Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt


Скачать книгу

içinde grup Bahçe’den çıkmıştı. Büyükanne Jia’nın yorulmuş olmasından endişelenen Wang Hanım biraz durup kendi dairesinde dinlenmesini teklif etti. Gerçekten de yaşlı kadının ayakları sıkıntı vermeye başlamıştı, başını sallayarak kabul etti. Wang Hanım önden bir hizmetçi gönderip hazırlık yapılmasını istedi.

      Odalık Zhao hastalık bahanesiyle ortalarda görünmediğinden, iki odalıktan sadece Bayan Zhou dairenin yaşlı kadınları ve hizmetçi kızlarıyla beraber Büyükanne Jia’yı karşılamak için çıktı. İçeri girmesi için kapının perdesini kaldırıp, sedirin üzerindeki yastıkları düzeltti. Xifeng’ın kolunda sedire doğru giden yaşlı kadın Xue teyzeyle birlikte şeref konuğu yerine oturdu. Baochai ve Xiangyun daha alçaktaki oturaklara oturdular. Wang Hanım fincanı gayet resmî bir şekilde iki eliyle tutarak kayınvalidesine bizzat çay servisi yaptı, Li Wan de Xue teyzeye.

      “Bırak da gençler hizmet etsinler.” dedi Büyükanne Jia, Wang Hanım’a. “Sen otur da sohbet edelim.”

      Wang Hanım itaatle sedirin yanındaki tabureye oturdu ve vekâletini Xifeng’a bıraktı.

      “Büyük hanımefendinin yemeğini buraya getirmelerini söyle.” dedi ona. “Bir iki porsiyon daha eklesinler.”

      Xifeng hemen çıkıp Wang Hanım’ın hizmetçileriyle büyük hanımefendinin hizmetçilerine haber gönderdi. Oradaki yaşlı kadınlar da bu emri hizmetçi kızlara iletince, büyük bir hizmetkâr ordusu Wang Hanım’ın dairesine koşuşturdu. Wang Hanım da diğer küçük hanımların davet edilmesini emretti ama uzun bir süre beklemelerine rağmen Tanchun ve Xichun’den başka kimse gelmedi. Yingchun pek iyi değildi, canı bir şey yemek istemiyordu. Daiyu de on öğünden yalnızca beşini yediğinden, onun yokluğunu fark eden olmadı. Kısa süre içinde yemekler getirildi. Sedirin üzerine alçak bir masa kuruldu. Xifeng elinde havluya sarılmış bir demet fildişi çubukla hazır bekliyordu.

      “Büyük hanımefendi ve Xue hala, resmiyeti bir tarafa bırakıp rahat davranın lütfen, her şeyi bana bırakın!” dedi.

      Büyükanne Jia, Xue teyzeye dönüp, “Biz de öyle yaparız!” dedi.

      “Evet tabii.” dedi Xue teyze, gülümseyerek.

      Xifeng atılıp Büyükanne Jia ve Xue teyze için iki çift, Baochai ve Xiangyun için de birer çift çubuğu masaya yerleştirdi. Wang Hanım ve Li Wan de yemeklerin servisini denetliyorlardı. Xifeng bir kişilik daha servis getirtip, elinde çubuklarla tabaklar arasında dolaşarak Baoyu için yemek seçimi yaptı. Birkaç dakika sonra lotus yaprağı çorbası getirildi ve Büyükanne Jia’nın incelemesi için sunuldu. Wang Hanım hızla etrafına bakınınca Yuchuan’in hemen yakınında hazır beklediğini gördü; bir kâse çorba ile Xifeng’ın seçtiği yemekleri Baoyu’ye götürmesini emretti. Xifeng hepsini tek kişinin taşıyamayacağını söyledi. Tam o sırada Yinger ve Xier içeri girince, Baochai onların yemeklerini bitirdiklerini bildiğinden Yinger’ın yardım etmesini önerdi.

      “Efendi Bao gidip onun için file örmeni istemişti. Sen de Yuchuan’le birlikte gidip o işi de halledersin.”

      “Tabii küçük hanım.” dedi Yinger ve tabaklardan bazılarını alıp Yuchuan ile çıktı. İkisi yalnız kaldıklarında, “Bu tabaklar çok sıcak. Onca yolu nasıl gideceğiz?” dedi.

      “Merak etme sen!” dedi Yuchuan. “Ben ne yapacağımızı biliyorum.”

      Yaşlı kadınlardan birine kapaklı bir sepet getirtti. Çorba kâsesi ve diğer tabakları içine yerleştirip taşıması için kadına verdi. Yinger ile ikisi ellerini kollarını sallayarak Kızıl Neşe Avlusu’na doğru yollarına devam ederken, her şeyi taşıyan yaşlı kadın arkalarından geliyordu. Avlunun kapısına geldiklerinde Yuchuan kadından sepeti aldı, iki kız eve doğru ilerledi. Xiren, Sheyue ve Qiuwen’i iç odada Baoyu’yle eğlenirken buldular. Üçü gülerek ayağa kalkıp onları selamladı. Xiren onların kendi dairelerinden geldiklerini düşünerek, nasıl aynı anda geldiklerini sordu, sepeti alırken. Yuchuan kendisini bir tabureye bırakıverdi; Yinger ise o kadar cüretkâr değildi. Xiren tabure getirdiği hâlde oturmak istemedi.

      Baoyu Yinger’ın gelmesine çok memnun olmuş ama Yuchuan’i görünce ablası Jinchuan’ı hatırlayıp utanç ve üzüntü karışımı bir sancı duymuştu. Bu yüzden Yinger’ı boş verip sadece ona ilgisini yöneltti. Xiren bunu fark edince Yinger’ın alınmasından korktu. Kısmen bu nedenle kısmen de Yinger ayakta çok rahatsız göründüğünden ve belli ki Baoyu’nün yanında oturmak istemediğinden, elinden tutup onu yan odaya götürdü, çay ikram edip sohbete başladı. Bu arada Sheyue ve diğer kızlar Baoyu’nün yemeğini ve çubuklarını getirdiler. Ama Baoyu yemeğine başlayacağına, Yuchuan’le ilgilenmeye devam etti.

      “Annen nasıl?” diye sordu.

      Somurtan ve Baoyu’ye bakmaktan kaçınan Yuchuan, uzunca bir süre sesini çıkarmayıp sonunda “İyi.” diye mırıldandı. Baoyu’nün canı sıkıldı ama nazik olmak için elinden geleni yaptı.

      “Yemeğimi getirmenizi kim söyledi?” diye sordu.

      “Tabii ki hanımefendiler.”

      Baoyu onun yüzündeki üzüntüyü görebiliyor ve Jinchuan nedeniyle bu hâlde olduğunu biliyordu. Onun gönlünü almanın yollarını aradı ama ötekilerin yanında kendisini küçük düşürmek istemedi ve çeşitli bahanelerle onlardan kurtulmaya çalıştı. Bunu başarınca, bütün cazibesini kızın üzerinde denedi. Yuchuan önce onun sorduğu soruları duymazdan gelmeye çalıştı ama Baoyu o kadar sabırlı ve ısrarcıydı, kızın dirençli katılığını öyle bir sıcaklık ve zarafetle karşıladı ki sonunda yüreği yumuşadı ve hafif bir memnuniyet ifadesi yüzüne yerleşmeye başladı. Baoyu artık yemeğini isteme zamanının geldiğine hükmedince, “Çorbamı verir misin, sevgili kardeşim. Bir bakalım nasılmış.” dedi gülerek.

      “Ben kimseye yemek yediremem.” dedi Yuchuan. “Hiç yapmadım. Diğerlerinin gelmesini beklemeniz lazım.”

      “Ben yedirmeni istemedim ki.” dedi Baoyu. “Sadece bana getirmeni istiyorum çünkü yürüyemiyorum. Sonra çıkıp onlara görevini tamamladığını söyleyerek kendi yemeğini yiyebilirsin. Seni yemeğinden alıkoymak istemem. Açlıktan ölüyorsundur. Tabii getirmek istemiyorsan, ben acılara katlanıp kendim de alabilirim!”

      Yatağından kalkmaya yeltendi ama bu çabası acı dolu çığlıklarına neden oldu. Bu duruma daha fazla dayanamayan kız hemen ayağa kalktı.

      “Tamam. Yatın siz!” dedi. “Daha önceki yaşamınızda ne günahlar işlediyseniz şimdi böyle acı çekiyorsunuz! Cezanızı çekmek için çok beklemek zorunda kalmadınız. Size acımamı beklemeyin!”

      Birden bir kahkaha attı ve çorbayı getirdi.

      “Sevgili Yuchuan, eğer hâlâ öfke duyuyorsan, şimdi burada duyabilirsin.” dedi Baoyu. “Hanımefendilerin yanında sinirlerine hâkim ol. Onlarla beraberken de böyle yaparsan başın derde girer.”

      “Çorbanızı için siz! Beni bu tatlı sözlerle kandıramazsınız. Her şeyin farkındayım.”

      Baoyu onun ısrarı üzerine birkaç kaşık çorba içti ama sonra beğenmemiş gibi yaparak bıraktı.

      “Güzel değil.”

      “Değil mi?” dedi Yuchuan, yüzünde bir tiksinti ifadesiyle. “Kutsal Buda! Bunu beğenmiyorsanız başka neyi beğenirsiniz acaba?”

      “Hiçbir lezzeti yok!” dedi Baoyu. “Bana inanmıyorsan kendin dene de gör!”

      Yuchuan numarasını yuttu ve kaşığı alıp ağzına götürdü. Baoyu kahkahayı bastı.

      “Şimdi lezzeti yerine gelmiştir!”

      Yuchuan çorbayı içirmek için kendisini