Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt


Скачать книгу

ödeme imkânı bulurum.’ ”

      “Bu tuhaf durum sonucunda, Uyarıcı Görüntü Perisi günahlarının cezasını çekmemiş olan pek çok zevk düşkünüyle beraber Kırmızı İnci’yi de müthiş insan hayatı illüzyonunda rol almaları için dünyaya göndermeye karar verdi. Bugün bu taşın da kaderinde dünyaya inmek yazılı olduğundan, onu kaydettirmek ve diğer tutku düşkünleriyle birlikte dünyaya göndermek için Uyarıcı Görüntü Perisi’ne götürüyorum.”

      “Bu gerçekten çok saçma.” diye araya girdi Taocu. “Gözyaşıyla geri ödeme yapıldığını daha önce hiç duymadım! Bu hikâyenin bildik basit hikâyelerden çok daha ince ayrıntıları olacağını düşünüyorum.”

      “Eski aşk hikâyeleri, bir dizi şiir eşliğinde, karakterlerinin hayatlarını ana hatlarıyla anlatırlar.” dedi Budist keşiş. “Samimi aile hayatları ya da günlük yemeklerinin ayrıntıları anlatılmaz bize. Ayrıca bu tür hikâyeler, gizli buluşmalar ve kaçamaklarla ilgilenirler; genç bir erkekle bir kız arasındaki gerçek aşkı dile getirmezler. Bu ruhlar dünyaya inince, eski aşk hikâyelerindekilere hiç benzemeyen âşıklar ve çapkınlar, saygıdeğer insanlar, ahmaklar ve alçaklar göreceğimizden eminim.”

      “Neden biz ikimiz de bu fırsattan yararlanıp aynı şekilde dünyaya inmiyoruz? Birkaçının kurtarılmasını sağlayabilirsek, bu, övgüye değer ve erdemli bir iş olmaz mı?”

      “Ben de aynen öyle düşünmüştüm.” dedi Budist. “Ama önce şu işe yaramaz şeyi Uyarıcı Görüntü Perisi’nin sarayına götürüp bu işi halledelim! Zevk düşkünü ruhlar takımı insanoğlunun dünyasına inince biz de onları izleriz. Şu ana kadar sadece yarısı indi, tamamı henüz toplanamadı.”

      “Tamam o hâlde, nereye gidersen peşinden gelmeye hazırım.” diye kabullendi Taocu.

      Zhen Shiyin bu sözlerin hepsini duydu ama “şu işe yaramaz şey” ile ne demek istendiğini anlayamadı. Yanlarına gidip selam vermeden edemedi.

      “Selamımı kabul buyurun, ölümsüz efendilerim.” dedi gülümseyerek.

      Budist ve Taocu hiç zaman geçirmeden selamına karşılık verince, sözlerine devam etti. “Şimdi duyduğum bu neden-sonuç üzerine sohbetinizi dinlemek çok az ölümlüye nasip olan, nadir bulunan bir fırsattır gerçekten. Ama ben anlayışı kıt bir kardeşiniz olduğumdan, tam olarak manasını kavrayamadım. Eğer lütfeder de beni daha fazla aydınlatırsanız, kulaklarını açıp dikkatle dinleyecek olan kardeşinizin zihni açılır, belki de cehennem acılarından kurtulmanın bir yolunu bulur.”

      “Bizim sohbetimiz, doğru zamanı gelmeden ifşa edemeyeceğimiz gizemli şeylere dair; vakti gelince bizi hatırla, o zaman kızgın çukurdan kaçabilirsin.” dediler gülerek.

      Bunun üzerine artık Shiyin onlara baskı yapmanın bir faydası olmayacağını anladı.

      “Hiç şüphesiz gizemli bir şeyi soruşturmamam gerekir.” dedi gülümseyerek. “Bari biraz önce sözünü ettiğiniz işe yaramaz şeyin ne olduğunu söyleyin. Onu benim de görmeme izin verir misiniz?”

      “Sorduğun şeyle karşılaşmanın, kaderinde olduğunu söyleyebilirim.” diye cevap verdi Budist keşiş.

      Bu sözleri söylerken çok güzel, yarı saydam bir taş çıkarıp Shiyin’e verdi. Shiyin alıp dikkatle inceleyince, onun çok güzel bir taş olduğunu gördü, öyle parlak ve öyle temizdi ki yüzeyindeki yazılar net bir şekilde okunabiliyordu. Değerli Manevi İdrak Taşı yazıyordu. Tam arka yüzündeki küçücük harflerle yazılmış birkaç sütunu dikkatle incelerken, Budist hemen itiraz etti.

      “Hayalî Diyar’a geldik bile.” dedi. Sert bir şekilde taşı elinden çekip aldı ve Taocuyla beraber, üzerinde “Büyük Boşluk Hayalî Diyarı” yazan kocaman, taş bir kemerin altından geçti. Kenarlardaki iki sütunun üzerinde şunlar yazıyordu:

      Yalan gerçeğin yerine geçtiğinde, gerçek de yalan olur;

      Hiçlik bir varlığa dönüşürse, varlık da hiçlik olur.

      Shiyin de onların peşinden öteki tarafa geçecekti ama tam bir adım atmak üzereyken, birden korkunç bir gümbürtü duydu, sanki dağlar yerle bir olmuş, yeryüzü parçalanmıştı. Bir çığlıkla uyanıp etrafına bakındı. Tek görebildiği, başlarını eğmiş muz yapraklarını kavurucu ışınlarıyla parlatan kızgın güneşti. Gördüğü rüyadaki olayların yarısı hafızasından silinip gitmişti bile.

      Bu arada sütannenin, kucağında Yinglian’le kendisine doğru geldiğini fark etti. Kızı Shiyin’in gözüne çok daha güzel göründü, parlak bir mücevher gibi değerli ve sevimliydi. Kollarını uzatıp onu aldı ve tatlı sözler söyleyerek bir süre kucağında onunla oynadı. Sonra dinî bir geçit töreninin neden olduğu hareketliliği seyretmek için onu sokağa çıkardı. Tam tekrar içeri girmek üzereyken, karşı taraftan biri Budist, diğeri Taocu iki keşişin de deli gibi konuşup gülüşerek yaklaştıklarını gördü. Ayakları çıplak olan Budist’in kafası kabuk kaplıydı; saçları karmakarışık olan Taocunun da tek ayağı aksıyordu. Shiyin’in kapısına geldiklerinde, kucağında Yinglian’le onu görünce Budist keşiş feryat figan etmeye başladı.

      “Bu talihsiz yaratığı neden kucağında taşıyorsun?” diye sordu. “Ana-babasına dertten başka bir şey getirmeyecek.”

      Shiyin bu sözleri duydu ama deli saçması olduklarını düşünerek rahibe hiç kulak asmadı.

      “Onu kucağından indirip bana ver!” diye devam etti Budist.

      Sabrı taşan Shiyin kızına daha sıkı sarılıp içeri girmeye yeltenince, keşiş eliyle onu işaret ederek bir kahkaha kopardı. Sonra da şu sözleri söyledi:

      Narin kızını besler büyütür aşkla,

      Eriyen karda ışıldar ayna!

      Fener Festivali 5 bitince kendini kolla,

      O zaman ateş sönecek, yok olacak duman da.

      Bu sözleri net bir şekilde duyan Shiyin anlamını merak etti. Bu muammalı sözlerin altında neyin gizli olduğunu tam soracakken, Taocunun Budist keşişe, “Burada yollarımız ayrılıyor. Artık her birimiz kendi işimize bakalım. Üç çağ sonra Beimang Dağı’nda seni bekleyeceğim; yeniden buluştuğumuzda beraber Hayalî Diyar’a gider, bu olayı kayıtlardan sileriz.” dediğini duydu.

      “Harika!” diye bağırdı Budist keşiş.

      Bu sözler üzerine iki adam birbirlerinden ayrılıp kendi yollarına gittiler ve bir daha izlerini gören olmadı.

      “Bu iki adam pek çok tecrübe yaşamış olmalı.” diye düşündü Shiyin. “Onlara daha çok şey sorsaydım keşke ama artık pişmanlık duymak için çok geç.”

      Shiyin kapısının önünde durmuş bunları düşünürken, bitişiğindeki Su Kabağı Tapınağı’nda yaşayan, beş parasız âlimin geldiğini fark etti. Adı Jia Hua, stil adı Shifei, takma adı Yucun’dı. Jia Yucun aslen Huzhouluydu, âlimler ve bürokratlar soyunun son nesliydi; anne ve baba tarafından bütün ataları mal varlıklarını tamamen tüketmiş ve ölüp giderek onu bu dünyada yapayalnız bırakmışlardı. Doğduğu yerde kalmakla bir şey elde edemeyeceğini görünce bir mevki edinip, aile servetini yeniden iyileştirmek umuduyla başkente gitmek üzere yola koyulmuştu. Ama iki yıl önce buraya gelene kadar parası suyunu çekmiş, çok zor şartlarda yaşamıştı. Geçici olarak tapınağa yerleşmişti ve arzuhâlcilik yaparak kıt kanaat geçiniyordu. Bu yüzden Shiyin onu sık sık görüyordu.

      Yucun, Shiyin’i görür görmez samimi