Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt


Скачать книгу

sorunu halletmeye kalmadan başka bir yerde bir diğeri patlak veriyor. Hangi tarafa döneceğimi şaşırdım.”

      “Sadece bizde olduğunu sanıyordum.” dedi Xiren. “Başkaları da olduğunu fark etmemişim.”

      “Ah, bu da bir şey mi!” dedi Pinger. “Son üç dört gündür yedi sekiz tane sorun patlak verdi. Diğerleriyle kıyaslandığında bu hafif kalır. Bundan çok daha vahim ve saçma sapan bir derdimiz var.”

      Xiren ne olduğunu merak etti. Ama Pinger ona anlattı mı, anlatmadı mı, cevabı gelecek bölümde.

      60. BÖLÜM

      Jia Huan’a gül kökü yerine yasemin tozu verilir.

      Aşçı Liu’ya da gül özüne karşılık kurt mantarı tozu hediye edilir.

      Hatırlarsınız, Xiren canını bu kadar sıkan şeyin ne olduğunu sormuştu Pinger’ya.

      “Kimsenin aklına bile gelmeyecek bir şey.” dedi Pinger, gizemli bir şekilde gülerek. “Anlatınca çok güleceksin. Ama birkaç gün sonra söyleyeceğim çünkü henüz derinlemesine inceleyecek zamanım olmadı.”

      Sahiden de öyle olduğunu kanıtlarmış gibi, o anda Li Wan’in hizmetçilerinden biri geldi.

      “Bayan Pinger? Ah, demek buradasınız! Bayan Zhu sizi bekliyor. Neden gelmiyorsunuz?”

      “Geliyorum, geliyorum.” dedi Pinger, ötekilerin yanından ayrılıp gülerek uzaklaşırken.

      Xiren ve diğerleri de güldüler.

      “Hanımı hastalanalı beri çok popüler oldu. Herkes acil onu istiyor!” dediler.

      Pinger’nın Li Wan ile işleri bizi ilgilendirmiyor. Biz Kızıl Neşe Avlusu’nda Baoyu ve diğerleriyle kalıyoruz.

      “Chunyan!” dedi Baoyu. “Neden anneni de alıp Bayan Bao’nın evine gitmiyorsun? Yinger’ın gönlünü alın da kırılmasın.”

      “Tamam.” dedi Chunyan ve annesini bulmaya gitti. Sonra ikisi avludan geçerlerken Baoyu pencereden onlara seslendi.

      “Sakın Bayan Bao’nın yanında bir şey söylemeyin! Yoksa Yinger azar işitebilir.”

      Anne kız onaylayıp, aralarında konuşarak yollarına devam ettiler. Sesleri duyulmayacak kadar uzaklaştıklarında Chunyan annesine çıkıştı.

      “Sana defalarca söyledim, anne ama bana inanmadın. Başını gereksiz yere derde soktun.”

      “Haydi oradan, sürtük!” dedi annesi, gülerek. “Atasözü ne diyor: ‘Sıkıntı çekmeden öğrenilmez!’ Ben dersimi aldım. Sen de üstüme varma!”

      “Keşke yerini bilip kendi işine baksaydın, anne!” dedi Chunyan nazikçe. “Uzun vadede burada çalışmanın bir sürü faydası var. Sadece bir tanesini söyleyeyim. Baoyu, zamanı geldiğinde, büyük hanımefendiden hizmetçilere -sadece kendi dairesindekilere değil, hepimize- özgürlüklerinin verilmesini isteyecekmiş. O zaman bizi kiminle istersen evlendirebilirsin. Nasıl, güzel değil mi?”

      “Sahi mi?” Annesinin sevinci şüpheyle karıştı.

      “Neden yalan söylesin?”

      Bu haberin yol açtığı dinî nidalar, neredeyse Alpinia Parkı’na varana kadar devam etti. Orada Baochai, Daiyu, Xue teyze ve diğerleri yemek yiyorlardı. Chunyan ve annesi, Yinger çay yapmaya gidene kadar beklediler. O çıkınca Chunyan’in annesi de peşinden gidip özür diledi.

      “Biraz fevri davrandım, bayan. Hiç söylememem gereken şeyler çıktı ağzımdan. Lütfen bunu bana karşı kullanmayın, bayan. Sizden özür dilemeye geldim.”

      Yinger gülerek onları buyur edip çay verecekti ama anne kız yapılacak işleri olduğunu söyleyip izin istediler. Kızıl Neşe Avlusu’na dönerlerken, Ruiguan arkalarından koştu.

      “Bir dakika durun!”

      Elinde, Fangguan’a vermelerini istediği küçük bir paket vardı. Yüzü için gül kökü tozu olduğunu söyledi.

      “Ne kadar dar kafalısın, gerçekten!” diyerek kıkırdadı Chunyan. “Herhâlde ihtiyacı olduğunda seve seve verecekleri kadar çok vardır onlarda. Sen niye zahmete girdin?”

      “Onların ne yapacakları beni ilgilendirmez.” dedi Ruiguan. “Bu benim ve ona hediye etmek istiyorum. Lütfen götürün.”

      Chunyan almak zorunda kaldı. Kızıl Neşe Avlusu’na döndüklerinde, Jia Huan ve Jia Cong, Baoyu’yü görmeye gelmişlerdi.

      “Anne, şimdi ben içeri yalnız gireceğim. Senin gelmene gerek yok.” dedi Chunyan.

      Annesi hiç söylenmeden kabul etti. Daha önce olanlar tamamen unutulmuştu ve kadın, kızı içeri girince sakin bir şekilde dışarıda bekledi.

      Baoyu Chunyan’i görünce görevin başarıyla tamamlandığını bildireceğini tahmin ederek başını sallayıp anladığını gösterdi. Bunun üzerine artık Chunyan’in bir şey demesine gerek kalmadı ve eşikte bir süre sessizce durduktan sonra, Fangguan’a gözüyle gelmesini işaret ederek dışarı çıktı. Fangguan peşinden gelince ona paketi verip, Ruiguan’ın söylediklerini aktardı.

      Misafirlerine söyleyecek bir şeyi olmayan Baoyu, olanları yan gözle takip ediyordu. Fangguan içeri girince, elindekinin ne olduğunu sordu. Kız paketi ona verirken, bahar döküntüsü için gül kökü tozu olduğunu anlattı. Baoyu bakmak için paketi açarken Ruiguan’ın çok ince düşünceli olduğunu söyledi.

      Bunu duyan Jia Huan bakmak için boynunu uzattı ve tozun ferah ve tatlı kokusunu alınca, çizmesinden küçük bir kâğıt parçası çıkardı.

      “Bize de biraz versene, ağabey!” dedi, kâğıdı uzatarak.

      Baoyu verecekti ama Fangguan, Ruiguan’ın hediyesini paylaşmak istemedi.

      “Yok, onu almayın.” dedi. “Ben size başka bir yerden bulurum.”

      Baoyu kızın gönülsüzlüğünün nedenini tahmin ederek paketi kapattı.

      “Al bunu. Hemen gidip getir o zaman.” dedi.

      Fangguan paketi alıp, eşyalarını koyduğu emin bir yere kaldırdı. Kendi toz kutusunu almak için makyaj malzemeleri çekmecesini açtı. Ama kutu boştu. Nedenine bir türlü akıl erdiremedi çünkü daha o sabah kutuda biraz toz olduğundan çok emindi. Diğerlerine sorduğunda tabii ki kimse bir şey bilmiyordu.

      “Şimdi bunu düşünmenin sırası değil.” dedi Sheyue. “Belli ki kendi tozu biten biri buraya girip almış. Ona başka bir şey ver. Ne olursa olsun, nasılsa farkı anlamaz. Başımızdan savalım da yemeğimizi yiyelim.”

      Ona uyan Fangguan bir parça yasemin tozunu kâğıda sarıp Jia Huan’a götürdü. Çocuk ağzı kulaklarında, paketi almak için elini uzatınca, kız onu kibirli bir şekilde sedire fırlattı. Jia Huan eğilip almak zorunda kaldı, ceketinin göğüs kısmına yerleştirdikten sonra Jia Cong ile beraber izin isteyip kalktı.

      Jia Zheng geçici bir süre uzaktaydı; Wang Hanım ve diğerleri de evde olmadıklarından, Jia Huan hasta olduğu bahanesiyle birkaç gündür okula gitmiyor; gündüzleri annesinin avlusunda dolaşmaktan hiç çekinmiyordu. Şimdi de keyifli bir şekilde Caixia’yı aramaya gitti. Kız o sırada Odalık Zhao ile sohbet ediyordu.

      “Bak, sana güzel bir şey getirdim.” dedi, yanına gidip. Yüzünde gülücüklerle paketi uzattı. “Yüzüne sürmen için. Gül kökü tozunun cilt problemlerine, dışarıdan aldığın gümüş tozundan daha iyi geldiğini söyleyip duruyordun. Şuna bir bak bakalım!”

      Caixia paketi açtı, içine bir bakıp kahkahayı patlattı.

      “Sana bunu kim verdi?” diye sordu.

      Jia