Ахмет Мидхат

Cellat


Скачать книгу

kızlara hoş görünmek için yapmadıkları şeyleri bile yapmış görünürler. Göze aldıramadıkları fedakârlıkları bile aldırmışlar veyahut aldırmaya hazırlarmış gibi davranırlar. Siz ise her hâl ve hareketinizi benim arzularıma uydurmaya çalıştığınız hâlde, kendi kendinizi yalanlama çabasında da kusur etmezsiniz. Beni sevmiyor veyahut sevmeyecek olsanız, bu hareketlerinizden amacınızın beni alaya almak olduğuna karar verirdim. Fakat eminim ki kalbinizde benim için var olan sevgi, en temiz, en kutsal ve en şiddetli sevgidir. Yoksa bu sevginizi de inkâr mı edeceksiniz?”

      “Sizi sevebilmek benim haddim olsaydı…” Kız hemen elini delikanlının ağzına götürerek susturdu. Dedi ki:

      “Susunuz! Allah aşkına susunuz! Çünkü bir kelime daha söylerseniz, dehşetli bir yalan söylemiş olacaksınız.”

      Andre, siyah ve parlak gözlerini Stefani’ye dikerek bir dakika kadar kızın yüzüne baktıktan sonra o güzel gözlerini, gözlerinden daha güzel bir yaş perdesi kapladı. Pırlantalardan daha parlak akan yaşlar bıyıklarının siyah tellerine asılıp kalmaya başladı.

      Stefani de elinde olmadan ağlamaya başladı. Ah şu karşı karşıya olan ağlayış ne tatlı, ne hatasız bir söyleyiştir! Acaba Mösyö Andre kıza ilanıaşk etmeyi nice zamanlardan beri aklında kurarak, bu gün olanca söyleyiş kuvvetiyle hâlini açıklamış olsaydı, ağzından çıkacak olan sözler, gözünden dökülmüş olan bu yaşlar kadar derdini anlatmaya yeterli gelebilir miydi?

      O sırada salon kapısındaki perdeler kımıldadı. Fakat içeriye kimse girmedi.

      Bunu Andre fark edemediyse de, Matmazel Tonak pekâlâ fark etti. Anladı ki perdeyi kımıldatan annesiydi; ancak salonun içine girmek için değil, oradan dışarıya çıkmak için yaptığı hareket üzerine perde sallanmıştı.

      Gözlerden akan bu yaşlar, akşama kadar ve belki de sonsuza dek akıp gitse, Stefani’nin o oranda memnun ve içi rahat kalacağına şüphe yoksa da, kız kapı perdesine doğru yaşlı gözlerini çevirdiği anda Andre’nin de aklı başına gelerek kim bilir ne kuvvetli, ne şiddetli bir şekilde kendini zorlayıp tuttu ki, hemen gözlerindeki yaşları kuruttu. Fakat gözlerindeki kızarıklığı da hemen uzaklaştırmaya imkân bulamadı.

      Stefani, delikanlının elini eline alarak kendisini kanepeye kadar çekti oturttu. Kendisi de yanına oturdu. Dedi ki:

      “Andre, beni sevdiğinizi inkâra imkân ve gücünüz yoktur. Gözlerinizden akan yaşlar bunu itiraf ettikleri hâlde, dilinizin inkârdaki inadı nedendir? Sevginizi açığa vurmak için bir engel mi görüyorsunuz?”

      “Engel gördüğümü söyleyecek olsam yine bir itirafta bulunmuş olurum.”

      “Eğer gördüğünüz engeli ailem tarafından zannediyorsanız emin olunuz ki bu zannınız yanlıştır. Eğer babam servetini mahvettiği için çeyizsizliğim…”

      Bu kez de Andre kızın ağzını kapayarak dedi ki:

      “Allah aşkına susunuz! Bu kötü söz ağzınızı kirletmesin.”

      “Öyleyse niçin bana karşı o kadar sakınmaya gerek görüyorsunuz? Andre, açıkça söyleyiniz, beni seviyor musunuz?”

      “…”

      “Hayır, suskunlukla karşılık istemem! Beni seviyor musunuz, sevmiyor musunuz? Mutlaka ikisinden birine cevap vermelisiniz!”

      “Ne yolda cevap vermemi istiyorsunuz?”

      “Elbette ‘Seviyorum.’ demenizi!”

      “Demiş olursam, ne faydamız olacak?”

      “Ben de sizi sevdiğim için faydamızı hangi yönde görürsek, gerçekleştirmekten bizi alıkoyacak hiçbir kuvvet bulunamaz da, faydamız işte bundan ibaret olacak.”

      “Çocuksunuz Matmazel! Deneyimsizsiniz!”

      “Benden hiçbir şey esirgemeyeceğinizi umduğum hâlde, deneyimlerinizi de esirgemezsiniz ya? Ben çocuksam, siz de görüp geçirmiş olunuz.”

      “Pekâlâ! Size bir öğüt verirsem kabul edersiniz değil mi?”

      “…”

      “Ee, şimdi de siz sustunuz. Söz veriniz bakalım! Kabul edeceğinizi vadediniz de…”

      “Ya sizi sevmeyeyim diye öğüt verirseniz?”

      “O türden öğütleri kabul edip etmemek insanın elindeyse, siz de kabul ve kabul etmemek konusunda istediğiniz gibi davranırsınız.”

      “Pekâlâ! Öğüt veriniz, vereceğiniz öğüdü kabul ederim.”

      “Kendinize seçeceğiniz kocayı salt sevdiğiniz için seçmeyiniz!”

      “Demek oluyor ki onun da beni sevip sevmediğini inceleyeyim de o da beni severse onu seçeyim. Öyle mi?”

      “Kendinize seçeceğiniz kocayı salt sizi sevdiği için de seçmeyiniz, salt onu sevdiğiniz için de seçmeyiniz!”

      “Acayip! Ya nasıl seçeyim?”

      “Bu seçimi, sosyal çevrenizin ne derecelere kadar uygun göreceğini ve onaylayacağını düşününüz!”

      “Vay! Seçeceğim kocayla yaşayacak ben değil miyim? Halkın uygun görmesi, onaylaması benim neyime lazım?”

      “Çok şeyinize lazımdır Matmazel! Bana inanmazsanız babanıza sorunuz.”

      “Size de soracak olsam!”

      “Bana daha fazlasını sormayınız, babanıza sorunuz da onun size vereceği cevap üzerine beni onaylarsınız.”

      “Ya uğursuz bir cevap alacak olursam, o durumda sizi kayıp mı edeceğim?”

      “Emin olunuz ki beni son nefesime kadar kaybetmezsiniz.”

      Böylece Matmazel Stefani hemen o akşam babası gelir gelmez o gün Mösyö Andre Gocafo ile gerçekleşen konuşmayı anlatarak sorulması gereken soruyu da sormuştu. Babası derin derin düşündükten sonra dedi ki:

      “Kızım, sen bu delikanlıyı cidden seviyor musun?”

      “Pek ciddi olarak babacığım. Ayıp değil ya! Şimdiye kadar bana yalancıktan heves ve düşkünlük eden delikanlıların hiçbirisine kendimde bir yönelme görmemiş olduğum hâlde ömrümü ömrüne ortak etmek için gereken yeterlilik ve yeteneğe sahip olan bu delikanlıyı gördüm.”

      “Öyleyse kendini bu sevdadan geriye almak için ne kadar kendini zorlaman gerekiyorsa zorlamalısın! Çünkü Mösyö Andre, sana koca olamayacaktır.”

      “Sebep?”

      “Çünkü gerçekleşen bir evliliği, bir beraberliği, sosyal çevrenin de uygun görmesi ve onaylaması cidden lazım olup, Mösyö Andre hem kendi ailesini hem de bizi bildiği için senin heves ettiğin evliliği, çevrenin asla onaylayabileceği bir şey olamayacağını görmüş ve anlamıştır. Eğer biz de onun ailesini tanımış olsaydık, bu kararı biz de doğrulardık. Gelgelelim onun ailesini henüz tanımıyoruz. Tanıtmadı ki tanıyalım.”

      “Kendisini sadece bir Andre Gocafo olarak görmek mümkün olamaz mı?”

      “Bu ‘Andre’ aslında bir Hristiyan ismidir. Ya ‘Gocafo’ nedir? Genellikle böyle isimlere hiçbir tanım ve anlam bulunmayabilir. Kim bilir ‘Gocafo’ adı şimdi meydana konulamayacak olan bir hükümdar hanedanı adının başkalaştırılmışı mıdır? Yoksa o adı gizlemek için uydurulmuş düzme bir şey midir?”

      Babasının bu sözleri üzerine kızcağız derinden bir göğüs geçirdi. O zaman babası kızın yüzüne bakınca kızında pek büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı işaretleri gördü. Dedi ki:

      “Hakkın var kızım! Andre’de beğenilmeyecek, sevilmeyecek