Ахмет Мидхат

Cellat


Скачать книгу

razı olsun Mösyö Pankar! Efendim de bu çabanızdan emindir.”

      “Gelgelelim üzülerek söylerim ki bakanımızın kaçışından beri müsteşarımız bütün işleri tatil etti. Galiba kendi geleceğinden bile emin değildir. Dolayısıyla kraliyet hükûmetinin askeriye bakanı, maliye bakanı filanı atanıncaya kadar hiçbir iş görmenin imkânı yoktur.”

      “Aman ne diyorsunuz Mösyö Pankar! Biz bu hafta içinde bir milyon yüz elli bin franklık ödemeyi almak zorundayız.”

      “Bu mecburiyetiniz o kadar kesin değildir. Gerçekleşen değişikliklere bakılarak…”

      “Hiç ticaret işleri değişiklik filan tanır mı?”

      “Ordu müteahhitlerinin işleri, değişikliği tanımaya mecburdur.”

      “Hiç olmazsa şu işlemleri bitmiş, imzalanmış olan ödemeleri olsun veriniz!”

      “Ne söylüyorsunuz a dostum! Kaçan bir askeriye bakanının imzasıyla adama bir milyon sekiz yüz bin frangı verirler mi; devlet işlerinden hiç mi haberdar değilsiniz?”

      “Onları imzaladığı zaman henüz bakandı, hem de borç bakanın kendi borcu değildi. Bakanlığın, devletin yani Fransa’nın borcudur.”

      “Güzel söylüyorsunuz ama öyle değildir. Siz telaş etmeyiniz dostum! Mösyö Tonak’a nasihat veriniz de o da telaş etmesin. Ben işin çıkar yolunu bulduğum anda bir dakika bile fırsat kaybetmem.”

      Veznedar Piyer zavallısı, kontrolör efendinin ağzından başka bir söz alamadığından son derece telaşla efendisinin yanına geldi. Gönlü sağlam olan biçare Tonak ise bu sözlerin sağlamlığına inanmıştı. Hatta işlerin bir çaresi görülünceye kadar ödemelerini geciktirmemek için birkaç bankaya başvurup birkaç yüz bin frank kredi çekerek, o haftanın ödemelerini gerçekleştirdi. Pol Tonak gibi bir adam için yalnız bir imza ile bir bankadan iki üç yüz bin frank almak iş midir?

      Gelgelelim, bakanlık kadrosu oluşturulduğu zaman bir de yeni müsteşar gelmiş olduğundan, kontrolör Simon Pankar’ın önceden tahmin ettiği gibi bunlar aç kalmış kurtların leşlere saldırmalarını andırır bir hırsla hesaplara sarıldılar. En önde hazır bulunan işin Pol Tonak’ın işi olmasıyla, işlemleri bitmiş olan ödemeleri kapsayan bir milyon sekiz yüz bin frangı derhâl alıp, müteahhit Tonak’ın hesaplarında şüphe götürür yerler bulunduğu bahanesiyle ödeme tutarını alıkoydular.

      Alıkoymak da değil, koruma altına aldılar! Ama kendi kasalarında!

      İşin başlarında Simon Pankar’ın başvurmuş olduğu muhasebeci, korkak bir adam olup şu işleri gözüne kestiremediğinden, yapılan değişiklikler sırasında onu işten çıkarıvermek ve yerine Simon Pankar’ı muhasebeci olarak atamak işten bile sayılmadı.

      Zavallı Pol Tonak! Bunca yaptığı iyilikleriyle minnettarı olan bir kontrolörün şimdi muhasebeci oluşundan kendi işlerince pek büyük yardım görmeyi ümit ettiğinden, yeni muhasebeciye memuriyetini tebrik etmeye gitmişti.

      Mösyö Simon Pankar cenapları, olanca nüfuzunu kullanarak şöyle çalışacağını, böyle gayret edeceğini vaat ve garanti ettikten sonra dedi ki:

      “İşte efendim, ilk çabaların semeresi olarak bir milyon bu kadar bin frangı kurtardığımız gibi inşallah…”

      “Aman dostum! Yanlış mı anlıyorum, bir milyon sekiz yüz bin frangı kurtar…”

      “Öyle ya! Mösyö Piyer evvelki gün ödeme emirlerini almıştı. Parayı tahsil de ettirdi ya!”

      “Hayır efendim! Piyer bana öyle bir şey söylemedi!”

      “Acayip! Biz ödeme emirlerini Piyer’e teslim ettik. Hatta paranın alacaklıya veyahut kendisine vekil olarak atadığı kişilere ödendiğini bile inceledim.”

      “Gerçek mi söylüyorsunuz? Ben dün akşam Piyer’i gördüm; bana hiçbir şey söylemedi.”

      “Böyle işler şaka kaldırır olsa belki affınıza sığınarak şaka yapabilirdim.”

      “Öyleyse gideyim bakayım, işin ne olduğunu anlayayım.” diye zavallı ihtiyar hemen şapkasını, bastonunu yakaladığı gibi koştu gitti.

      Bir saat sonra beti benzi kül kesilmiş bir hâlde muhasebecinin yanına dönerek tıkana tıkana dedi ki:

      “Mahvoldum, bittim!”

      “Ne olmuş Allah’ı severseniz?”

      “Piyer ortada yok! Bugün ofise gelmemiş, evine adam gönderdim, dün gece evine dönmemiş.”

      “Acayip! Demek oluyor ki paraları aldığı gibi…”

      “Ah hain, ah nankör! O kadar iyiliğimi gördüğü hâlde…”

      “Bu dünyada kimseye güvenmek olmaz Mösyö Tonak! Fakat merak etmeyiniz! Elbette hainin izini buluruz. Nereye kaçsa elimizden kurtulamaz!”

      Birkaç gün sonraysa biçare Pol Tonak Askeriye Bakanlığına davet edilerek kendi veznedarı tarafından nakden alınmış bulunan bir milyon sekiz yüz bin frangın hâlen incelenmekte olan hesapların değerlendirmesinin sonuçlanmasına kadar alıkonulması gerektiği bildirimiyle, paraların geri verilmesi istendi.

      Tonak’ın çıldırmadığına memnun olmalı! Para almadığı hâlde iki milyon franga yakın bir tutarı nereden iade etsin, ki onun yarısından fazlasını zaten birçok sarraftan borç almıştı.

      Böylece hesaplar incelenmeye başlandığında, filanca ordunun süvari topçusuna teslim etmiş olduğu ot ve arpaların resmen teslim edilip teslim alınmasından önce askerin oradan hareketi sebebiyle köylüler tarafından yağma edildiği veyahut filanca piyade alayı için göndermiş olduğu koyunlar henüz müteahhidin adamları tarafından korunmaktayken hastalığa uğrayarak kırıldığı gibi bahanelerle zavallının alacak kalemlerinden büyük büyük miktarların indirimine başlandı.

      Sözü daha fazla uzatmayalım. On altı milyonluk borç, üç milyon yedi yüz otuz dört bin sekiz yüz altmış yedi frank ile seksen beş santimine kadar inerek, bunun da bir milyon sekiz yüz bu kadar bini ödenmiş olduğu için arta kalan küsuratın müteahhide verilmesi gerekmiştiyse de, evvelce falanca filanca bankalardan bir haftalık ödemeleri için çektiği kredilerden dolayı alacaklı olan bankalar Pol Tonak’ın Askeriye Bakanlığındaki alacaklarını mahkeme yoluyla haciz altına aldıklarından, arta kalan tutar da onlarla beraber zavallı biçarenin diğer borçlarına üleştirildi.

      İşte Napolyon’un istifasından sonra Pol Tonak’ın içine düştüğü durum böyle feci bir durumdur. Evvelce kızı Stefani’ye tüm dünya âşıkken, bu âşıkların tümünün ortadan çekilmesi de bu durumdan dolayıdır.

      IV

      Eyena Köprüsü üzerindeki olay sebebiyle işittiğimiz isimlerden ana kız Tonaklar ile bunların eş ve babası olan Pol Tonak ve kadınların üzerine saldıran Leon hakkında üçüncü bölümde almış olduğumuz bilgilerle şimdilik yetinebiliriz.

      Aslında Andre Gocafo denilen delikanlı hakkında henüz bir bilgi alamadıksa da, bu delikanlının geçmişi, şimdiki durumda hikâyemizi oluşturan kişilerin hepsi için bilinmez olduğu gibi, hikâyemizi ilgilendirecek durumları da sonradan yeri geldikçe okurlarımızın gözlerinin önüne serilecektir. Üçüncü bölümde Andre Gocafo için gereken bilgilerin verilememiş olması, o kadar büyük bir eksiklik olarak görülmemelidir.

      Eyena Köprüsü olayıyla Napolyon’un Elbe Adası’ndan dönerek Pol Tonak’ın kara talihinin son bulmadığı zamana kadar geçen birkaç ay içinde süregiden hikâyemizin izleyeceği yol, birisi Stefani Tonak, diğeri Andre Gocafo’dan oluşan iki gencin âşıktaşlık durumlarından ibaret kalıyor.

      Şöyle