi ve on metelik verdi. Bütün kız talebeler onu tebrik ettiler. Henüz beş metelik eksikti.

      “İşte dördüncü sınıftakiler geliyor, onlarda para vardır.” diye bir küçük bağırdı.

      Dördüncü sınıf talebesi geldi ve onluklar taşmaya başladı. Dalgalanan saçları, berrak tüyleri, ipek kurdeleleriyle türlü türlü renkte giyinmiş bu kızcağızların ortasında bu küçük siyah adamcığı görmek pek hoştu.

      Otuz metelik tamam olduktan sonra yine ufaklıklar yağıyordu. Paraları olmayan küçükler, büyüklerin arasından sıyrılarak onlar da bir şey vermiş olmak için küçük çiçek demetleri götürüyorlardı.

      Birdenbire kapıcı “Müdire Hanım!” diye bağırarak koştu.

      Kızlar bir serçe sürüsünün uçuşması gibi ayrı yollara doğru kaçıştılar. Küçük ocakçı gözlerini silerek sokakta yalnız kaldı. Elleri onluklarla dolu olmakla beraber ceplerinde ceketinin iliklerinden kasketine varıncaya kadar her yerinde birçok küçük çiçek demetleri vardı!

      Böyle zengin ve çiçekli olarak kendini bir kral gibi bahtiyar buluyordu. Fazla iyilik zarar vermez.

      DOSTUM GARRON

4 Cuma

      Tatilimiz iki günden ibaret olmakla beraber Garron’u pek çok zamandan beri görmediğimi zannediyorum. Artık onu tanıyor ve seviyorum. Bütün arkadaşlarım da aynı muhabbeti hissediyorlar.

      Yaramazlar tabii müstesna, çünkü Garron onların fena hareketlerine mâni olur. Bir büyük çocuk bir küçüğe takıldığı veya fena muamele ettiği zaman küçük Garron’u çağırır ve saldırgan rahat durmaya mecbur olur.

      Garron’un babası, şimendiferde makinecidir.

      İki sene hasta olduğu için mektebe devama geç başladı. Bugün sınıfın en büyüğü ve en kuvvetlisidir. Tek eliyle bir sırayı kaldırıyor… Böyle olmakla beraber o pek iyidir.

      Çakı, kurşun kalem, lastik, kâğıt, her ne istenirse iyi kalp ile size geçici olarak verir veya hediye eder.

      Ders esnasında hiç konuşmaz ve hiçbir gürültü yapmaz. Kendisi için pek dar gelen sırasının üzerinde daima sakin geniş sırtı ve omuzlarının arasından başı görünür. Ona baktığım zaman “Biz dostuz değil mi Hanri?” diyormuş gibi gözleriyle bana güler.

      İri ve kuvvetli olduğu hâlde boyuna göre dar ve kısa olan ceket, pantolon ve kolları için onunla biraz alay ederler. Onun kunduraları büyük ve boynunun etrafında kıravatı bir ip gibidir. Zavallı Garron! Bütün bunlara rağmen onu bir defa görmek sevmek için kâfidir. Sedef kaplı bir çakısı var ki geçen sene Arm Meydanı’nda bulmuştu. Bir gün onunla elini derince kesmişti. Mektepte kimse bunu görmedi ve o da ailesini meraklandırmamak için evinde bir şey söylememişti. Kendisine latife edildiği zaman hiç kızmaz fakat bir şey iddia ederken “Doğru değil.” denilirse durur ve gözleri şimşekler çakarak sıranın üstüne bir yumruk indirir. Parası kaybolduğu için defter alamayan bir çocuğa geçen cumartesi iki onluk vermişti. Şimdi bütün çiçeklerle süslü bir kâğıda sekiz sayfalık bir mektup yazmakla pek meşgul. Bu mektup iri yarı ve pek sevimli olan ve mektepten çıktığı zaman onu genellikle beklemeye gelen annesinin bayramını tebrik içindir.

      Muallim Garron’a iyilikle bakar ve her yanından geçtiği zaman yanağını samimiyetle okşar. Can dostum Garron’u ben çok seviyorum. Onun koca elini avucumda sıkmaktan memnunum. Hiç şüphem yok ki o arkadaşlarından biri için hayatını tehlikeye koymaktan çekinmez ve onu bütün kuvvetiyle müdafaa eder. Bu hâl gözlerinde iyice okunuyor.

      Sesinin ahengi biraz sert fakat hissedilir ki bu seda, asil ve alicenap bir kalbin aksidir.

      KÖMÜRCÜ İLE EFENDİ

7 Pazartesi

      Karlo Nobi’nin, Betti’ye dediğini tabii Garron söylemezdi. Karlo Nobi babası zengin olduğu için gururludur. Uzun boylu, siyah sakallı ciddi ve kibar tavırlı olan Mösyö Nobi hemen her gün mektebe kadar çocuğuna eşlik eder.

      Dün sabah Nobi en küçüklerden biri olan, Kömürcü’nün oğlu Betti ile kavga etmiş ve haksız olduğunu hissettiği için ne söyleyeceğini bilemeyerek “Senin baban bir dilenciden başka birşey değil!” demişti. Betti saçlarına kadar kızararak hiç cevap vermedi fakat sakat gözleri yaşlarla doldu. Evine yemeğe gittiği zaman Nobi’nin dediğini babasına anlatmış olacak ki yemekten sonra babası, simsiyah küçük bir adam muallime şikâyete gelmişti. Sınıftaki büyük bir sesliğin içinde şikâyetini söylerken alışılmış veçhiyle kapıda oğlunun pardösüsünü çıkarmaya yardım eden Nobi’nin pederi, Kömürcü’nün kendi ismini telaffuz ettiğini işitir ve neden bahsettiğini öğrenmek için içeri girer. Mösyö Perboni cevap veriyordu.

      “Bu adamcağız şikâyete gelmiş çünkü sizin Karlo, çocuğuna ‘Senin baban bir dilenciden başka birşey değil.’ demiş.”

      Mösyö Nobi kaşlarını çatarak ve biraz kızarak oğluna “Sahi bunu söyledin mi?” dedi. O, sınıfının orta yerinde ayakta, alnı küçük Betti’nin önünde eğilmiş bir hâlde cevap vermedi. Pederi kolundan tutarak hemen temas edecek derecede Betti’ye doğru itti ve “Yalvar ki affetsin.” dedi.

      Kömürcü “Hayır hayır.” diyerek mâni olmak istiyordu fakat Mösyö onu dinlemeyerek Karlo’ya “Ondan af iste! ve ‘Benim babamın elini iftiharla sıktığı baban için söylediğim ağır ve manasız sözden dolayı beni affet Betti.’ sözlerini tekrar et.” dedi.

      Kömürcü şiddetle menedecek olduysa da yine devam etti ve oğlu gözlerini yerden kaldırmaya cesaret edemeyerek babasının söylediği kelimeleri birer birer alçak seda ile tekrar etti. Şimdi Mösyö Nobi elini Kömürcü’ye uzatmış Kömürcü de onu kuvvetle sıkarak bir taraftan da çocuğunu Karlo Nobi’nin kollarına doğru itmişti.

      Kont, muallime hitaben “İkisinin yan yana oturmalarına lütfen müsaade eder misiniz?” dedi ve onlar yerlerine oturduktan sonra selam vererek çıktı.

      Kömürcü bir an kararsız bir hâlde kalarak birleşen bu iki çocuğu süzdü ve sonra sıraya yaklaşarak Nobi’ye muhabbet ve üzüntüyle-baktı. Onu okşamak üzere elini uzatıyordu fakat cesaret edemeyerek yalnız parmaklarını alnına hafif bir temas ettirerek çekildi. Bunun üzerine muallim bize dedi ki:

      “Şimdi gördüğünüzü daima hatırlayınız çocuklarım, bu, senenin en güzel dersidir.”

      KARDEŞİMİN MUALLİMESİ

10 Perşembe

      Matmazel