oldum! Sırf beni görmek için gelmenizden çok utanıyorum!”
Xue teyze onu tekrar yatırdı. “İstediğin bir şey olursa bana haber ver.”
“Tabii, teşekkürler.” dedi Baoyu neşeyle.
“Yemek istediğin bir şey var mı?” diye sordu annesi. “Dönünce hemen yaptıralım.”
“Aç değilim aslında ama bir keresinde küçük lotus yaprakları ve tohumlarıyla yaptığın çorbadan isterim.”
Konuşmaları dinleyen Xifeng bir kahkaha attı.
“Şuna bir bakın! Ne kadar basit zevkleri var. O kösele gibi şey nereden aklına geldi?” dedi.
“Yaptırın! Yaptırın!” dedi Büyükanne Jia, coşkulu bir şekilde. “Yesin çocuk!”
“O kadar acele etme, büyükanne!” dedi Xifeng, gülerek. “O küçük şekilleri vermek için kalıpların nerede olduğunu hatırlamaya çalışıyorum.”
Sonra kendilerine eşlik eden yaşlı hizmetçilerden birine dönüp, başaşçıya sormasını söyledi ama kadın uzunca bir süre sonra eli boş döndü.
“Aşçı, uzun zaman önce sizin talimatınızla dört kalıbın verildiğini söylüyor.”
Xifeng bir süre düşündü.
“Kime gönderdiğimi hiç hatırlamıyorum.” dedi. “Muhtemelen kilerdedir.”
Sonra birisini kiler sorumlusuna gönderdi ama orada da yoktu. Sonunda altın ve gümüşlerle ilgilenen görevlide olduğu ortaya çıktı. Getirtilen kalıpları ilk inceleyen Xue teyze oldu. Bir kutunun içine oturtulmuş dört gümüş kalıptı. Yaklaşık otuz santim uzunluğunda, iki buçuk santim genişliğindeydi. Her birinin üzerinde bir fasulye tanesi büyüklüğünde otuz kırk şekil oyulmuştu. Birinde kasımpatılar, birinde erik çiçekleri, birinde lotus yaprakları ve tohumları, birinde de su kestanesi şekilleri vardı.
Xue teyze neşeyle Büyükanne Jia ve Wang Hanım’a döndü.
“Her şeyi ayrıntısıyla düşünüyorsunuz! Bütün bunlar bir kâse çorba için mi! Siz demeseniz bunların ne işe yaradıklarını tahmin bile edemezdim.” dedi.
Xifeng yaşlı hanımlardan önce atılıp araya girdi;
“Bilemezdin zaten, halacığım. Geçen yıl Majesteleri’nin ziyareti sırasında buldukları bir şey bu. Bunlarla, nasıl yapıldığını tam olarak bilmediğim bazı özel hamurlara şekil verdiler ve çorbanın içine kattılar. Sonbahar lotusuyla tatlandırılmış olabilir ama pek belli olmuyordu. Sık sık yemek isteyebileceğin türden bir şey değildi. Aslında ilk kez o ziyarette yemiştik. Hâlâ hatırladığına bile şaşırdım.”
Kalıpları hizmetçilerden birine verdi.
“Mutfaktakilere söyle on kâse çorba pişirecek kadar tavuk kesip malzemeleri hazırlasınlar. Çok çabuk olsun!” dedi.
“Neden o kadar çok?” diye sordu Wang Hanım.
“Geçerli bir nedenim var.” dedi Xifeng. “İnsanın her gün yediği bir şey değil bu. Şimdi Kuzen Bao sözünü edince, sadece onun için yaptırıp da Büyükanne Jia, sen ve Xue halanın tatmaması aptallık olur. Madem yapıyoruz, herkese yetecek kadar olsun.” Muzipçe gülümsedi. “Ben bile tatmak istiyorum.”
Büyükanne Jia güldü.
“Seni küçük maymun! Halkın parasını özel eğlencelere harcamak denir buna!”
Ötekiler de güldüler. Hiç umursamayan Xifeng lafa girdi.
“Hiç sorun değil. Böyle küçük bir ikramı ben karşılayabilirim.” Refakatçi kadına döndü. “Mutfaktakilere söyle, her şeyi bolca kullanıp benim hesabıma yazsınlar.”
Kadın bir şeyler mırıldanıp emri yerine getirmek için çıktı. Baochai bu konuşmaları keyifle dinliyordu. “Kuzen Feng çok zeki bir kadın olabilir ama burada olduğum yıllar boyunca büyük hanımefendiyi alt edebildiğini hiç görmedim.” dedi.
“Ah sevgili çocuğum, artık çok yaşlandım, bu yaşımda bende zekâ ne arar? Feng’ın yaşındayken onu gölgede bırakırdım. O zamanlar benim olduğum kadar keskin zekâlı olmasa da hiç fena sayılmazdı. Wang teyzenden daha iyi olduğu kesin. Zavallı teyzeciğin kendisini savunmak için bir odun parçasından daha fazla konuşmaz. Asla Feng gibi kendisini ortaya koymaz! Feng sivri dillidir. Zaten bu yüzden yaşlı büyükannen ona çok düşkün!”
Baoyu kıkırdadı.
“Yani çok konuşmayanları pek sevmediğini mi söylüyorsun, büyükanne?”
“Yok canım!” dedi Büyükanne Jia. “Sessizlerin de kendilerine özgü erdemleri var, tıpkı dilbazların kusurları olduğu gibi. İnsanın kendisi hakkında çok fazla konuşmaması en iyisi! Bazen dilbazlar çok yorucu oluyor, o zaman sessizleri tercih ediyorum.”
“Çok doğru.” dedi Baoyu. “Yengem Li Wan de çok konuşmaz ama onu da en az Feng kadar sevdiğinden eminim. Önemli olan tek şey dilbazlık olsaydı, ailede en çok Kuzen Feng ile Kuzen Lin’i severdin.”
“Eğer bir kıyaslama yapıyorsak, Xue teyzene iltifat olsun diye söylemiyorum ama doğrusu bu ailedeki bütün kızların içinde en çok Baochai’i seviyorum.” dedi Büyükanne Jia.
“Öyle söylemeyin. Bunu demek istemediğinizden eminim.” diye itiraz etti Xue teyze gülerek.
“Yok, yok, aynen öyle!” diye araya girdi Wang Hanım. “Biz yalnızken de büyük hanım Baochai’den övgüyle söz eder.”
Baoyu, Büyükanne Jia Daiyu hakkında güzel bir şeyler söylesin diye araya girmişti ama onun yerine yaşlı kadının Baochai’i övmesine çok şaşırdı. Baochai’e bakıp gülümsedi ama kız hemen başını çevirip Xiren ile konuşmaya başladı.
O sırada bir hizmetkâr gelip yemeğin hazır olduğunu bildirdi. Büyükanne Jia ayağa kalktı. Önce Baoyu’ye iyice dinlenip bir an önce iyileşmesini tembihledikten sonra Xue teyzeyi önüne katıp, Xifeng’ın koluna yaslanarak kapıya yöneldi. Odadan çıkarlarken çorbanın hazır olup olmadığını sordu. Sonra Xue teyzeye dönüp özellikle yemek istediği bir şey var mı diye öğrenmek istedi.
“Varsa haberim olsun.” dedi. “Feng’a nasıl yaptıracağımı bilirim ben.”
Xue teyze güldü.
“Ona takılmayı nasıl da seviyorsunuz! Sizin için hep güzel şeyler hazırlatıyor ama siz pek bir şey yemiyorsunuz.” dedi.
“Bakma sen ona halacığım!” diye karşı çıktı Xifeng. “Büyük hanım ne yiyeceğini iyi bilir. İnsan etinin ekşi olduğunu düşünmese çoktan beni bile yemişti!”
Bu sözler herkesi güldürdü. Baoyu de canının yanmasına rağmen içeriden onlara katıldı.
Yatağının yanında duran Xiren de gülmeden duramadı.
“Bayan Lian de ne kadar sivri dilli!”
Baoyu elinden tutup çekerek onu yanına oturttu.
“Gel! Saatlerdir ayakta durmaktan yorulmuşsundur!”
“Ah, az kalsın unutuyordum!” diye bağırdı Xiren. “Bayan Baochai henüz avludayken, bize birkaç file örmesi için Yinger’ı göndermesini isteyecektim.”
“İyi ki hatırlattın.” dedi Baoyu. Kafasını kaldırıp pencereye doğru seslendi.
“Kuzen Bao! Yemekten sonra Yinger’ı bana gönderir misin? Birkaç tane file örmesini istiyorum.”
“Tabii ki.” dedi Baochai, geri dönerek. “Hemen gönderiyorum.”
Büyükanne