aldanmadı.
Birazdan ayrıntılarını anlatacağımız garip bir biçim ve faciayla Pol Tonak iflas ettiğini ilan ettiği zaman ise her ne kadar Leon ve Sukar’ın Matmazel Stefani’den ümidi kesmesi lazım gelmişse de Leon, Mösyö Pol Tonak’ın iflasını ciddi bir iflas olarak görmeyip, belki alacaklılarına olan borçlarını vermemek ve milyonlarca frangı kendi kesesinin istifadesine atmak için düzenlenmiş sahte bir iflas olduğuna karar verdiğinden, Matmazel Stefani Tonak’ın gönlünü avlayabilirse bu sayede milyonları da avlayabileceğini hâlâ ümit eder dururdu. Bu sebepledir ki Eyena Köprüsü üzerindeki sarkıntılık da olagelmiştir.
Pol Tonak’ın iflasına gelince: Bu konu eğer biraz aralanacak ve kurcalanacak olsa başlı başına bir roman oluşturabilir.
Pol Tonak gibi bir müteahhidin, milyonlar tutarındaki hesabını sonuçlandırarak alacağını alıp, vereceğini verdikten sonra asıl kendi servetini oluşturacak tutarı ya bankalara yatırması veyahut taşınmaza çevirmesinin, ta işten el çekeceği zamanın gelmesiyle gerçekleşecek bir durum olduğunu, işten anlayan herkes bilir. Hâlbuki Napolyon’un henüz kendisi bile barut dumanı içinde kömürcü çırağı gibi simsiyah kesilmiş bulunduğu bir zamanda, Pol Tonak için böyle işini olduğu gibi sona erdirerek el etek çekmesi imkânsızdır.
Dolayısıyla Pol Tonak’ın ticari işlemleri, kuzey ile güney ve doğu ile batı ordularının falanca ve filanca senelerinin hesaplarına ait et veyahut yağ ve ot gibi mal kalemlerinin gözden geçirilmesinden başka, alacaklarının ödenmesi demek olan milyonlarla, bu milyonlar karşılığında falanca ve filanca illerdeki çiftlik sahiplerine veyahut falanca ve filanca limanlarda ticaretle uğraşan tacirlere ve şirketlere vereceği milyonlar arasında dolaşıyordu. Ancak Pol Tonak, bir yandan gerçekleştirdiği tahsilatıyla, bir yandan da düzenli olarak borçlarını kapattığından kendisinden alacağı olanların hepsi, alacaklarının âdeta kasalarında demek olduğuna emindiler. Nasıl olmasınlar ki? Napolyon’un göğün yedi kat üstünden, cehennemin yedi kat dibine düşebilmesi ne kadar uzak görülürse, Pol Tonak’ın batması bundan fazla uzak görülürdü.
Pol Tonak’ın, işlerinin genel dengesinden kendisinin de güveni bir derecede idi ki, Kont Belv sarayında, Napolyon Bonapart imparatorluktan istifasını yazdıktan sonra bazı dostları Pol Tonak’ın içinde bulunduğu durumun üzerine dikkatini çektiklerinde Tonak dedi ki:
“Geri gelen kraliyet hükûmeti her ne kadar Napolyon’un armasını yere çarpabilirse de o armayla Fransa adına imzalanmış olan bu sorumlulukları hiçbir sebeple inkar edemez. Borç, Napolyon’un değil Fransa’nındır.”
Aslında öyle oldu. Gelgelelim bakınız Pol Tonak hakkında nasıl bir oyun oynandı.
Hükûmetçe gerçekleştirilen heyet değişimi üzerine bakanlık kadrosundan sonra dairelerin üst düzey memurları da değiştirilmişti. Üçüncü ve dördüncü dereceden sekizinci, onuncu dereceye doğru memur olanların hiçbirisi yerlerinden olmayıp, hep “Yaşasın İmparator!” diye haykırırlarken bugün “Yaşasın Kral!” diye haykırmalarıyla yine memuriyetlerinde devam ettirilmeleri olağandır.
Fransa Askerî Bakanlığının satın alma dairesinde bulunan yazıcı, kontrolör ve muhasebeciler de işte böyle hangi mübareğin zamanında bulunurlarsa onun şarkısını çığırmakla memuriyetlerinde devam etmelerine izin verilenlerdir. Bunların arasında Simon Pankar ismindeki bir kontrolör, herkesin hükûmetteki değişim üzerine oluşan heyecanlarına asla katılmaksızın kimi hesap işleriyle o kadar meşguldü ki bundan dolayı arkadaşlarının ayıplamalarına ve azarlamalarına bile uğramıştı. Fakat elli yaşını türlü türlü entrikalı hesaplar içinde geçirmiş olan bu kontrolör, arkadaşlarının taş atmalarına hiç kulak vermeyerek işine devam ediyordu.
Ne iş görüyordu? Mösyö Pol Tonak’ın Askeriye Bakanlığından ve bu yolla Fransa hazinesinden genel alacaklarını hesap ediyordu.
Kolorduları, numaraları sırasıyla dizerek Pol Tonak’ın her birinden kaçar kalem alacağı varsa onları da kaydetti. Ödeme emirleri çıkmış olup hemen ödenecek bulunan alacakları başka ve ödeme emirleri hâlihazırda hazırlanmakta olanları başka kaydederek, Pol Tonak tarafından alacak talep dilekçeleri yeni hazırlanmış ve henüz hesap inceleme komisyonuna gönderilmemiş olan alacakları da kaydetti.
Bu şekilde ortaya çıkan hesaplara bakılacak olursa, Pol Tonak’ın hemen eline geçmesi gereken tutarın toplamı bir milyon sekiz yüz bin franga ulaşmış olup, ödeme emirleri hâlihazırda hazırlanmakta bulunan alacağı sekiz milyona ve yeni gönderdiği alacak talep dilekçelerinin oluşturdukları toplamlar da altı milyona varmaktaydı.
Hepsi birlikte toplam on altı milyon bu kadar yüz bin frangı gösteriyordu.
Kontrolör Simon Pankar, söz konusu hesap cetvelini alıp emrinde bulunduğu muhasebeciye götürdü. Muhasebeci bunun ne olacağını sorunca dedi ki:
“Her değişiklikten bir çıkar aramak akıl kârı değil midir?”
“Sanki ne demek istiyorsunuz?”
“Demek istiyorum ki Napolyon’un istifası üzerine ministroların hepsi işlerden el çektiler. Bakanımız ise sınır dışına kadar kaçtı. Şimdiki durumda bakanlık bir müsteşarın elindeyse de bugün yarın o da gönderilir veyahut kendisi kaçar.”
“Ee?”
“Eesi şu ki; bunların yerlerine gelecek olanlar, bunca senelerden beri göç belası, mallarına el koyulması ve diğer kimi sebeplerle züğürtlenmiş, tırıl kalmış adamlardır. Nereden birkaç altın parlarsa dikkatlerini o tarafa çevirirler. Şu anda elimde bulunan kâğıdın üzerinde on altı milyon bu kadar yüz bin frank parlamaktadır. Bunun onda biri bizim olsa, ikimizi de zengin edeceğinden, başka bakan ve müsteşar ve diğerlerine de böyle bir hizmette bulunursak, en gözde memurlar biz oluruz. Bir ihtimal memuriyetimizin derecesinde yükselme mümkün olur.”
“Kötü söylemiyorsunuz ama siz Pol Tonak’ın bunca iyiliğini görmüş olduğunuz hâlde zavallı adama bu oyunu nasıl oynayacaksınız?”
“Sizden asla ders almaya muhtaç değilim. Ben size bir dostluk etmek istiyorum. Bu dostluğumun değerini ileride daha güzel takdir edersiniz.”
“Fakat Pol Tonak’ın bu alacaklarını inkâra dayanak yoktur!”
“Siz bana teorik olarak katılınız da, pratikte ben sizin desteğinize de ihtiyaç duymam.”
“İş yapalım derken iş bozarız diye korkuyorum.”
“Ondan hiç korkmayınız. Emin olunuz, önünüze şöylece beş yüz bin frank konulduğu zaman memnun olursunuz ya?”
“Oo! Ona hiç şüphe olmasın.”
“Artık işin öte tarafını bana bırakınız!”
Muhasebeci ile Simon Pankar arasında bu sözler edilirken, öte tarafta Pol Tonak da kendi veznedarı Piyer ile alelacele bir hesap yapmaktaydı.
Bunların düzenledikleri hesap cetveli üzerinde de on altı milyon bu kadar yüz bin frank alacak bölümüne kaydedilmiş olup, borç kısmında ise yüz elli kalem kadar borcun toplamı dokuz milyon beş yüz bin frank etmekteydi. Hele bu borçların içinde yirmi kalem kadarının toplamı olan bir milyon yüz elli bin frangın hemen bir haftaya kadar ödenmesi gerekiyordu. Bu sonuç görülünce Pol Tonak veznedarına dedi ki:
“Piyer! Rica ederim hemen şimdi Askeriye Bakanlığına gidersiniz. Bizim Simon Pankar’ı bulup, gereken işlemleri yapar ve bakan tarafından imzalanmış bulunan ödemeleri alırsın. Bu konuda katlandığı ve katlanacağı zahmetlerin ödülünü yok saymayacağımızdan emin olsun. Öncelikle şu söz konusu tutarı çabucak kasamıza koyarak şu borçları bitirelim. Bir haftamızı bu şekilde atlatabilirsek, önümüzde daha