Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt


Скачать книгу

kitaplarına gelince, bin tanesi aynı kalıpta yazılmıştır ve hiçbiri ahlaksızlığın sınırına gelmekten kaçınamaz. Tarihteki yakışıklı, yetenekli genç erkeklere ve güzel, zarif kızlara benzerliklerle doludurlar ama yazar aralara kendine has duygusal ve incelikli şiirler katmak için, uydurulmuş isim ve soyadı ile kadın ve erkek klişe kahramanlar yaratır ve bunlara ilaveten tıpkı oyundaki soytarı gibi, anlatıma heyecan katacak bazı karaktersizleri devreye sokar. Daha da iğrenci, bilgiçlik taslayan ve edepsiz edebiyattır bunlar; doğal duygulardan mahrumdur ve çelişkilerle doludurlar. Ömrümün yarısı boyunca kendi gözlerimle gördüğüm ve kulaklarımla duyduğum kızların tam tersidir bunlar. Tabii onları eski dönem eserlerinin kahramanlarından üstün tutmaya yeltenmeyeceğim ama hikâyeleri, monotonluğu yok edip hüznü dağıtabilir, araya sıkıştırdığım edebî değeri olmayan şiirler okuru güldürüp esere lezzet katabilir.”

      “Ayrılık acısı, kavuşma sevinci, talihin iniş çıkışları, refah ve sıkıntı hepsi, en ince ayrıntısına kadar gerçeğe uygundur; hakikatten saptıracak ya da sansasyon yaratacak en ufak bir ekleme ve değişiklik yapmadım.”

      “Şimdilerde fakirlerin günlük endişeleri yiyecek ve giyecek üzerine; zenginleriyse memnun edebilmek imkânsız. Bütün boş zamanları aşk maceraları, maddi kazanç ya da sorun yaratmakla geçiyor. Siyasi ve ahlaki eserleri ne zaman okuyorlar? İnsanların bu hikâyeme şaşırmalarını beklemiyorum, zevk için okumaları konusunda da ısrar etmiyorum; sadece yemeğe ve şaraba doyduktan sonra ya da dünyevi endişelerden bir kaçış yolu ararlarken burada avuntu bulmalarını umuyorum. Diğer boş meşguliyetler yerine buna göz gezdirerek enerjilerini ve güçlerini koruyup, ömürlerini uzatabilir, tartışmaların ve kavgaların zararından ya da aldatıcı olan şeylerin peşinden koşma derdinden kendilerini kurtarabilirler çünkü bunun kurguları sahte, yolu edepsiz olan çalışmalarla hiçbir benzerliği yoktur.”

      “Ayrıca bu hikâye okura, yepyeni ve o yetenekli âlimlerle ve sevimli kızlarla -Cao Zijian, Zhuo Wenjun, Hongniang, Xiaoyu ve benzerleri- dolu, ani ayrılıklar ve kavuşmalar içeren klişe ve bayat ıvır zıvırlara hiç benzemeyen bir şey sunuyor. Ne diyorsunuz buna, efendim?”

      Saygıdeğer Hükümsüz ilgiyle dinlediği bu sözleri bir süre düşündükten sonra Taşın Hikâyesi’ni baştan sona tekrar okudu. Bu hikâyede hem hainliğin kınandığını hem de dalkavukluğun ve kötülüğün eleştirildiğini ama dönemi tenkit etmek için yazılmadığını gördü. Üstelik iyiliksever prensler, iyi devlet adamları, müşfik babalar, evlatlar ve düzgün insan ilişkilerine dair bütün mevzularla, erdemli hareketlere övgüler üzerine, sayfalar dolusu anlatımıyla diğer kitapları geride bırakıyordu. Ama teması aşk olsa da gayet sade bir gerçek olaylar dizisiydi; ahlaksız buluşmalar ve hovarda kaçamaklara adanmış sahte, edepsiz çalışmalardan çok üstündü. Güncel olaylara da hiç değinmediğinden, dünya ilginç bir hikâye olarak onu nesilden nesle aktarsın diye, başından sonuna kadar bir kopyasını çıkardı.

      Bütün tezahürler hiçlikten doğduğu ve sonrasında tutkuya neden olduğu için tutkuyu tezahür olarak tanımlayarak hiçliği kavrayabiliriz. Taocu Saygıdeğer Hükümsüz de dalgınlık hâli içinde, tutkuyu kavramasının bir sonucu olarak bu tutkudan doğan şehvet düşkünlüğünü tutkuya dönüştürüp bu tutku sayesinde gerçek dışılığını kavrayarak kendi adını Ch’ing Tseng (Tutkulu Rahip) ve Taşın Hikâyesi olan kitabın adını da Ch’ing Tseng Lu, Tutkulu Rahip’in Kaydı olarak değiştirdi; Tung Lu’lu Kong Meixi de ona Feng Yüeh Pao Chien, Tutkunun Değerli Aynası adını verdi. Sonraki yıllarda Cao Xueqin Nostalgia Stüdyosunda on yıl süreyle kitap üzerinde çalışarak onu beş kere yeniden yazdı. Kitabı bölümlere ayırdı, her bir bölüme başlıklar verdi ve Jinling’in On İki Genç Kızı şeklinde yeniden adlandırdı. Bir de dörtlük yazıldı. Taşın Hikâyesi’nin kökeni işte budur, başka bir şey değil. Şair şöyle der:

      Asılsız sözlerle doludur sayfalar,

      Acı gözyaşlarıyla kaleme alınmış,

      Herkes yazarı deli diye yaftalar,

      Hiçbiri gizli mesajını duymamış.

      İşte şimdi Taşın Hikâyesi’ni meydana getiren nedenler net bir şekilde ortaya konmuş oldu ama taşın üstünde betimlenen karakterler ve olaylar için aynı şey söylenemez. Sevgili okur, lütfen sabırlı ol! Taşın üstündeki şu hikâyeye kulak ver:

      Çok uzun yıllar önce dünya, güneydoğu tarafında aşağıya doğru eğilmişti. Dünyanın bu güneydoğu tarafında, Suzhou adında, etrafı duvarlarla çevrili bir kent vardı. Suzhou’nun Changmen Kapısı civarındaki bölge, fâni dünyanın en zengin ve revaçta iki-üç merkezinden biriydi. Bu Changmen Kapısı’nın dışında Ten-li adında işlek bir cadde ve bu caddeye açılan İnsanlık ve Saflık adında bir sokak vardı. Bu sokakta, böyle daracık bir yere sıkıştırılmış küçücük yapısından dolayı çevrede Su Kabağı Tapınağı olarak adlandırılan eski bir tapınak bulunuyordu. Bu tapınağın hemen bitişiğinde adı Zhen Fei, stil adı4 Shiyin olan bir beyefendi yaşıyordu. Karısı née Feng, güçlü bir edep ve dürüstlük duygusu olan, saygıdeğer ve erdemli bir kadındı. Zengin ya da soylu olmamalarına rağmen bu aile, o çevrede son derece saygındı.

      Zhen Shiyin çok sakin ve hırsı olmayan bir mizaca sahipti. Zenginlik ya da mevki özlemi çekmek yerine ömrünün her gününü çiçeklerle ilgilenerek, bambu yetiştirerek, şarabını yudumlayıp, şiirler yazarak geçirmekten haz duyuyor, bu meşgalelerle uğraşırken sanki ölümsüz biriymiş gibi mutlu oluyordu. Mutluluğunu bozan tek bir şey vardı. Yarım yüzyılı aşkın bir ömür yaşamıştı ama dizlerinin etrafında dolaşan bir oğlu yoktu. Sadece Yinglian adında, üç yaşında bir kızı vardı. Uzun ve oldukça sıcak bir yaz günü Shiyin çalışma odasında boş boş otururken, elindeki kitap kayıp yere düştü ve başını masasına dayayıp uyuyakaldı.

      Böyle bir bilinçsizlik hâli içindeyken, birden sanki ayaklanıp, bilmediği bir yere doğru sürüklendi. Hiç beklenmedik bir şekilde, biri Budist, diğeri Taocu iki rahibin sohbete dalmış bir hâlde kendisine doğru geldiğini fark etti.

      “O elindeki şeyi nereye götürmek niyetindesin?” diye sorduğunu duydu Taocunun.

      “Endişelenme.” diye cevap verdi Budist, gülümseyerek. “Bir aşk oyunu sahnelenmek üzere ama henüz bütün oyuncuları vücut bulmadı. Ben de bu fırsattan yararlanarak bu nesneyi insan hayatının keyfini sürsün diye onların içine bırakacağım.”

      “Demek bir şehvet düşkünü günahkâr grubu daha fâni dünyadaki süreçleri boyunca hayatın kötülüklerine katlanmak zorunda kalacak.” diye yorum yaptı Taocu. “Peki, bunlar ne zaman hayata geçecekler? Ve nerede vücut bulacaklar?”

      “Bu seni güldürecek bir hikâye.” diye cevap verdi keşiş, gülerek. “Böyle bir şeyi hiç duymamışsındır. Batıda, Kutsal Nehir’in kıyısında Üç Doğum Taşı’nın yanında bir Kırmızı İnci Çiçeği büyüyordu. Taşın, Tanrıça tarafından reddedilince kendi hâline bırakılıp, istediği her yere gidebileceğini anladığı zamanlardı. Bir gün dolaşırken Uyarıcı Görüntü Perisi’nin bölgesine geldi; bu taşta sıra dışı bir şeyler olduğunu fark eden peri onu Mor Bulutlar Sarayı’nda alıkoydu ve ona Işık Saçan Kutsal Taş unvanını verip saray görevlisi olarak atadı.”

      “Bu taş zamanının çoğunu Mor Bulutlar Sarayı’nın batısında, Kutsal Nehir kıyısında dolaşarak geçirirdi. Bir gün Üç Doğum Taşı’nın yanında Kırmızı İnci Çiçeği’ni görüp ona hayranlık duyunca, günbegün köklerini tatlı çiyle sulayarak hayat hediyesi sunmaya başladı. Aylar ve yıllar geçtikçe Kırmızı İnci Çiçeği