aceleyle içeri dalıp Bay Yan’in ziyarete geldiğini haber verdi.
Shiyin hemen ayağa fırladı.
“Kabalığımı bağışla lütfen.” dedi özür dilercesine. “Birkaç dakika burada bekler misin? Hemen yanına geleceğim, sen keyfine bak.”
“Dert etme, beyim.” dedi Yucun, ayağa kalkarak. “Ben her zaman misafirin oluyorum zaten, biraz beklemekten ne çıkar?”
Bu sözler söylenirken Shiyin misafir odasına gitmek üzere çıkmıştı bile. Onun yokluğunda Yucun can sıkıntısını gidermek için bazı şiir kitaplarına göz gezdirmeye başladı, sonra birden dışarıda bir kadının öksürdüğünü duydu. Hemen pencereye gidip dışarı baktı. Çiçek toplayan genç bir hizmetçiydi. Sıra dışı bir yüzü, parlak gözleri ve düzgün kaşları vardı. Çok güzel değilse de duyguları uyandıracak bir çekiciliğe sahipti. Yucun büyülenmiş bir şekilde ona bakakaldı. Zhen ailesinin hizmetçisi çiçekleri toplama işini bitirip içeri girmek üzereyken, birden başını kaldırıp bakınca pencerede birisinin olduğunu gördü. Yucun’ın şapkası lime lime, kıyafeti eski püsküydü. Ama fakirliğine rağmen güçlü bir yapısı, geniş bir yüzü, dolgun dudakları vardı; ayrıca kaşları kılıç, gözleri yıldız gibiydi, burnu düzgün, yanakları yuvarlaktı.
Kız aceleyle geri dönüp oradan kaçtı. Bir yandan da “Eski püskü kılığına rağmen ne kadar da güçlü kuvvetli bir adam.” diyordu içinden. “Arada sırada efendimin sözünü ettiği ve bir fırsatını bulursa, memnuniyetle yardım etmek istediği genç bu, adı Jia Yucun’dı galiba. Evet, o olduğundan eminim, bizim ailemizin ondan başka fakir bir arkadaşı yok ki. Efendim, kesinlikle onun bu fakirliğinin çok uzun sürmeyeceğini de söylüyor.”
Bu düşünceler içindeyken kendini tutamayıp bir-iki kere dönüp baktı.
Yucun onun baktığını fark edince, bunu kızın kendisinden hoşlandığı şeklinde yorumlayarak, bastırılamaz bir sevinçle deliye döndü.
“Hiç şüphesiz, bu kızın sezgileri çok kuvvetli. Bu dünyada paçavraların altındaki cevheri gören çok az kişiden biri o.” diye düşündü.
Kısa bir süre sonra genç hizmetkâr tekrar odaya gelince, Yucun ön odadaki misafirin yemeğe kalacağını öğrendi. Bu durumda daha fazla beklemesi gereksiz olduğundan, bir koridordan geçip arka kapıdan dışarıya çıktı. Bay Yan gittikten sonra, Yucun’ın çoktan oradan ayrıldığını öğrenen Shiyin tekrar onu davet etmeye yeltenmedi.
Ay Festivali6 gelip de aile yemeği yendikten sonra, Shiyin çalışma odasında bir masa daha kurdurdu ve Yucun’ı davet etmek için ay ışığında tapınağa doğru yürüdü.
Zhen ailesinin hizmetçisinin iki kere dönüp baktığı günden beri Yucun, kızın kendisine karşı arkadaşça eğilimi olduğundan emin bir şekilde sürekli onu düşünüyordu. Ay Festivali’nin olduğu o gün de dolunaya bakarken keyifle onu hatırlamadan edemedi. O anda şu dizeler döküldü dudaklarından:
Acaba kaderimde beni bekleyen ne?
Acı üstüne acı gelir üstüme,
Kaşlarım çatılır umutsuzca, kalbimde hüzün,
Döndü baktı bana giderken,
Rüzgârdaki gölgemdir tek gördüğüm,
Ay ışığında bana arkadaşlık eder mi?
Bu parlak ışınlar arzumu bilseydi,
Önce o güzelin odasına değerdi.
Yucun bunları söyledikten sonra, tutkularını gerçekleştirmekten ne kadar da uzak olduğunu düşünerek alnını ovuşturdu, gözlerini gökyüzüne çevirip birkaç kez derin derin iç geçirdi ve yüksek sesle şu dizeleri okudu:
Kutudaki mücevher yüksek bir bedel bekler,
Kılıfındaki iğne yükseklere uçmayı diler.
Şans eseri tam o anda yaklaşmakta olan Shiyin bu dizeleri duyup gülümsedi.
“Sevgili kardeşim Yucun, pek de sıradan tutkuların olmadığını görüyorum!” dedi.
Biraz mahcup olan Yucun gülümseyerek cevap verdi hemen.
“Yok canım, hiç de değil. Sadece eski bir şairin dizelerini söylüyordum. O kadar yükseklere göz dikmiyorum. Bu ziyaretinizi neye borçluyum, sevgili beyim?”
“Bu akşam Ay Festivali.” dedi Shiyin. “Genellikle Kavuşma Festivali olarak da bilinir. Bu Budist tapınağında bir yabancı gibi yaşadığın için yalnızlık çekeceğini düşündüm, sevgili kardeşim. Bu yüzden küçük bir hazırlık yaptım, acaba fakirhaneme gelip bir kadeh şarap içmek ister misin? Bu naçizane davetimi kabul eder misin?”
Teklifi duyan Yucun ısrara ihtiyaç duymadan memnuniyetle kabul etti.
“Böyle bir inceliğin karşısında, bu cömert davetini nasıl geri çevirebilirim?”
Bu sözlerden sonra Shiyin’in eşliğinde çalışma odasının önündeki bahçeye doğru yürüdü. Kısa süre içinde çaylarını bitirdiler. Kadehler ve tabaklar önceden hazırlanmıştı; tabii ki şarabın lezzetli, yiyeceklerin muhteşem olduğunu söylemeye gerek yok. İki arkadaş masada yerlerini aldı. Önce hiç acele etmeden doldurdular kadehlerini ve sakince şaraplarını yudumladılar ama sohbet hararetlenince, yavaş yavaş keyifleri arttı ve daha bilinçsizce içmeye başladılar.
O anda çevredeki her evden flüt ve lavta sesleri geliyor; her yerde şarkılar söyleniyordu. Başlarının üzerinde parlak ay her yeri kuşatan bir görkemle ışıldıyordu. Keyifleri iyice artan iki arkadaş kadeh üstüne kadeh deviriyordu.
Zilzurna sarhoş olan Yucun coşkusuna hâkim olamıyordu. Aya bakarken düşündüklerinden ilham alarak, görünüşte ay için ama aslında o ana kadar saklamaya çalıştığı tutkularına ilişkin bir dörtlük dile getirdi:
Dolunaydır ay, on beşinde,
Saf ışığıyla yıkar parmaklıkları!
Parlak küre süzülürken gökte,
Onu izler insanlar yeryüzünde.
“Şahane!” diye bağırdı, bu dizeleri duyan Shiyin. “Hep senin daha büyük bir şeyler için biçilmiş kaftan olduğunu söyleyip duruyorum. İşte bu dizeler hızlı bir gelişmenin habercisidir. Çok geçmeden bulutların üstüne çıkacağın gayet aşikâr! Seni tebrik etmem lazım! Sana kendi ellerimle şarap doldurayım.”
Yucun kadehi kafasına dikip bitirdi.
“Söyleyeceklerim, şarabın etkisindeki bir adamın sarhoş saçmalamaları değil.” diye açıklama yaptı, birden iç geçirerek. “Eğer şu anda mesele bazı niteliklere sahip olmak olsaydı, eminim ki ben de muhtemelen listeye girip Başkent İmtihanı için başvururdum ama kalacak yer ve seyahat masraflarını karşılayacak durumum yok. Başkent de çok uzak. Oraya gitmek için arzuhâlcilikten kazandığım paraya bel bağlayamam…”
Shiyin lafını tamamlamasını bekleyemedi.
“Neden bunu daha önce söylemedin?” diye araya girdi aceleyle. “Uzun zamandır şüpheleniyordum zaten ama sen bana hiçbir şey demediğinden ben de konuyu açmadım, işgüzarlık etmek istemedim. Eğer durum buysa, edebî niteliklerim olmasa da arkadaşlık ve para meselelerinde tecrübeliyim. Şansa bak ki üç yılda bir olan Başkent İmtihanı önümüzdeki yıl yapılacak. Bir an önce başkente doğru yola koyulup bahardaki imtihanda bilgini kanıtlamalısın. Ödülü alınca övünebileceğin yeteneğinin hakkını verirsin. Seyahat masrafları ve diğer meselelere gelince, onları karşılamak benimle olan arkadaşlığının