Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt


Скачать книгу

ve diğer kıdemli hizmetçiler güya endişeleniyor gibi yaparak numaradan araya girmeye çalışıyorlar, bir yandan da gülmeden edemiyorlardı. Ama Xiren gerçekten telaşlandı ve bir onu, bir bunu çekiştirerek Odalık Zhao’dan uzaklaştırmaya çalıştı. Başarılı olamadı. Birisini çekse, diğeri onun yerini alıveriyordu.

      “Aklınızı mı kaçırdınız siz!” diye bağırdı. “Eğer bir derdiniz varsa, neden aklı başında insanlar gibi oturup tartışmıyorsunuz? Kuralları böyle kendi elinize alamazsınız! Hayatımda duymadığım bir şey bu!”

      Odalık Zhao çaresizdi. Tek yapabildiği ağız dolusu küfretmekti. Ruiguan ve Ouguan kollarından sıkı sıkı tutuyor, Kuiguan ve Douguan da önden ve arkadan yumrukluyorlardı.

      “Dördümüzü de öldürün!” diye bağırıyorlardı.

      Bu arada Fangguan ceset gibi yere uzanmış, sanki can çekişiyormuş gibi bağırıyordu.

      Küçük aktrisler Odalık Zhao’yu sonsuza kadar aynı şekilde tutmaya devam edebilirlerdi ama Qingwen olanları anlatmak için Chunyan’i Tanchun’e gönderdi. You Shi, Li Wan ve Tanchun, Pinger ve diğer birkaç kadınla birlikte geldiler; derhâl kadını bırakmalarını söylediler. Odalık Zhao’nun öfkeden gözleri yuvalarından çıkmış, alnındaki damarlar şişmişti. Nasıl böyle bir hâle geldiğini sordular ona ama uzun uzadıya verdiği cevabı öfkesi nedeniyle anlamak mümkün değildi. You Shi ve Li Wan hiçbir şey anlamayınca, aktrislere bağırmakla yetindiler. Tanchun sadece içini çekti.

      “Bu pek de ciddi bir şey değil. Çok çabuk sinirleniyorsun. Aslında ben de sana bir şey danışmak istiyordum ama hizmetçiler nerede olduğunu bilmediklerini söyleyince çok şaşırdım. Demek burada öfkelenmekle meşgulmüşsün. Haydi, bizimle gel.” dedi.

      You Shi ve Li Wan de bu daveti onayladılar.

      “Evet, Bayan Zhao. Bizimle görüşme odasına gel. Orada konuşalım.”

      Kendisine danışılmasına itiraz edemeyeceğinden, onlarla gitmek zorunda kaldı ama yolda bile kendi kendine öfkeyle söylenmeye devam etti.

      “Bu kızlar bizi eğlendirmek için buradalar.” diye araya girdi Tanchun. “Evcil hayvanlar gibi, istersen onlarla konuşup oyun oynayabilirsin; istemiyorsan görmezden gelirsin. Yaramazlık yaptıklarında da öyle. Yavru köpeğin seni ısırdığında ya da yavru kedin tırmaladığında ya görmezden gelirsin ya da cezalandırırsın. Bu kızlar da aynen öyledir. Seni kızdıracak bir şey yaparlarsa, ya üzerinde durmazsın ya da bunu yapamıyorsan hizmetkârlardan birini çağırıp cezalandırılmalarını istersin. Üstlerine yürüyüp bağırmanın hiç gereği yok. Bu çok onursuz bir şey. Ayrıca kötü örnek olur. Odalık Zhou’ya bir bak. Senin şikâyet ettiğin saygısızlıkların hiçbiriyle karşılaşmıyor ve kimsenin üzerine yürümüyor. Ben senin yerinde olsam, odama gider, biraz sakinleşmeye çalışırdım. Bu kötü niyetli fitnecilere hiç kulak asma. Başkalarının pis işlerine karışarak kendini komik duruma düşürüyorsun. Bunun için teşekkür alacağını sanma, sana ancak gülerler. Ne kadar sinirlenirsen sinirlen, birkaç gün sabırlı ol. Wang Hanım döndüğünde, bu sıkıntıları çözmek için neler yapabileceğimize bakarız.”

      Bu çıkışma etkili oldu ve Odalık Zhao’ya söyleyecek bir şey kalmadı. Sesini çıkarmadan odasına döndü. O gider gitmez, Tanchun öfkeyle ötekilere bağırdı.

      “Yaşından dolayı bazı şeyleri bileceğini sanıyordum. Neden insanların kendisine saygı duyacakları şeyler yapmıyor? Bu ne saçma bir kavga konusu! Bu nasıl bir davranış şekli! Hiç kimsenin dediklerini dinlemiyor! Kendisine ait bir muhakemesi de yok. O lanet kadınlar da bundan yararlanıp onu maşa olarak kullanıyorlar.”

      Tanchun düşündükçe daha da sinirleniyordu. Kadın hizmetçilere, Odalık Zhao’nun kimin kışkırtmasıyla harekete geçtiğini bulmalarını söyledi. Kadınlar hemen araştırmaya gittiler ama binadan çıkar çıkmaz birbirlerine gülerek omuz silktiler.

      “Samanlıkta iğne aramak gibi!”

      Odalık Zhao’nunkilerle beraber Bahçe’deki diğer bütün kadınları sorgulamak üzere önlerine getirseler de hiçbiri bu konuda bir şey bildiğini kabul etmedi. Onlar da Tanchun’e bulamadıklarını söylediler.

      “Ama araştırmaya devam edeceğiz, hanımım. Eğer şüpheli bir durum olursa, hemen size haber veririz.”

      Bu süre içinde Tanchun’ün öfkesi yatışmıştı, meseleyi kapatırdı belki ama kendi dairesine verilen küçük aktris Aiguan yanına gelip, gizlice suçluyu bildiğini söyledi.

      “Xia ana.” dedi. “O bizden nefret ediyor, sürekli başımızı derde sokmak istiyor. Geçen gün Ouguan’ı ruh parası yakmakla suçladı ama Baoyu bunu kendisinin istediğini söyleyince Xia ananın tutunacak dalı kalmadı. Bugün, ben mendilleri dağıtırken, Odalık Zhao ile ikisini uzun uzun konuşurlarken gördüm. Benim yaklaştığımı fark edince, uzaklaştılar.”

      Bu işi yapanın büyük ihtimalle Xia ana olduğu anlaşılmıştı ama bu küçük aktrisler birbirleriyle birlik oluyorlardı. Hepsi de çok sinsiydi; içlerinden birinin söylediklerine göre harekete geçmek çok riskli olurdu. Tanchun, Aiguan’a teşekkür etti ve hiçbir şey yapmamaya karar verdi.

      Tesadüfe bakın ki Xia ananın torunu Tanchun’ün dairesinde çalışıyor, hizmetçi kızlar için getir götür işleri yapıyordu; hepsi de onu çok severdi. Adı Chanjie’ydi ama hizmetçiler onu Chan diye çağırıyorlardı. O gün Tanchun yemekten sonra görüşme odasına geri döndü ve Cuimo’yu eve göz kulak olsun diye bıraktı. Cuimo, Chan’a Bahçe kapısına gidip, çocuklardan birine kendisi için kek almasını söylemesini istedi.

      “Şimdi avluyu süpürdüm, sırtım ve bacaklarım ağrıyor.” diye karşı çıktı Chan. “Başka birisini göndersen olmaz mı?”

      “Göndereceğim başka kimse yok.” dedi Cuimo. “Sana bir şey diyeyim mi? Hâlâ vakit varken gitsen iyi olur. Sana bir tavsiyede bulunayım, yolda büyükannene de uğrar, söylersin.”

      Aiguan’ın ihbarını ona anlattı.

      “Söyle ona tetikte olsun.”

      “Küçük hayvan!” dedi Chan, kek parasını alırken. “Demek başını derde sokmak istiyor, hı? Bekle sen, büyükanneme söyleyeyim de gör!”

      Böyle söyleyip Bahçe’nin arka kapısına gitti. Mutfakta mola zamanıydı; aralarında Xia ananın da olduğu kadınlar getir götür işlerini bitirmişler; dışarıdaki merdivenlerde oturmuş dedikodu yapıyorlardı. Chan onlardan birine dışarı gidip kendisi için sıcak kek almasını söyledi; sonra büyükannesine, arasına küfür de katarak, duyduklarını anlattı.

      Xia ana hem öfkelendi hem de korkuya kapıldı; hemen küçük aktrisle hesaplaşmak ve onu Tanchun’e şikâyet etmek için gitmeye kalktı ama Chan engel oldu.

      “Gitme, nine! Gidip ne diyeceksin onlara? Nereden öğrendiğini nasıl açıklayacaksın? Sorular sormaya başladıklarında yine başın derde girecek. Ben sana gardını al diye söyledim. Başka bir şey yapmana gerek yok.”

      O sırada Fangguan mutfak avlusunun kapısında belirdi ve mutfakta gürültüyle çalışan aşçı Bayan Liu’ya seslendi.

      “Bayan Liu, Efendi Bao, akşam yemeğinde yine soğuk ve sirkeli bir sebze istiyor ama geçen seferki gibi yağlı olmamasını söyledi.”

      “Tamam.” dedi Aşçı Liu, kapıdan neşeyle. “Neden böyle önemli bir mesele için seni gönderdiler? Eğer içerisini fazla pis bulmazsan gel de sohbet edelim.”

      Fangguan adımını avluya henüz atmıştı ki Chan’ın kek almaya gönderdiği kadın bir tabaktaki sıcak kekle geldi.

      “A ne güzel