Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt


Скачать книгу

kabul odasından doğu taraftaki odaya geçtiler, orası Jia Lian’in kızının yatak odasıydı. Sobalı sedirin yanında duran Pinger araştıran gözlerle büyükanneyi inceledikten sonra kısaca hatırını sorup buyur etti.

      Liu nine Pinger’nın ipek elbisesine, saçlarındaki altın ve gümüş süslemelere ve bir çiçek kadar güzel yüzüne bakınca onu, kendisine çok anlatılan Wang Xifeng ile karıştırdı ve tam hanımefendi diyerek selamlamak üzereyken Bayan Zhou onu Bayan Pinger olarak tanıttı. Daha sonra Pinger ile Bayan Zhou’nun birbirlerinin dengiymiş gibi konuşma tarzlarından kızın en gözde hizmetçilerden biri olduğunu anladı.

      Liu nine ve Baner’a sobalı sedir üzerinde yer gösterildi, Pinger ve Bayan Zhou da öbür ucuna oturdular. Hizmetçiler çay servisi yaptılar. Liu nine çayını yudumlarken tak, tak, tak diye un eleme makinesinin sesini duydu. Nereden geldiğini görmek için etrafa bakınmadan edemedi. O anda odanın içindeki sütunlardan birine sabitlenmiş kutu şeklindeki aleti gördü, altından sarkan kantarınkilere benzer ağırlıklar hiç durmadan bir ileri bir geri sallanıyor, belli ki sesler onlardan geliyordu.

      “Bu da nesi?” diye sordu, merakla. “Ne işe yarıyor?”

      O tuhaf kutuyu incelerken, birdenbire sekiz dokuz kere tekrarlanan, bronz ya da bakır bir çan gibi yüksek bir dong sesi yaşlı kadını irkiltti, neredeyse gözleri yuvalarından fırlayacaktı. Tam nine bunun ne olduğunu soracaktı ki evdeki bütün hizmetçiler bağırarak koşuşturmaya başladılar.

      “Hanımefendi geliyor!”

      Pinger ve Bayan Zhou hemen ayağa fırladılar.

      “Sen burada kal, nine.” dediler. “Onu görme zamanın geldiğinde seni alacağız.”

      Diğer hizmetçilerle beraber hanımlarını karşılamaya gittiler.

      Nine sabırsızlık içinde sessizce çağrılmayı beklemeye başladı. Uzakta kahkaha sesleri çınlıyordu, ardından kabul odasından bitişiğindeki odaya geçen on on beş kadar hizmetçinin elbiselerinin hışırtısı duyuldu. Sonra ellerinde büyükçe, kırmızı, cilalı bir kutu taşıyan üç dört kız büyükannenin çağrılmayı beklediği odanın yakınına gelip durdular. Uzaktaki bir odadan, “Yemek servisi, lütfen!” sesi gelince, masa başındaki birkaçı hariç bütün kızlar gittiler. Uzun bir sessizlik oldu. Sonra iki kadın alçak bir masa getirip sedirin üzerine koydu. Masanın üzerinde her türlü et ve balıkla dolu, pek el değmemiş tabaklar vardı. Bunları gören Baner et için bir yaygara kopardı ama büyükanne bir tokat patlatarak onu susturdu.

      O anda Bayan Zhou gülerek gelip onları çağırdı. Liu nine hemen torununu sedirden kaldırıp kabul odasına doğru ilerledi; orada Bayan Zhou ile bir şeyler fısıldaştıktan sonra yana, Xifeng’ın odasına geçtiler.

      Koyu kırmızı, desenli bir perde giriş kapısının pirinç kancalarında asılıydı. İçeride, güney duvarındaki pencerenin altında koyu kırmızı bir halıyla kaplı sobalı sedir vardı. Sedirin doğu tarafında, her ikisi de altın işlemeli bir arkalık ve sırt yastığı ahşap duvara dayanmıştı, yanında da ortası altın ışıltılı saten bir minder duruyordu. Onların hemen yanında gümüş bir tükürük hokkası vardı.

      Wang Xifeng evde kullandığı siyah samur bir şapka takmıştı, inci işlemeli bir bant şapkayı sarıyordu. Kenarları samur kürkü çevrili, koyu kırmızı ithal krepten eteği olan, şeftali kırmızısı, çiçekli bir elbise giymiş, omuzlarına arduvaz mavisi ipekten, kısa bir pelerin almıştı. Göz kamaştırıcı ruju ve pudralı yüzüyle sedirin kenarında dimdik oturuyor, elindeki minicik bir maşayla el sobasının kömürünü karıştırıyordu. Pinger cilalı, küçük bir tepsideki üstü örtülü bir çay fincanıyla sedirin yanında duruyordu ama Xifeng sanki onun farkında değilmiş gibi davranıyor, başını eğmiş kömürü karıştırmaya devam ediyordu.

      “Neden onları içeri almadınız?” diye sordu sonunda.

      Bunu söylerken çayını almak için başını kaldırdı ve iki misafiriyle önünde duran Bayan Zhou’yu gördü. Ayağa kalkacakmış gibi kıpırdandı, ışıl ışıl bir gülümsemeyle onları selamladı ve sesini çıkarmadığı için Bayan Zhou’yu payladı. Liu nine çoktan dizüstü çökmüş, birkaç kez alnını yere değdirerek Bayan Xifeng’a saygılarını sunmuştu.

      “Kaldır onu, Zhou canım!” dedi Xifeng dehşet içinde. “Böyle yapmamalı. Oturmasını söyle. Ben ne ilişkimiz olduğunu bilmeyecek kadar gencim, bu yüzden onu tanımıyorum ve nasıl hitap edeceğimi bilmiyorum.”

      “Bu size sözünü ettiğim yaşlı kadın, Liu nine.” dedi Bayan Zhou.

      Xifeng başıyla onayladı. Liu nine sedirin kenarına oturdu, Baner da onun arkasına saklandı. Ne tehditler ne de dil dökmeler onun çıkıp teyzesini selamlamaya ikna edebildi.

      “Son zamanlarda akrabalar artık bizi ziyarete gelmiyorlar.” dedi Xifeng cana yakın bir şekilde. “Herkesle yabancılaştık. Bizi tanıyan insanlar bizden sıkıldığınız için ziyaretimize gelmediğinizi söyleyecekler ama bizi tanımayan bazı kıskanç insanlar bunun bizim suçumuz olduğunu çünkü çok kibirli olduğumuzu düşünecekler.”

      Nine böyle şaşırtıcı bir düşünce karşısında Buda’yı andı.

      “Zor zamanlar geçiriyoruz, bu bizi birbirimizden uzak tutuyor.” dedi. “Ziyarete maddi gücümüz yetmiyor. Sizi görmeye geldiğimde bizi reddetmenizden korkuyoruz; kapınızdaki görevliler bile bizi serseri sanabilirler!”

      “O nasıl söz!” diyerek güldü Xifeng. “Bizler büyükbabamızın şöhretine uygun yaşamaya çalışan fakir memurlarız. Bu ev geçmişten kalan boş bir kılıftan başka bir şey değil. Bilirsiniz, ‘İmparator’un bile fakir akrabaları vardır.’ derler. Bizde de durum fazlasıyla böyle.”

      Sonra Bayan Zhou’ya dönüp Wang Hanım’a haber verip vermediğini sordu.

      “Hayır, hanımefendi. Sizin talimatınızı bekliyordum.” diye cevap verdi Zhou.

      “Git bir bak bakalım, o zaman. Eğer misafiri varsa boş ver. Ama müsaitse misafirlerimiz olduğunu bildir, bakalım ne diyecek.”

      Bayan Zhou bu talimat üzerine dışarı çıkınca, Xifeng hizmetçilere Baner için şekerleme getirmelerini söyledi. Liu nine ile havadan sudan konuşurlarken, Pinger birkaç hizmetkârın işleriyle ilgili rapor vermeye geldiklerini bildirdi.

      “Misafirim var. Akşam gelsinler.” dedi Xifeng. “Ama işi acil olan varsa, al içeri.”

      Pinger dışarı çıktı, sonra tekrar gelip “Çok önemli bir şey yokmuş, gönderdim onları.” dedi.

      Tam o anda Bayan Zhou geri geldi.

      “Hanımefendi bugün müsait değilmiş.” dedi. “Sizin misafirlerle ilgilenmenizi ve geldikleri için teşekkür etmenizi istedi. Eğer sadece bir ziyaretse ekleyecek bir şeyi olmadığını ama diyecekleri özel bir şey varsa size demelerini söyledi, hanımefendi.”

      “Özel bir şey yok.” dedi nine. “Sadece Hanımefendi’yi ve Bayan Lian’i görmeye geldim. Akraba ziyareti.”

      “Peki, o hâlde.” dedi Bayan Zhou. “Bir şey varsa ikinci hanımımıza söyleyebilirsiniz, Hanımefendi’ye söylemenizden bir farkı yok.”

      Bayan Zhou bunu söylerken büyükanneye göz kırptı. Yaşlı kadın bunun manasını gayet iyi anladı ve utançla yüzü kızardı. Konuşmayacaksa ne diye gelmişti? Gururunu ayaklar altına alıp gelme nedenini açıkladı.

      “Aslına bakarsanız, daha ilk karşılaşmamızda bu meseleyi açmamam lazımdı, hanımefendi. Ama onca yoldan geldiğime göre açık açık konuşsam daha iyi olacak.”

      Tam o