Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt


Скачать книгу

Neden bize haber vermediniz?”

      “Yok canım!” dedi Xiren. “Organize etmedi tabii ki. Hepsinin aynı anda orada olmaları tamamen tesadüf!”

      “Peki o zaman.” dedi Qingwen. “Demek Baoyu’nün artık bize ihtiyacı yok. Hepimiz gidip onun bakım işini Fangguan’a bırakabiliriz.”

      “Bize ihtiyacı olmayabilir.” dedi Xiren kıkırdayarak. “Ama sensiz yapamayacağı kesin.”

      “Tam tersi!” dedi Qingwen. “Ben olmasam da olur. Tembel, beceriksiz, huysuz, işe yaramazın biriyim ben.”

      “Sen olmazsan, tavus kuşu pelerininde bir delik daha açıldığında kim tamir edecek?” dedi Xiren muzipçe. “Tabii, geçmişte ne zaman senden bir şey yapmanı istesem, her türlü bahaneyi duyardım. Dikiş konusunda hiç iyi değildin! Hatta iğne tutmasını bile bilmiyordun! Hâlbuki yardımını istediğim şeyler benim eşyalarım değil, Baoyu’nündü. Ama yo, elini bile sürmezdin. Birkaç gün evde yoktum, neredeyse yarı ölü vaziyette bütün gece dikiş dikmişsin! Bunun açıklamasını çok merak ediyorum doğrusu! Haydi, cevabını duymak istiyorum.”

      Ama Qingwen gülüp geçti.

      Böyle konuşa konuşa Şakayık Bahçesi’ndeki çardağa geldiler. Xue teyze de yemek için gelmişti, o başköşede olmak üzere kıdem sırasına göre yerlerine oturdular. Baoyu biraz pilavın üzerine çay döküp onlara eşlik etti. Yemekleri bittikten sonra çay içerek oyun oynamaya devam ettiler.

      Bu arada, dışarıda Xiaoluo, Xiangling, Fangguan, Ruiguan, Ouguan ve Douguan Bahçe’ye dağılıp çiçek toplamışlar, şimdi kucaklarında çiçeklerle, yüksek çalılıkların çevrelediği yarım daire şeklindeki çimenlikte oturmuş çiçek eşleştirme oynuyorlardı.

      “Bende Guanyin söğüdü var.” dedi biri.

      “Bende Lohan çamı var.” dedi bir başkası.

      “Bende bey bambusu var.”

      “Bende hanım otu.”

      “Bende yeşil yıldız çiçeği.”

      “Bende kırmızı ay sarmaşığı.”

      “Bende Şakayık Köşkü’nden3 şakayık var.”

      “Bende Lavtanın Hikâyesi’nden4 yenidünya çiçeği var.”

      “Bende ‘kız ve erkek kardeşler’ var.” dedi Douguan.

      “Bende ‘kocalar ve karılar’ orkidesi var.” dedi Xiangling.

      “Hiç öyle bir çiçek duymadım.” dedi Douguan.

      “Evet, var.” dedi Xiangling. “Başlıca iki tür orkide var. Her bir sapta tek çiçek olan ilkbahar orkidesi ve birkaç çiçek olan yaz orkidesi. Yaz orkidesinin birden fazla türü var. Bir tanesi senin dediğin, bir sapta üst üste çiçeklerin olduğu ‘kız ve erkek kardeşler’ orkidesi; diğeri de sapın tepesinde yan yana olan ‘kocalar ve karılar’ orkidesi.”

      Douguan ayağa kalktı. Botanikle ilgili tartışmalarla başa çıkamayınca dalga geçmeye başladı.

      “Herhâlde bir sapta biri büyük, biri küçük iki çiçek varsa ‘baba-oğul’ orkidesi; sırt sırta veren iki çiçek varsa ‘düşman’ orkidesi oluyor! Kocan bir yıldır uzakta olduğundan orkidede bile onu görüyorsun. Utanmalısın!”

      Yüzü kızaran Xiangling güldü.

      “Seni korkunç yaratık! Ne saçmalıyorsun?” dedi ve Douguan’ın dudaklarını çimdiklemek için yerinden fırladı ama Douguan ondan önce davranıp üzerine atıldı; arkaya doğru itip yere devirdi. Aynı zamanda etrafına bakıp öteki kızları da yardımına çağırdı.

      “Ruiguan, Ouguan! Gelip ağzını çimdikleyin şunun!”

      Xiangling kurtulmak için debelendi, ikisi yerde yuvarlanmaya başladılar. Ötekiler ellerini çırparak gülüyorlardı.

      “Dikkat! Su birikintisi var!” diye bağırdılar. “Yepyeni eteği kirlenirse yazık olur!”

      Douguan etrafına bakınca, içinde yağmur suyunun biriktiği çukura doğru yuvarlandıklarını ve Xiangling’in eteğinin yarısının çamurlandığını gördü. Korkuya kapılarak Xiangling’i bıraktı, ayağa fırlayıp kaçtı. Diğerleri bunu şaka olarak değerlendirip gülmeye başladılar ama Douguan kaçınca, Xiangling’in öfkesinin kendilerine yöneleceğini düşünerek kaçıştılar. Xiangling ayağa kalkıp eteğini inceledi. Sırılsıklam olmuştu, her yerinden kirli ve pis kokan sular damlıyordu. Baoyu geldiğinde hâlâ acı acı feryat ediyordu. Baoyu kızların çiçek eşleştirme oynadıklarını görmüş, kendisi de çiçek toplamaya gitmiş, şimdi dönüyordu. Diğer kızların hepsinin gittiğini, Xiangling’in yalnız başına durup kara kara düşündüğünü görünce oyuna ne olduğunu sordu.

      “Bende ‘kocalar ve karılar’ orkidesi vardı ama diğerleri bu çiçeği hiç duymadıkları için uydurduğumu söylediler; kavga çıktı, yepyeni eteğimi kirlettiler.” dedi Xiangling.

      Baoyu çok memnun görünüyordu.

      “Ben senin ‘kocalar ve karılar’ orkidenle eşleşirim.” dedi elindeki demetin içinden mor bir çiçek çıkararak. “Bak, bende ‘kafa kafaya’ çiçeği var.” Sonra Xiangling’in orkidesini alıp kendi mor çiçeğinin yanına koydu.

      “Şimdi ‘kafa kafaya’ ya da ‘kocalar ve karılar’ı bir tarafa bırakalım, şu eteğime bir bakın!” dedi Xiangling.

      Baoyu eğilip inceledi.

      “Ay! Nasıl becerdin bunu? Narçiçeği kırmızısı ipek değil mi? Çok kötü leke yapar bu kumaş. Çok yazık olmuş!”

      “Bayan Baoqin Nanking’den gelirken getirmişti.” dedi Xiang-ling. “Baochai ile ben birer tane etek dikmiştik. İlk defa giymiştim.”

      Baoyu ayağını yere vurup içini çekti.

      “Xueler her gün böyle yüz tane eteği atacak durumdalar.” dedi. “Ama asıl mesele bu değil. Öncelikle, bu kumaşı Baoqin verdiyse, senin eteğinin Baochai’inkinden önce eskimesi çok kötü olmuş. İkincisi, Xue teyze dırdırcı bir kadındır. Kaç kere senin müsrif ve kötü bir idareci olduğundan, bir şeye sahip çıkmayı bilmediğinden şikâyet ettiğini duydum. Şimdi senin kabahatin olmasa da bunu görünce bir sürü laf işiteceksin.”

      Xiangling de aynen Baoyu’nün söylediklerini düşünüyordu; olan bitene rağmen yine de memnundu.

      “Biliyorum. Buna benzer bir eteğim daha olsa, hemen değiştirirdim, o zaman anlamazdı. Birkaç tane yeni eteğim var ama hepsi çok farklı.” dedi.

      “Kıpırdayıp durma!” dedi Baoyu. “İç çamaşırın ve ayakkabıların da çamur olacak. Bir fikrim var. Geçen ay Xiren kendine buna çok benzeyen bir etek dikti ama bir süre daha giyemeyecek çünkü hâlâ annesi için yas tutuyor. Birisini gönderip isteyelim, onu giy.”

      Xiangling minnetle gülümsedi ama başını salladı.

      “Olmaz, giyemem. Herkes öğrenirse bu hiç hoşlarına gitmez.”

      “Umurlarında bile olmaz.” dedi Baoyu. “Matemi bittiğinde karşılığında ne istediğini sorarsın, sen de ona verirsin. Haydi, böyle mahcup durmak sana hiç yakışmıyor. Kimseyi kandırmıyorsun ki. Ayrıca sır olarak saklamaya gerek yok, Baochai’e anlatırsın. Sadece Xue teyze duymasın yeter. Onu kızdırmak istemeyiz.”

      Xiangling bir süre düşündü. Baoyu’nün söyledikleri gayet mantıklıydı. Gülerek onayladı.

      “Madem o kadar ince düşündünüz, peki o zaman.” dedi.