Karçınzade Süleyman Şükrü

Seyahatü'l Kübra


Скачать книгу

Nezareti’nin (İçişleri Bakanlığı) kesin emri, bu şahısları ortak kararları ve adaletli Padişahımız hazretlerinin sayesinde hem harcırahımı hem de birikmiş maaşlarımı aldım. İstanbul’a varışımdan yaklaşık elli iki gün sonra Fransız vapuruna binerek deniz yolu ile Mersin’e döndüm. Buradan Adana’ya geçip orada bıraktığım validemi yanıma alarak Tarsus, Mezaroluk, Pozantı, Niğde, Kayseri, Kışla, Sivas, Yıldızeli, Çamlıbel ve Tokat üzerinden yeni memuriyet yerim Niksar’a geldim.

      İstanbul’dan bindiğim Fransız vapuru, Ege Denizi’nden ayrıldıktan sonra kısa bir vakit Kıbrıs’a bağlı Larnaka İskelesi’ne uğradı. Ardından da Mersin’e dönüş esnasında yine aynı şekilde Beyrut ve İskenderun iskelelerine girdi. Bunlardan Larnaka limanı sığ bir limandır. Bölgenin ticareti düşüktür. Halkı fakir ve neşesiz olan kasaba dağınık bir hâlde ve ıssız bir yerdir.

      BEYRUT

      Beyrut şehri, Firavunlardan Semiramis (Şamiram) ile aynı çağda yaşamakla beraber Mısır ve Fenike halklarının dinî ve doğal ilimlerine dair eserleri sayesinde milattan 1200 sene önce tanınırlık kazanan Sanhuyatun’un doğduğu yerdir. Buraya gelişim nisan ayının başlarına tesadüf eder. Antik Çağ milletlerinden Fenikeliler’in kurduğu bu memleket Akdeniz ile Lübnan dağları arasındaki tatlı bir meyil ile yükselen sevimli bir bayırda bulunmaktadır. Havası güzel, suyu kaliteli ve varlıklı bir şehirdir.

      Akdeniz şehirlerinin en güzeli ve meşhurdur. Ticareti ve sanayisi gelişmiştir. Suriye bölgesinin en önemli iskelesi olması sayesinde limanına girip çıkan gemilerin sayısını hesaplamak mümkün değildir. Fenikelilerin Baal Beyris adı verilen tanrıları23 bu bölgede bulunmaktaymış. Bu isimden dolayı bölgeye önceleri “Beyris” daha sonra da Beyrut denilmeye başlanmıştır.

      Fenikeliler çağında birkaç kere Mısırlıların eline geçen Beyrut daha sonra sırasıyla Asurlulara, Keyhüserev devrinde eski Fars devletine, Büyük İskender’in yükseliş döneminde Makedonyalılara geçmiştir. Bu dönemden sonra ise Romalıların eline geçen şehir Faruk-u Azam Hz. Ömer’in hilafeti zamanında İslam topraklarına katılmıştır. Cennetmekân Yavuz Sultan Selim Han hazretleri döneminde ise güçlü Osmanlı Devleti’nin adaletli gölgesi altına girmiştir.

      Denizi açık olsa da güzel görünüşü yeniden düzenleniş ve tamirden geçirilmiş limanı çok güvenlidir. Rıhtım boyunun güzelliğini, gönle ferahlık veren manzarasını görür görmez kendimi Selanik’te sandım. Çok işlek bir iskelesi olan bu güzel şehrin nüfusu 80 bin dolaylarındadır.

      Konaklama yerlerinin ve caddelerinin düzenliliği ve temizliğine, bağ ve bahçeleri ile geniş gül bahçelerinin hoşluğuna ve toprağının bolluk ve bereketine diyecek bir söz yoktur. Sözün kısası Suriye topraklarında bulunan şehirlerin bilgi, kültür, sanat, ticaret ve servet bakımından en kadim olanıdır.

      Suriye kralı “Büyük İskender”in generallerinden Diodotus Tyrphon’un emriyle MÖ 140’ta tahrip edilmiştir. Bu olayın yetmiş beş yıl ardından Roma İmparatoru Agustus burayı yeniletmek istese de kadim parlaklığına ve ihtişamına yeniden elde edememiş. Yarım yüzyıl önce Sayda’ya bağlı bir kasaba iken hızlı bir şekilde gelişme kaydederek mevcut refah ve ihtişamına kavuşması olağan dışı bir durumdur.

      Vapurumuz yük alırken geçen süreyi değerlendirmek maksadıyla dışarı çıktım. Karaman Telgraf Müdürü Şakir Efendi’nin kayınbiraderi Ali Bey ile karşılaştım. Birlikte gezinti yaptık. Dolaşmamız esnasında Hükûmet Dairesi’nin yakınındaki belediye bahçesini gören kahvehanelerden birini seçip orada oturup dinlendik. Beş dakika sonra biri Saydalı diğeri ise Beyrutlu iki delikanlı gelip bize yakın bir yerde karşılıklı oturdular. Bu kişiler Ali Bey’in arkadaşlarıymış. Beni onlarla tanıştırdı.

      Selamlaşma sonrası konuşmaya başladık. Beyrut’un güzelliği, bayındırlığı ve gelişmişliğine dair konulardan bahsettik. İçlerinden Beyrutlu olan genç diğer arkadaşını işaret ederek “Şehrimizin elde ettiği bu şeref işte bu akıllı Saydalılar sayesindedir! Hükûmetimiz Sayda’ya karantina ve deniz feneri dairesi yapmak isteyince bu Saydalılar o tür şeylerin hastalıklı konular olduğunu ve şehirlerine yapılmasını istemediklerini söylediler. Biz bu dairelerin ne işe yaradığını bildiğimiz için onların itiraz ettiği zaman biz kendi şehrimize yapılmasını kabul ettik. Gemilerin karantina dairesinde pratika belgesi almaları mecburi olduğu için gemiler Sayda’yı terk edip bizim iskelemize uğramaya başladılar. Sonuçta da Suriye kıtasının nakliye ve ticaret gemileri bu tarafa kaydı. Onlar da şaşakaldılar. Karantina dairesinin yapılmasına karşı inatçı tavırları için sonradan ve hâlen daha gösterdikleri pişmanlık ifadeleri ve iç çekmeleri bizi güldürür ve yanaklarının kızarması da eğlendirir.” dedi. Bu kelimelere tahammül etmenin güç olduğunu anlayan Saydalı genç “Karantina dairesi şimdi bizde yok mu? Beyrut’un gelişmesini sağlayan o değil, bulunduğu konumudur.” şeklinde karşılık verdi. Bu söz üzerine Beyrutlu tekrar eğlenceli bir şekilde “Vapurlar bir kere Beyrut Limanı’na alıştıktan, ticaret ve tüccar burayı benimsedikten sonra bin defa karantina dairesi yapılmasını talep etseniz artık faydası yoktur. Geçmiş olsun!” tarzında bir cevap vererek zavallı genci susturdu. Hükûmet işlerinin arka planını anlamadan dikkatsiz bir şekilde ona muhalefet etmenin sonu bakın nerelere gelmektedir. Bu buluşmada arkadaşlar Beyrut’un güneydoğusunda bulunan bostanlar ve zeytinlikler, güzel piknik alanlarının bulunduğundan bahsettiler. Fakat vapura yetişmem gerektiği için buraları görme imkânım olmadı.

      İSKENDERUN

      Güneyinde Domuz Burnu ve kuzeyinde Karataş Burnu ile çevrilidir. Sikus Sinus (Issicus Sinus) adı verilen geniş körfezin içinde bulunan limanı güvenli ve ticari anlamda da işlektir. Fakat her taraf bataklık olması nedeniyle havası çok ağırdır. Şehrin varlıklı insanları ve tüccarları gündüzleri mecburen İskenderun’da kalırlar. Geceleri ise bir saat mesafede içeride olan Belen kasabasına istirahat etmeye giderler. Miladi 1800’de çok şiddetli bir deprem yaşanması sonucu çok sayıda bina yıkıldığı için eski eser bulunmamaktadır. Yüzyıl içinde yeniden inşa edilen mevcut binaların tamamı kâgirdir. Sokakları düzenli olan küçük sevimli şehrin tehlikeli havası ve sivrisineğin çokluğu dışında bir sorunu yoktur. Nüfusunun 3 bin olduğu tahmin edilmektedir.

      Şehir iki nehir arasında konumlanmıştır. Şehir ve bağlı kasabaların başlıca iskelesi olması sayesinde limanın bir yıllık toplam geliri 6 milyon frank dolaylarındadır. Beyrut vilayeti sınırlarından Antalya’ya kadar devam eden sahillerde bulunan gümrük memurluklarının teftiş noktasıdır. Tek nahiyesi olan Payas ile birlikte 24 köyü bulunmaktadır. Şehir, üçüncü sınıf bir kaza merkezidir. Halep vilayetine bağlı ve onun ilk kapısıdır. Çarşısında limon, portakal, üzüm, kavun, karpuz ve yenidünya gibi meyve çeşitleri tıka basa doludur. Yiyecek olarak her şeyi bol miktarda bulmak mümkündür. Bu bolluk şehrin arazisinin bereketinin gücüne işaret etmektedir. Bir taraftan da kasabayı kaplayan bataklığı doldurma çalışması başlatılmış ve devam etmektedir.

      Bu tür çalışmaların sonuçlandırılması havasının güzelliğine katkı sağlayacak ve şehir daha da büyümüş olacaktır.

      NİĞDE

      Tarsus ile Niğde arasındaki yolculukla yürüyüş ile üç konaklama, araba ile iki konaklama olmaktadır. Şehir, zümrüt gibi yeşil, manzarası güzel, yüksek bir konumda ve dağları ormansızdır. Bor kazasından güneye doğru uzanan hoş bir yükseltinin dış kısmında düz ve geniş bir yakanın kuzeyinde kurulmuştur. Sokakları düzensizdir. Konakları sağlam olsa da eski tip yapılardır. Çarşısı kötü durumdadır. Bereketli olan şehrin geçimi ucuzdur.