-tıpkı burada gördüğümüz gibi- ortak bağımsızlık düzeyine geçmesini istiyor. Bu elbette eğitimde bir devrim demek. Sonuç olarak anarşizm dediğiniz şeyin tohumları bizim dünyamızda da atılmış durumda.”
“Yüce Tanrı’m!” dedi Bay Burleigh her zamankinden daha ilgili ve minnettar görünerek. “Demek öyle! Bunu hiç bilmiyordum!”
4. BÖLÜM
Sohbet düzensiz bir şekilde devam etti ancak hızlı ve etkili bir fikir alışverişi oldu. Bay Barnstaple, kısa bir süre içinde, Ütopya’nın Son Karmaşa Çağı’ndan bugüne uzanan tarihi hakkında genel bir bilgiye sahip olduğu kanaatine vardı.
Son Karmaşa Çağı hakkında daha çok şey öğrendikçe bu dönemin, dünyanın şu anki hâline oldukça benzediğini fark etti. O dönemde Ütopyalılar kat kat giyiniyor ve dünyadakine benzer şehirlerde yaşıyorlardı. Tasarlanmış olaylardan çok beklenmedik tesadüfler sayesinde önlerine, kendilerine yüzyıllar kazandıracak gelişme ve büyüme fırsatları çıkmıştı. Uzun süre art arda gelen kıtlığın, vebanın ve savaşların ardından iklim şartları ve politik fırsatlar yüzlerine gülmüştü. Ütopyalılar bunlardan sonra ilk defa olarak, üzerinde yaşadıkları gezegeni keşfetme fırsatına sahip oldular ve bu keşifler sırasında muazzam derecede bakir alanlarla karşılaştılar. Gerçek zenginlikte, eğlencede ve özgürlükte büyük bir artış yaşandı. Binlerce sıradan insan, içinde bulundukları sefaletten kurtulup, isterlerse sınırsız bir özgürlükle düşünüp hareket edebilecekleri bir seviyeye yükseldi. Birkaçı bunu gerçekten de başardı; nitelikli bir azınlık… Bilimsel araştırmalarda hızlı bir gelişme baş gösterdi, bunu takiben meydana çıkan çok sayıdaki kullanışlı icat, pratik insan gücünde büyük bir artış doğurdu.
Ütopya’da daha önce de bilimde ileri gidildiği dönemler olmuştu ama hiçbiri bu kadar olumlu şartlar altında meydana gelmemiş ve toplum için büyük faydaları haiz meyveler verecek kadar uzun süreli olmamıştı. Şimdi ise o güne kadar gezegenlerinin üzerinde karıncalar gibi dolaşan veya parazitler gibi daha büyük ve daha güçlü hayvanların üzerinde yolculuk eden Ütopyalılar, bir yerden bir yere hızla uçabiliyorlar, gezegenin herhangi bir yeri ile anında iletişim kurabiliyorlardı. Ayrıca daha önceki deneyimlerinin çok ötesinde mekanik bir güce sahip olduklarını gördüler; sadece mekanik de değil, fizik ve kimya alanındaki ilerlemeler sayesinde kısa sürede fizyolojik ve psikolojik gelişmeler de bunu takip etti. Ütopyalılar kendi bedenleri ve sosyal yaşamları üzerinde kontrol sağlayabilecekleri olağanüstü ihtimaller olduğunu fark ediyorlardı ancak bu ihtimaller öylesine büyük bir hızla ve karmaşık bir şekilde meydana çıkmıştı ki sadece küçük bir azınlık gerçek değerlerini anlayabildi ve bu muazzam bilgi kaynaklarını kullanarak kayda değer, sağlam başarılara imza attılar. Diğerleri bu yeni buluşları gelişigüzel bir şekilde kullandı, yeniliklerin gerektirdiği şekilde düşüncelerini veya yaşamlarını değiştirmeye gerek duymadılar.
Ütopyalıların bu güç, eğlence ve özgürlükler çağına ilk tepkisi, çoğalmak oldu. Bunu bir hayvan veya bitki türünün yapacağı gibi duyarsızca ve düşünmeden yaptılar. Karşılarına çıkan fırsatları tamamen heba edene kadar bu şekilde devam ettiler. Bilimin kendilerine sunduğu büyük armağanları günlük hayatlarının her alanında hesapsızca kullanarak düşüncesizce ziyan ettiler. Son Karmaşa Çağı’nın bir döneminde Ütopya nüfusu iki milyara ulaştı…
“Peki şimdi ne kadar?” diye sordu Bay Burleigh.
“Yaklaşık iki yüz elli milyon.” diye cevapladı Ütopyalılar. Bu sayı, Ütopya üzerinde refah içinde, gelişmiş bir hayat sürebilmeye imkân tanıyacak maksimum nüfus olarak belirlenmişti. Ancak şimdi artan kaynaklar sayesinde nüfus da arttırılıyordu.
Peder Amerton dehşet dolu bir ses çıkardı. Bir süredir böyle bir şeyden korkuyordu. Bu, onun ahlaki değerlerine tamamen aykırıydı. “Ve artışı sınırlamaya cüret ediyorsunuz! Kontrol altına alıyorsunuz! Kadınlarınız, buna ihtiyaç duyulduğunda kendi rızalarına göre çocuk doğurabiliyorlar veya bundan kaçınabiliyorlar.”
“Elbette!” dedi Urthred. “Neden olmasın?”
“Ben de bundan korkuyordum!” dedi Peder Amerton ve öne doğru eğilerek yüzünü ellerine gömdü, bir yandan da kendi kendine mırıldanıyordu: “Bunu hissetmiştim. Damızlık insan çiftliği! Hayata yeni ruhlar getirmeyi reddediyorlar! Bunun şeytaniliği!.. Ah, yüce Tanrı’m!”
Bay Burleigh din adamının tavırlarını şaşkın bir ifadeyle karşıladı. Bu tür kalıplaşmış düşüncelerden nefret ederdi; ancak Peder Amerton toplum içinde oldukça değerli ve güçlü muhafazakâr kesimleri temsil ediyordu. Bay Burleigh tekrar Ütopyalıya döndü. “Bu son derece ilginç!” dedi. “Şu anda bile bizim dünyamız bunun hemen hemen beş katı bir nüfusu barındırıyor.”
“Ancak bunun neredeyse yirmi milyonu bu kış açlık çekecek; bize kısa bir süre önce anlattınız, Rusya dediğiniz bir yerde. Geri kalanların da çok azı sizin zengin ve müreffeh bir yaşam olarak tanımlayabileceğiniz bir hayat sürüyor.”
“Buna rağmen aradaki fark çok çarpıcı!” dedi Bay Burleigh.
Peder Amerton “Bu dehşet verici!” diye belirtti.
“Yine de Son Karmaşa Çağı’nda, ırkın düşüşüne yol açan diğer tüm nedenler arasında en kötüsü nüfus artışıydı.” diye ısrar etti Ütopyalılar.
Urthred “Çünkü yeni gelenler, üretken ve kendini geliştirmiş küçük bir azınlığın hızla değişen dünya şartlarına ve ihtiyaçlarına göre eğitemeyeceği kadar çoktu.” dedi. “Üstelik bu azınlık tek başlarına ırkın kaderini kontrol etme gücüne sahip değildi. Bu büyük nüfus patlaması sırasında, kitleler bozulmuş ve yozlaştırılmış gelenekler yüzünden bocalayarak kendilerinden daha zeki ve daha acımasız bir üst tabakanın altında ezildiler. Ekonomik sistem etkili bir şekilde kendini yenileyerek, giderek daha güçlü ve açgözlü olanların sıradan insanlar üzerinde kullanacakları mekanik bir üretim ve dağıtım sürecine dönüştü. Sıradan insan doğumundan ölümüne kadar sefalet içinde yaşıyor ve boyun eğmeye zorlanıyordu; kandırılıyor ve aldatılıyordu; daha cesur ve daha enerjik ama kesinlikle daha zeki olmayan azınlık tarafından satın alınıyor, satılıyor ve hâkimiyet altında tutuluyordu. Günümüzde bir Ütopyalı için Son Karmaşa Çağı’nda yaşamış bu zengin ve güçlü adamların korkunç aptallığını, müsrifliğini ve vahşiliğini anlatabilmek çok güç.”
“Buna gerek yok.” dedi Bay Burleigh. “Ne yazık ki bunu biliyoruz… Hem de fazlasıyla iyi biliyoruz.”
“Bu kokuşmuş nüfusun üzerine en sonunda felaketler çöreklendi, tıpkı çürümekte olan bir meyvenin üzerine üşüşen yaban arıları gibi. Bu, ırkımızın kaçınılmaz, doğal kaderiydi. Tüm gezegeni etkileyen bir savaş, hassas finansal ve ekonomik sistemimizi bir daha onarılmayacak şekilde hasara uğrattı. İç savaşlar ve sosyal devrim denemeleri karmaşayı daha da arttırdı. Birkaç yıl süren kötü iklim koşulları, kaynakları kıtlaştırdı. Açgözlü maceracılar etraflarında olanları fark etmeyerek dürüst insanları kandırmaya, dolandırmaya ve kendi çıkarlarını gözetmeye devam ettiler, tıpkı bedenleri kesilse bile yemeye devam eden yaban arıları gibi. Ütopya hayatında üretmek için ortaya konan çaba, yerini elde etmek için ortaya konan çabaya bıraktı. Üretim sıfır noktasına kadar geriledi. Var olan kaynaklar tükendi. Başa çıkılamayacak bir borçlar sistemi, alacaklılardan oluşmuş bir güruh ve ahlaken cesaret kırıcı bir atmosfer tüm yeni girişimcilerin önünü kesiyordu.
Ütopya’da büyük buluşlarla gelen yükseliş dönemi şimdi yerini gerilemeye bırakıyordu. Finansçıların hepsinin