uzakta bir geçit olmasına rağmen ağaç kütüğünün üzerine oturmuş olan ve yaptıklarına pek bakmayan adamın gözleri önünde yüzmekten ve boğulmaktan gurur duyuyorlardı. Yaver geri döndü ve uygun bir anda Polonyalıların kendisine ne kadar bağlı olduklarına İmparator’un dikkatini çekme cesaretini buldu. Kurşuni renkli redingotlu ufak tefek adam ayağa kalktı ve Berthier’yi yanına çağırdı; emirler vererek boğulan ve dikkatini dağıtan Uhlanlara hoşnutsuzlukla ara sıra bakarak birlikte ırmak kıyısında dolaşmaya koyuldu.
Afrika’dan Moskova steplerine kadar dünyanın her bucağında, kendi varlığının aynı etkiyi doğurduğu ve insanları fedakârlık çılgınlığına sürüklediği inancı, onun için yeni bir şey değildi. Atını getirtti ve konak yerine döndü.
Kayıkların yardıma gönderilmelerine rağmen kırk kadar Uhlan, ırmakta boğulmuştu. Çoğu gerisin geriye kıyıya dönmüştü. Albay ve birkaç asker öte kıyıya ulaştılar ve sudan güç bela çıktılar. Ama sırılsıklam karaya ayak basar basmaz Napolyon’un duraklamış olduğu ama artık bulunmadığı yere coşkuyla bakarak “Yaşasın!” diye haykırdılar ve o an, mutlu olduklarına inanıyorlardı. Napolyon kendisinin başkanlık ettiği Legion d’honneur’e, akşamüzeri, iki emire -biri, Rusya’ya sokulmak üzere hazırlanan sahte Rus banknotlarının gönderilmesini hızlandırmaya; öteki, Fransız ordusunun yer değiştirmelerine ilişkin bilgileri kapsayan bir mektupla yakalanan bir Saksonyalının kurşuna dizilmesine ilişkindi- ek olarak, zorunlu olmadığı hâlde ırmağa atlayan Leh albayının da katılmasını öngören bir üçüncü emir verdi.
“Quos vult perelere dementat.”6
III
Bu sırada Rus İmparatoru, iki aydan fazladır Vilno’da bulunuyor, resmigeçitlere ve manevralara katılıyordu. Herkesin beklediği ve hazırlıkları dolayısıyla İmparator’un Petersburg’dan ayrılmış olduğu savaş için hiçbir şey hazır değildi. Genel harekât planı yoktu. İmparator genel karargâhta bir ay geçirdikten sonra, teklif edilmekte olan planlar arasında bir seçim yapma konusundaki tereddütü daha da arttı. Üç ordunun her birinin kendi başkomutanı vardı ama hepsinin başında tek bir komutan yoktu ve İmparator, kendisi bu görevi üstüne almıyordu.
İmparator’un Vilno’da kalışı uzadıkça savaş hazırlıkları daha az yapılıyordu ve savaşı beklemek bezginlik vermişti. Çevresindekilerin bütün çabası, zamanını hoş geçirterek İmparator’un yaklaşan savaşı unutmasını sağlamaya yönelmiş gibi görünüyordu.
Leh devlet adamlarının, saraylıların ve İmparator’un kendisinin verdiği birçok balo ve yaptığı şenlikten sonra haziran ayında, Polonyalı general yaverlerden birinin aklına, kendi meslektaşları adına, İmparator’a bir şölen ve balo vermek fikri geldi. Herkes, bu fikri sevinçle karşıladı. İmparator da onayladı. General yaverler imzayla para toplamaya başladılar. Seçilmesinden İmparator’un en fazla hoşnut kalacağı hanım, ev sahibeliği yapmaya davet edildi. Vilno eyaletinde toprakları olan Kont Bennigsen, Zakreta’daki bu şenlik için yazlık konağını teklif etti ve balonun, şölenin, sandal gezintisinin ve donanma şenliğinin 13 Haziran’da yapılması kararlaştırıldı.
Napolyon’un Niemen’i geçme emrini verdiği ve öncü birliklerinin, kazakları püskürterek Rus sınırını aştıkları gün Aleksandr; geceyi, Bennigsen’in yazlık konağında, general yaverlerinin kendisine verdiği baloda geçiriyordu.
Çok neşeli ve parlak bir eğlence oldu bu; işin erbabı, bu kadar güzel kadının bir araya gelmesinin pek az görüldüğünü söylüyorlardı. Başka Rus hanımları arasında Petersburg’dan Vilno’ya kadar İmparator’un peşinden gelmiş olan Kontes Bezuhova, Ruslara özgü denen biraz kabaca güzelliği ile narin Polonyalı hanımları gölgede bırakarak dikkati çekiyordu. Nitekim göze çarptı ve İmparator tarafından dansa kaldırılarak onurlandırıldı.
Boris Drubetskoy, karısını Moskova’da bırakıp kendi dediği gibi en garçon7 baloya gelmiş ve general yaver olmadığı hâlde, balo için para toplanırken büyük bir miktar vermişti. Boris iyice yükselmiş olan, kimseden yardım istemeyen ve kendisini, yaşıtları arasında en yüksek yerlerde bulunanlarla eşit tutan bir kimseydi artık.
Gece yarısı hâlâ dans ediliyordu. Kendisine layık bir kavalye bulamayan Helen, Boris’i, mazurkaya bizzat davet etmişti. Böylece üçüncü çifti oluşturdular. Boris, Helen’in sırma işlemeli koyu renk tül tuvaletinden taşan göz kamaştırıcı çıplak omuzlarına kayıtsızca bakarak eski ortak tanıdıklarından söz ediyor ve hiç kimse farkına varmadan aynı salonda bulunan İmparator’u gözlemekten de geri kalmıyordu. İmparator dans etmiyordu, bir kapının yanında duruyor ve kendisinden başkasının söyleyemeyeceği tatlı sözlerle bazı kimseleri durduruyor ve konuşmaya dalıyordu.
Boris, mazurka başladığında İmparator’un en yakınlarından biri olan General Yaver Balaşef’in, genç bir Polonyalı hanımla konuşan Hükümdar’a yaklaştığını ve kurallara uymayacak kadar yakınında durduğunu gördü. Hanımla birkaç kelime konuşan İmparator, “Ne var?” der gibi Balaşef’e baktı ve şüphesiz ciddi bir neden olmasa böyle davranmayacağını düşünerek hanımı başıyla hafifçe selamlayıp yaverine döndü. Balaşef konuşmaya başlar başlamaz İmparator’un yüzünde bir şaşkınlık ifadesi belirdi. Yaverinin koluna girip kendisine geniş bir yol açan davetlilere bakmadan salondan geçti. İmparator kendisiyle birlikte giderken Arakçeyef’in yüzünde beliren heyecan, Balaşef’in gözünden kaçmamıştı. Arakçeyef, İmparator’a göz altından bakarak ve kırmızı burnundan soluyarak kendisine bir şeyler söylemesini bekliyormuş gibi kalabalıktan sıyrıldı. (Boris, Arakçeyef’in Balaşef’i kıskandığını ve önemli olduğu apaçık belli olan bir haberin, kendisinden başka biri tarafından İmparator’a iletilmesinden huzursuzluk duyduğunu anlamıştı.)
Ama İmparator ve Balaşef; onu fark etmeden dışarıya, aydınlık bahçeye çıktılar. Kılıcını tutan ve çevresine öfkeyle bakan Arakçeyef yirmi adım kadar geriden onları izledi.
Boris, bir yandan mazurka figürlerini yaparken bir yandan da Balaşef’in getirdiği bu haberin ne olduğunu ve onu, ötekilerden önce nasıl öğrenebileceğini düşünüp kıvranıyordu.
Dansın, kendisine yeni bir dam seçmesini gerektirdiği yerde Boris; Kontes Pototskaya’yı seçeceğini ve onun, balkona çıkmış olduğunu Helen’e fısıldayarak bahçeye açılan kapıya doğru hızla ilerledi ve taraçanın merdivenlerinden yanında Balaşef’le çıkan İmparator’u görünce durdu. İmparator ve Balaşef, giriş kapısına yöneliyorlardı. Boris, kenara çekilmeye vakit bulamamış gibi aceleyle kapı kenarına çekildi ve başını önüne eğdi.
İmparator, kendisine hakaret edilmiş bir kimse gibi heyecanla konuşmanın sonunu şu sözlerle bitiriyordu:
“Savaş ilan etmeden Rusya’ya girmek ha! Topraklarım üzerinde silahlı tek bir düşman kalsa bile barış yapmayacağım!”
Boris, İmparator’un bu sözleri belli bir tat alarak söylediği izlenimine kapıldı; düşündüklerini böyle güzel bir şekilde dile getirmiş olmasından memnundu ama bu sözleri duymak hoşuna gitmemişti.
İmparator, kaşlarını çatarak “Kimse duymasın!” diye ekledi.
Boris, bunun kendisine söylenmiş olduğunu anladı ve gözlerini kapayarak başını hafifçe eğdi. İmparator salona döndü ve daha yarım saat baloda kaldı.
Boris, Fransız birliklerinin Niemen’i aştıklarını öğrenen ilk kişi olmuştu ve böylece yüksek görevlerde bulunan bazı kimselere, başkalarından saklanan birçok şeyi bildiğini gösterme fırsatını elde etmiş