her ne pahasına olursa olsun, o da dinliyordu.
“Var olan her evrenin mutlaka çekim kanunlarına uyması gerekir!” diye tekrarladı Serpentine, zaten ortada olan bir gerçeği açıklamak zorunda kalan birinin tavrıyla.
“Tanrı aşkına bunu anlayamıyorum!” dedi Bay Burleigh, kısa bir duraksamanın ardından.
Serpentine, bir süre bunu düşündü. “Bu böyle!” dedi ve konuşmasını sürdürdü: “Zihinlerimiz, nesnelerin varlığını bu düşünce altında algılar çünkü bu yönde gelişmiştir, bunu gerçek olarak kabul eder. Ancak aralıksız analizler sonucu içinde bulunduğumuz evrenin düz bir çizgiden ibaret olmadığını, aynı uzayın içinde var olan ve varlığından uzun süredir şüphelenilmeyen başka boyutlar oluşturacak şekilde hafifçe eğrilmiş ve çarpılmış olduğunu öğrenebildik. Bilinen üç boyutunun haricinde başka boyutlara da açılıyordu, tıpkı gerçekte iki boyutluymuş gibi görünen ancak sadece kalınlığı değil, kırışıklık ve buruşuklukları ile üçüncü bir boyuta da sahip olan bir kâğıt gibi.”
“Sağır mı oldum?” diye fısıldadı Bayan Stella. “Hiçbir şey duyamıyorum?”
“Ben de.” dedi Peder Amerton.
Bay Burleigh, gözlerini Serpentine’in yüzünden ayırmadan eliyle bu ikisini sakinleştirecek bir hareket yaptı. Bay Barnstaple, kaşlarını çattı, dizlerini birleştirdi ve parmaklarını birbirine kenetleyerek çaresizce katlanmaya çalıştı.
Duyuyor olmalıydı, evet, elbette duyuyordu!
Serpentine açıklamasını sürdürdü: “Tıpkı üç boyutlu bir evrenin içinde, herhangi sayıdaki iki boyutlu evrenlerin yan yana bulunmasının mümkün olması gibi; yetersiz zihinlerimizin, hakkında yavaş ve zahmetli bir şekilde daha fazla bilgi edinmeye çalıştığı çok boyutlu uzayda da sınırsız sayıdaki üç boyutlu uzaylar yan yana var olabilir ve zaman içinde kabaca paralel kabul edilebilecek ortak bir harekete maruz kalabilirler. Lonestone ve Cephalus’un teorik çalışmaları gerçekte buna benzer, birbirine paralel ve tıpkı bir kitabın sayfaları gibi birbirini andıran, sayısız uzay-zaman evreninin var olduğuna dair sağlam temeller oluşturmuştur. Hepsinin de sürekliliği olacaktır ve hepsi de çekim yasalarına uyacaklardır.”
Bay Burleigh, hâlâ anlamadığını belli etmek için kafasını salladı.
“Ve birbirine en yakın olanlar elbette birbirine en çok benzeyenler olacaktır. Öyle yakın ki şimdi karşılarında bir öğrenme fırsatı var. Büyük dâhiler, Arden ve Greenlake’in, atomun (bu kısım duyulmuyor) itme kuvvetini kullanmaktaki cesur denemeleri sonucunda, Ütopya’daki bir maddeyi, bu boyuttaki yani bir süredir belki de bir kol boyu uzağımızda olduğu bilinen F boyutundaki evrene doğru, tıpkı bir kapının menteşeleri üzerinde sallanması gibi ötelemeyi amaçlayan deneyleri açıkça görülüyor ki başarılı olmuştur. Kapı tekrar geriye doğru salındığında beraberinde bir temiz hava akımı, tozlu bir fırtına ve Ütopya’yı büyük bir şaşkınlığa sürükleyen, bilinmeyen bir dünyadan üç grup ziyaretçi getirmiştir.”
“Üç mü?” diye fısıldadı Bay Barnstaple şüpheyle. “Üç mü dedi?”
Serpentine, onu duymazlıktan geldi.
“Kardeşlerimiz beklenmedik bir gücün salıverilmesi sonucunda hayatlarını kaybettiler ancak deneyleri artık hiçbir zaman kapanmaması gereken bir yolu açtı, Ütopya’nın tekdüze sınırlarının ötesinde, bugüne kadar hayal bile edilmemiş dünyalara doğru. Bize dokunan bir el kadar yakın, Lonestone’un yıllar önce tahmin ettiği gibi; onun deyimiyle, bize kalbimizdeki kandan daha yakın.”
“Bize bir nefesten ve ellerimizle ayaklarımızdan daha yakın.” diye hatalı bir şekilde tekrarladı Peder Amerton aniden kendine gelerek, “Peki ama neden bahsediyor? Bir türlü anlayamıyorum.”
“Yeni bir gezegen keşfediyoruz, sakinlerinin ölçülerine bakacak olursak neredeyse bizim gezegenimizle aynı ebatta; tıpkı bizim göğümüzdeki güneş gibi bir yıldızın etrafında dolanan, hayat dolu ve tıpkı bizim gezegenimizde olduğu gibi yavaş yavaş ehlileştirilen bir dünyaları var. Bunu yapan gelişmiş zekâ belli ki bizim evrimimize hemen hemen paralel koşullar altında gelişimini sürdürüyor. Bu kardeş gezegen sakinlerinin görünüşlerini ele alacak olursak bizden biraz daha az gelişmiş gibi görünüyorlar. Ziyaretçilerimiz Son Karmaşa Çağı sırasında atalarımızın giydiklerine benzer kıyafetler giyiniyor ve onları andıran fiziksel özellikler sergiliyorlar.
Tarihlerinin bizimkine birebir paralel olduğunu varsayamayız elbette. Hiçbir şey aynı değildir; birbirinden ayrı iki farklı parçacık hiçbir zaman eş değildir. Varlıkların boyutlarında, Tanrı’nın evrenlerinde, hiçbir zaman mutlak tekrarlama olmamıştır ve olmayacaktır da. Şu anda farkına vardığımız tamamen imkânsız bir gerçeklik. Buna rağmen açıkça bizim dünyamıza çok yakın ve benzer…
Sizden bir şeyler öğrenmek adına hâlâ bilinmeyen pek çok yönü olan tarihimizi kontrol edip, deneyimlerinizden yararlanıp size bildiklerimizi sunmak ve aradaki ilişkide neye ihtiyaç olduğunu ve neyin mümkün olduğunu bularak sizin ve bizim dünyamıza yardım etmek için hazırız Dünyalılar. Burada biz, öğrenmenin henüz başındayız, hâlâ öğrenmemiz gereken şeylerin çokluğu karşısında şu anda bildiklerimiz çok az. Milyonlarca benzer konu üzerinden belki de birbirimize yardım edebiliriz.
Sizin dünyanızda var olan ancak bizim dünyamızda gelişimini gerçekleştirememiş veya zamanla yok olmuş soy çizgilerine rastlanabilir. Bir dünyada var olup diğerinde çok nadir görülen veya yok olmuş elementler ve minerallerin varlığı da mümkün… Atomlarınızın yapısı… Dünyalarımız birleşebilir… Ortak bir canlanma için.”
Tam da Bay Barnstaple’ın en çok duymak istediği ve en hevesli şekilde dinlediği kısımda işitilmeyen bir sesle devam etti. Sağır bir adam, onun hareketlerine bakıp onun konuşmasını sürdürdüğünü söyleyebilirdi.
Bay Barnstaple, Bay Rupert Catskill’ın en az kendisininkiler kadar sıkıntılı ve şaşkın bakışlarını yakaladı. Peder Amerton, yüzünü ellerine gömmüştü. Bayan Stella ve Bay Mush, aralarında fısıldaşıyorlardı; dinliyormuş gibi yapmaktan vazgeçmişlerdi.
“Böylece…” Serpentine’in sesi aniden tekrar duyulur oldu, “dünyamızda ortaya çıkmanızın doğuracağı ihtimallerin ve sonuçların kısaca bir tahminini yapmış olduk. Fikirlerimizi mümkün olduğunca açık bir şekilde size anlatmaya çalıştım. Şimdi de sizden birinin, dünyalarımız arasındaki bağın ne olabileceğine dair fikirlerini sunmasını öneriyorum.”
BEŞİNCİ KISIM
ÜTOPYA YÖNETİMİ VE TARİHİ
1. BÖLÜM
Önce bir sessizlik oldu. Dünyalıların bakışları birbirlerinin üzerinde gezindikten sonra Bay Cecil Burleigh’de birleşti. Politikacı bu beklentilerinden habersizmiş gibi davranıyordu. “Rupert!” dedi. “Sen yapmaz mısın?”
“Ben yorumlarımı kendime saklıyorum.” dedi Bay Catskill.
“Peder Amerton, siz farklı dünyalar üzerine konuşmaya alışkınsınız?”
“Siz varken bu bana düşmez, Bay Cecil. Hayır.”
“Peki ama ben onlara ne söylemeliyim?”
“Ne düşünüyorsanız onu.” dedi Bay Barnstaple.
“Çok doğru!” dedi Bay Catskill. “Bu konu hakkında ne düşünüyorsanız onlara bunu söyleyin.”
Başka hiç kimse bu görev için uygun değildi. Bay Burleigh yavaşça ayağa kalkarak düşünceli bir şekilde yarım daire şeklindeki platformun