Rivoli Sokağı’nın bu semti, Tuileries Sarayı ile karşı karşıya ve Palais Royale ve Concorde meydanları gibi umumi meydanlar vesair muteber yerler ile aynı civarda olduğundan Paris’in en şerefli yeri addolunur ise de bir sırada bulunan Hotel Maurice ve Hotel Windsor, Hotel Brighton ve Hotel Wagram ile Hotel Rivoli gibi büyük misafirhaneler hep İngilizlerin karargâhı olmasıyla âdeta Londra demek gibi bir şeydir.
Gerek Cartrisse’in teklifi ve gerek Nasuh’un arzusu üzerine Catherine’i ziyarete gittiler. Catherine’in Hotel Brighton’un ikinci katında gayet mükellef bir dairenin yine gayet mükellef salonu içinde bulunduğu zaman gösterdiği tavır, Messagerie Imperiale vapurundaki tavrına dahi kıyas edilebilir değildi. Güya kendisi Fransa İmparatoriçesi Eugenie imiş de Devlet-i Aliye elçisini huzuruna kabul ediyormuşçasına vakarlı bir tavır ile karşılayarak Nasuh’un öpmesi için elini uzatmaya hemen ramak dahi kalmamıştı.
Kadının bu tavrına âdeta alaylı bir gülüşle güleceği gelen Nasuh, içinden galeyan edip gelen kahkahayı yine içinde sarf ederek görünüşte kadının muamelesine gerekli mukabelede bulunarak gayet ağır ve vakur bir muamele gösterdi ki Cartrisse şaşkınlığından Nasuh’un yüzüne bakakaldı.
Bu muamelede bulunan bir kadın ile ne söz bulunur da söylenir? Hâlbuki Nasuh arzu etmiş olsaydı söyleyecek ve kadına dahi söyletecek söz bulabilirdi. Ancak Catherine’in Fransa’yı beğenip beğenmediğine dair gayet kısa bir yolda sorduğu şeylere o dahi gayet kestirme bir yoldan cevap vererek beş on dakika vakit geçirdikten sonra kalktı, yine geldiği gibi, bir resmî veda icra olunarak oradan çıktı.
Gitti zannetmeyiniz. Cartrisse salıverir mi? Zaten salıverecek olsa da Nasuh gider mi? Bu kere Cartrisse’in odasında genişliğine ve derinliğine söze koyuldular.
Söylenen sözlerin başlangıcı Nasuh’un Fransa ve özellikle Paris hakkındaki fikrinden ibaret olup Nasuh Fransa’ya dair hariçten aldığı malumatı henüz hakikate tatbik etmemiş olduğunu cevaben arz ederdi. Derken söz yine o ela gözlü Catherine cenaplarına intikal etti:
Cartrisse: “Ey Monsieur Nasuh! Bizim kraliçe Catherine’i nasıl buldunuz? Rusya İmparatoriçesi Catherine ile bunun arasında ne fark görüyorsunuz?”
Nasuh: “Hemen hiçbir fark kalmamış! Kendisinin iltifatlı tavırlarına hayran olanlar, zat-ı hükümdarîlerini vapurda tesadüf ettirmeyi dua etmelidirler.”
Cartrisse: “Evet! Vapurda can sıkıntısından sizin gibi adamlara iltifat derecesine tenezzül ederdi.”
Nasuh: “Ey, burada canı sıkılmaz mı?”
Cartrisse: “Bana kalsa pek sıkılır. Lakin sıkıldığını bir türlü itiraf etmiyor.”
Nasuh: “Ne ile vakit geçirir?”
Cartrisse: “Bütün gün piyano başında.”
Nasuh: “Gezmeye filan?”
Cartrisse: “Zaten şimdi havalar kış. Nereye gitsin? Pek sevdiği bir müzik var ise de bazı kere operaya gider.”
Nasuh: “Fakat kimse ile görüşmez öyle değil mi?”
Cartrisse: “Ona ne şüphe? En başta scena üzerindeki locaya abone olmuştur. Çünkü o locanın özel olarak tanzim olunan perdeleri gerek ışığı ve gerek hariçten bakışların şuasını menederek içindeki zevatı umumun dürbin-i imtihanından muhafaza eyler.”
Nasuh: “Locasına da kimse girmez ha?”
Cartrisse: “Benden başka kimse girmez.”
Nasuh: (tebessümle) “Vay gidi merdümgiriz vay!”
Cartrisse: “Ya ne zannettiniz idi? Siz o mahut zafer öpücüğüne kolay kolay nail olurum hülyasında mı idiniz?”
Nasuh: “Ben size kolay kolay nail olacağıma söz vermedim. Mutlaka nail olacağıma söz verdim.”
Cartrisse: “Bana kalır ise…”
Nasuh: “Size kalmaz. Korkmayınız! Ey, operadan başka hiçbir salona gitmez mi? Buraya da ahbabını kabul etmez mi?”
Cartrisse: “Pek nadir!”
Nasuh: “Geceleri erken mi yatar geç mi?”
Cartrisse: “Amma sorgulama ha!”
Nasuh: “Yok ama verdiğim sözü yerine getirmek için işi böyle inceden inceye sormama müsaade buyurunuz.”
Cartrisse: “Doğrusunu ister iseniz operaya ve bir salona gitmediği geceler hemen erkenden yatar.”
Nasuh: “Sabahleyin?”
Cartrisse: “Sabahleyin pek erken uyanır imişse de kendisini bekleyen hiçbir işi olmadığı için kapısını açmaz imiş.”
Nasuh: “Kendi kendisini hapsedermiş ha?”
Cartrisse: “Onun gibi bir şey… Lakin ona sorsanız öyle değil. Hülyalarıyla eğlenirmiş.”
Nasuh: (biraz düşündükten sonra) “Baloya meyli var mıdır?”
Cartrisse: “Asla!”
Nasuh: “Balodan mı nefret eder, yoksa mutlaka oyundan mı?”
Cartrisse: “Ben onun hızlıca adım attığını dahi bilemem.”
Söz burada bir hayli müddet kesildi. Nasuh düşünmeye vardı, o kadar ki Madame Cartrisse Nasuh’u ikaza mecbur olarak:
Cartrisse: “Ey ama ben bu zafer öpücüğü makulesinden75 dahi vazgeçtim. O sözü bıraksak da bari biraz söz teati etsek.”
Bu söz üzerine Nasuh vakıa düşüncelerinden kendisini kurtarıp Cartrisse ile başka cihetten sohbete başladı. Cartrisse kendisini Paris’in aileleri içine sokacağı hakkında vaatler verdikçe Nasuh’un memnuniyeti artıyordu. Gardiyanski hakkında dahi sözler söylendi. Neticesinden anlaşıldığına göre Cartrisse’in Nasuh hakkındaki teveccühü kadar Gardiyanski hakkında da teveccühü olup bundan böyle kendilerini ziyarete geldikçe onu da getirmesini özel olarak ve defaatla rica etti.
İşte bu ikinci defasında Cartrisse’in odasında edilen toplantı ve sohbet, şüphesiz bir buçuk saatten ziyade uzadıktan sonra Nasuh resmî vedasını ifa ederek çıktı.
Yine gitti zannetmeyiniz. Hiç Nasuh Catherine ile ilgili Cartrisse’ten hakikatini anladığı garip hâlleri üzerine bir emare aramadan hoteli terk eder gider mi? “Böyle insan olmaz! Özellikle de böyle bir kadın olamaz!.. Mutlaka bunda bir iş vardır ki ben o sırra vâkıf olamaz ve Cartrisse’ten zafer öpücüğü alamaz isem kahrolurum!..” demişti.
Bu söz hâlâ zihninde olduğu hâlde hotelin concierge’i (yani kapıcısı demek olan dizdarı) yanına inip genç zamparaların bu adamlardan malumat almak üzere yanlarına girdikleri zaman gösterdikleri sahte mahcup tavır ile söze başlama olan beş franklık bir altını takdim etti. Böyle bir “pourboire” (şarap parası) verildiği zaman kapıcıların “Votre serviteur Monsieur!” (“Hizmetkârınızım, bendenizim efendi!”) cevabıyla muntazır kalmaları usuldendir. Bu intizarı görünce şu suretle meramını ifadeye başladı:
Nasuh: “Gece hotelin kapısı kapandıktan sonra içeriden dışarıya çıkanlar veyahut dışarıdan içeriye girenler var mıdır?”
Kapıcı: “Hotel büyük! Eksik değildir efendim!”
Nasuh: “Hayır! Sualimi anlamadınız. Eğer istediğim malumatı sizden alabilir isem siz de benden istediğiniz kadar mükâfat alacağınızı elbet anlamışsınızdır.”
Kapıcı: (yılışarak) “Canım orası öyle ya!”
Nasuh: “Dairesine girmek için gecikmiş veyahut bir mühim işi için rastgele dışarı